Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan bugün yaşıyor olsalardı acaba siyaseten nerede duracaklardı?
1972’de idam edilen ve Türkiye’de solun sembolü haline gelen Deniz Gezmiş’le ilgili bu soru kardeşi Hamdi Gezmiş’e yöneltildi.
KTEV’in davetiyle Kıbrıs’a gelen Hamdi Gezmiş bu soruya net cevap vermedi. Farazi konuşmak istemedi. Sadece şunu söyledi:
“Deniz yaşıyor olsaydı yine devrimci olurdu!..”
**
Can Dündar’ın kaleme aldığı, hamdi Gezmiş’in anı ve belgelerinden yola çıkılarak yazılan ‘Abim Deniz’ kitabının imza gecesinde Kıbrıslı Türkler Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına bir kez daha sahip çıktı.
Kalkınma Bankası’nın konferans salonu doldu. Sandalye takviye edildi, yine yetmedi. Birçok kişi Hamdi Gezmiş’in sunumunu ayakta dinledi.
Üstelik hastalığı nedeniyle Can Dündar son anda gelişini iptal etmişken...
Ve mevsimin en soğuk gecelerinden biri yaşanırken...
Tam da yemek saatinde...
Saat 19.00’da...
Uzunca süredir böylesine kalabalık bir kitap tanıtım etkinliği olmamıştı.
**
Hamdi Gezmiş ismini yeni yeni öğreniyoruz.
Yine Can Dündar imzasını taşıyan ‘Delikanlım’ belgeselinin ortaya çıkmasında ağabey Bora Gezmiş’i tanımıştık.
Deniz’den 5 yaş küçük olan Hamdi Gezmiş ile amcası Deniz’e benzerliğiyle dikkat çeken oğlu Can Gezmiş’e ilk kez geldikleri Kıbrıs’ta gösterilen yakın ve sıcak ilgi rastlantı değil.
Deniz Gezmiş’in adı bile yasakken Türkiye’de, Kıbrıslı Türkler onu hep yaşattı.
Tıpkı ‘vatan haini’ Nazım Hikmet gibi...
Kıbrıs Türk solu 1980’e kadar Türkiye’deki sol hareketlerden çok etkilendi. Daha sonraki dönemde sol askeri darbeyle ezildi, dağıtıldı. Hala toparlanmadı.
Hamdi Gezmiş “Deniz yaşasaydı düzen partilerinde yer almazdı” diyor. Kıbrıs’takinin aksine Türkiye’de sendikal hareketlerin de bitirildiğini vurguluyor.
**
Salonu dolduranların bir kısmı 1968 kuşağına yakın yaşlardaydı. Deniz onlar için kuşkusuz çok farklı bir yerde duruyor. Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in asılarak yok edildikleri dönemi birebir yaşayanlar o günleri çok iyi tahlil edebiliyor, bugünle bağ kurarken daha gerçekçi olabiliyor. Aynı oranda o kadar da duygusal olmaları insani bir durum...
Ancak salonda 68 ve daha sonraki dönemlerden insanların yanısıra çok geniş bir genç kitle vardı.
Deniz’i duymak, kardeşinden dinlemek, onu yaşamak için gelmişti gençler...
Diğerleri de, ama özellikle genç izleyiciler Hamdi Gezmiş’e soru sorarken ve kendilerini ifade ederken dikkatimi çekti: Herkes Deniz’den ‘kahraman’ olarak söz ediyordu.
Gerek ‘Delikanlım’da abisi Bora Gezmiş, gerekse şimdi Hamdi gezmiş Deniz’in 1970’lerdeki mücadelesini anlatırken oldukça mütevazi ifadeler seçmeğe özen gösterdiler.
Her iki acılı kardeş de “Bu çocukları sol hareketi ezmek için astılar” noktasında birleşiyor. Hatta Bora Gezmiş, ‘devrim’ isteyen gençlerin Türk ordusu orada dururken bir okulu bile işgal etmesinin bir tür ‘heyecan ürünü’ olduğunu, buna rağmen egemen güçlerin bile bile idam kararı verdiğini söylemişti.
**
“Deniz Gezmiş yaşasaydı ne olurdu” sorusunun yanıtını vermek çok güç...
Bu yüzden kardeşi Hamdi Gezmiş “Mutlak devrimci olurdu ve düzen partilerinde de yer almazdı” demekle yetiniyor.
Kimi yorumlara göre ‘ulusal’cı olur, belki de ‘Türk ve Kürt milliyetçiliği’ çizgisinde yer alırdı.
Deniz ve arkadaşları asılmasalardı, belki aktif siyasette kendilerine yer bulur, seçimlere girer, kazanır, makam sahibi olurlardı.
Güncel siyasetin içinde nasıl bir pozisyon alırlardı, kamuoyunda nasıl algılanırlardı?
12 Eylül darbesi geldiğinde ne olurlardı?
Bu soruların cevabı yok.
Aramak da nafile zaten...
Ama şu sorunun yanıtını aramak çok önemli: 42 yıl önce idam edilen Deniz Gezmiş neden hala bir ‘kahraman’ olarak görülüyor ve yaşatılıyor?
İnandıkları mı? İdeolojisi mi? Politik çizgisi mi?
Yoksa koskoca devlete meydan okuyacak devrimci cesareti mi?
Bence sonuncusu... Yani cesareti!..
Yoksa yaşasaydı, ideolojisi ve siyasal duruşu nedeniyle sadece sağcılar değil, solun geri kalanı tekmili birden onu kıyasıya eleştirecek, yerden yere vuracak, bitirmek için elinden geleni ardına koymayacaktı.
Oysa o mahkemede askeri hakimlerin yüzüne karşı düşüncelerini mertçe söyleyecek, idam sehpasına korkusuzca çıkıp slogan atarak ölüme gidecek kadar gözüpekti.
Diz çökmeyecek, af dilemeyecek, babasına yazdığı son mektupta bile düşündüklerinin ve yaptıklarının yanında duracak cesaret ve inanca sahipti.
Deniz’i ‘Deniz’ yapan ve 40 küsur yıl sonra bile hem kendi kuşağında hem de genç yüreklerde heyecan yaratabilen ‘dalga’ bu olmalı...
‘Denizlerin dalgası’ olmak yürekten geçiyor yani...