Kıbrıs ülkesinde olası bir depremde birlikte mücadele edeceğiz değil mi?
Depremden “KKTC”yi tanıması” istenmeyecek herhalde!
İşin şakası yok.
Bir depremde sanırım barikatlarda “kimlik işlemi” yapacak değiliz.
Hem de Avrupa Birliği üyesi ülkelerinin insan kaynağından, teknolojisinden, deneyiminden ve gücünden yararlanmak varken…
Deprem onca acının ve yıkımın içinde insanlığa ayrılığın değil bütünleşmenin, parçalanmanın değil birleşmenin, çatışmanın değil dayanışmanın ne kadar yaşamsal olduğunu yeniden anımsattı.
Bilimin olduğu kadar barışın da yolundan gitmemiz gerekiyor.
Çünkü sadece planlı yapılaşma, güçlü binalar ve doğru temeller değil işbirliği ve dayanışma da hayat kurtarıyor.
Deprem senaryosunu birlikte yazalım
Kıbrıs bir deprem ülkesiyse – ki öyle – geleceğe dair ortak bir senaryo yazmak zorundayız.
Ankara’dan Dışişleri’ne memur kılığında atanmış, gözünü hınç ve nefret bürümüş insanlarla böylesi bir işbirliği imkanı yoktur, haklısınız...
“İki Toplumlu Komiteler” vasıtasıyla ciddi bir adım atılır mı?
Bilmiyorum!
Umarım…
Yine de gerçek değişmiyor: Kıbrıs’ta depreme ortak hazırlık şarttır.
Bunun için kibirden arınmak, egemenlik ve güç gösterilerinden uzaklaşmak, ayrı devlet manevralarına girmemek, insanlığı temel almak gerekiyor.
Şu gerçeği de kabul edelim.
Kıbrıs Cumhuriyeti, Avrupa Birliği üyesidir ve Birleşmiş Milletler tarafından tanınmaktadır.
O nedenle uluslararası bağlantıları çok daha güçlüdür.
Olası bir felakette “Almanya bizi tanımazsa gelmesin” diyecek halimiz yok sanırım…
“Avrupa Birliği’ni istemeyiz” gibi kabadayılığın da geçerliliği olamaz.
Böylesi bir süreçte barış inşasına öncülük edecek siyasi güçlere, sivil topluma, birliklere, odalara ciddi görevler düşüyor. Deprem senaryosunda Kıbrıs’ın tüm hastaneleri ve hekimleri ortaklaşmalıdır.
Arama ve kurtarma ekipleri işbirliği yapmalıdır. Avrupa Birliği insani yardım ağının bir parçası olmalıyız mutlaka… Mimar ve Mühendisler şimdiden işbirliği için adım atmalı, hekim örgütleri buluşmalıdır.
Tek bir otel enkazının ötesi…
Şunu da aklımızda tutalım.
Sivil Savunma ekibimiz ve olanca sağlık kadromuzla Adıyaman’a gittik.
Tek bir otel enkazında çalıştık…
Canla başla, özveriyle, insanüstü bir gayretle, adanmışlıkla görev yaptı ekiplerimiz ama tek bir otel enkazına odaklanmıştık.
Kıbrıs için bir deprem senaryosu tek bir otel enkazına göre yazılamaz.
İşte o nedenle Kıbrıs’ın bütünündeki imkanları, uluslararası avantajları, teknolojiyi, insan ve makine altyapısı birleştirmek gerekir.
O zaman sırtımız yere gelmez...
Bizi ayrı devlet kurtarmaz, dayanışma kurtarır, güç birliği kurtarır, ortaklık kurtarır.
Yine ‘üniversiteler’ yaramız!
Bir akademisyenle sohbet ediyorum ve yine üzülerek dinliyorum.
Hayret etmiyorum artık…
İsmi çok da bilinmeyen üniversitelerden biri…
Libya’dan, Cezayir’den öğrencileri var, doktora için gelmişler. İngilizce yeterlilikleri yok ancak İngilizce dilinde doktora yapıyorlar. Yeni ‘ticaret’ alanı doktora programları oldu, şimdi…
“Parasını ödüyor, İngilizce yeterlilik belgesi alıyorlar. İşin aslı parasını ödeyerek her yeterliliğe sahip oluyorlar. Master diploması kuşkulu olanlar var. Bu düzen içerisinde sesimizi çıkaramıyoruz çünkü akademisyenlerin çoğu güvencesiz.”
Bu sözleri ihbar kabul ediniz, diyeceğim ama kime?
Hepsi iç içe geçmiş bir “saadet zinciri” var ortada.
Adanın kuzeyine gelen öğrenci önüne çıkan her engeli “parasını ödeyerek” aşacağını biliyor.
Ortam bu!
“Üniversiteler sektörü” diyerek tüm toplum da bunu kabullendik zaten…
Eğitimi değil piyasaya bıraktıkları parayı konuşuyoruz.
Diploması bulunamayan öğretim görevlileri, denklik onaylayan sahte diplomalı denetleme üyeleri; lisans yapmadan yüksek lisans yapan hatırlılar, sıradanlaşan doçent ve doktor gibi mesleki unvanlar…
Sektör kurumasın yeter ki (!)
Kalite, yetkinlik, standart gelmezse eğer tam bir çöplüğe dönüşecek yükseköğrenim…
Ne sektör kalacak o zaman…
Ne de öğrenci…
Bunu göremiyoruz bir türlü…
Hep bir “rant” anlayışı!
Bu kadar çok üniversite…
Bu kadar çok öğrenci olacağına…
Keşke üç dört üniversitemiz olsa ve kalitemiz!
‘Sahip çıkamadık…’
Türkiyeli tarihçi, edebiyatçı ve yazar İlber Ortaylı, depremde yitirdiğimiz canlarımıza dair şu sözleri paylaştı…
“Kelimeler yetersiz. Kıbrıs’ın emanetlerine sahip çıkamadık. Bu çocukları da, buna sebep olanları da unutmayalım…”
Bu emanete sahip çıkamayanlardan bir özür beklentimiz vardı...
“Affediniz” deselerdi keşke…
Bir de İsias Otel davasına dair “sizin davanız, bizim de davamızdır…”
Karikatür: Utku Karsu