Çağan Kutgüner
“Biz varken Fenerbahçe yıkılmaz”. Bu sözler Fenerbahçe taraftarına ait. 10 Kasım’da oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçında da 14 yıldır olduğu gibi yine bunu gördük. Fenerbahçe taraftarını arkasına alarak yine Kadıköy’de, Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda Galatasaray’dan mağlubiyet almadı ve 2-0’lık skorla kazandı.
Burada size maçın nasıl geçtiğinden, kimin neyi doğru neyi yanlış yaptığından, oyun taktiğinden bahsetmeyeceğim. Zira benim Ersun Yanal’ı, Roberto Mancini’yi, Didier Drogba’yı, Gökhan Gönül’ü eleştirmem fazlasıyla trajikomik olur.
ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU STADI
Her zaman futbolun güzelliklerini ön plana çıkarmak isteyen birisi olarak, öncelikle Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın o büyülü atmosferinden söz etmek istiyorum. Maçtan 2-3 saat önce 10 binlerce kişinin Kadıköy sokaklarında, maç saatini heyecanlı bir şekilde beklemesi, birbirlerine maç hakkında düşüncelerini söylemesi, taraftar gruplarının birlik olarak tezahüratlar yapması hatta birbirini hiç tanımayan insanların sırf Fenerbahçeli diye birbirleriyle selamlaştığını gördüm.
TARAFTAR BASKISI
Stada girdikçe artan heyecan, tribünlerin dolmasıyla yerini tezahüratlara bırakıyor. Gürül gürül tezahüratların arasında sahaya ısınmak için çıkan Galatasaraylılar için kulakları sağır edercesine çalınan ıslık, eminim benim kadar Galatasaraylı futbolcuları da etkilemiştir. Sahaya adım attıkları anda, yaptıkları her harekette artan tepkiler ister istemez futbolcular üzerinde bir baskı yaratıyor.
“HER YER TAKSİM, HER YER DİRENİŞ”
Maç boyunca bitmeyen tezahüratların yanında 34’üncü dakikada “Her yer Taksim, her yer direniş” tezahüratı dikkat çekerken bir diğer dikkat çeken olay Fenerbahçeli taraftarların “İmparator Fatih Terim” diye tezahürat etmesiydi. Protokol tribününde olan Fatih Terim de ayağa kalkarak Fenerbahçeli taraftarları selamladı bu olaydan sonra.
Maç sonunda tüm tribünler stattan ayrılırken Kadıköy sokaklarında galibiyetin mutluluğu yaşanıyordu. Taraftar grupları yeri göğü inletirken, elinde darbukayla dilenci çocuklar da Fenerbahçe marşları söyleyerek taraftarlarla bütünleşti. Gördüğüm kadarıyla dilenci çocuklar o gece kendilerine 1 ay yetecek bir miktar para toplamışlardır.
KULÜPLERİ İMPARATORLUK OLARAK GÖSTEREN BASIN
Derbiye duyulan bu ilginin bir yerde Türkiye basınının marifeti olduğunu da söylemek gerek. Kulüpleri imparatorluk derecesinde gösteren basın, futbolcuları ise kutsallaştırıyor. Bu da insanların futbolcuya tapmasını ve takımı adına sahada mücadele eden futbolcular için kendisinin dışarda savaşacağını benimsemesine neden oluyor. Bunun sonucu malum, taraftar kavgası tabii. Nitekim böyle bir olay yaşanmadı çünkü deplasman yasağı sayesinde karşıdan hiç bir Galatasaraylı Kadıköy’e gelmedi.
Yazımı daha fazla uzatmadan çektiğim fotoğrafları sizlerle paylaşmak isterim. Bu arada Avrupa’da oynadığı dönemde de takip ettiğim Drogba’yı sahada izlemek ayrı bir zevkti. Onu da fotoğraf çekmek mesleğimin bana yaptığı bir jest oldu.