Aylar önce LTB Teknik İşler Komitesinde Mehmet Akif Caddesi'nin arkasında kalan derenin proje çalışmasını yapıyorduk. Bu proje kapsamında sınırları incelemek için derenin iç kısımlarına girmemiz gerekiyordu. On yıllar boyunca 20 metre ötesinde hayatımızı geçirdiğimiz Kanlıdere’nin iç kısımlarına o gün pek çoğumuz ilk defa girdi.
Derenin orta noktasını bulmak için ilerlerken caddedeki yüksek apartmanların yavaş yavaş görünmez hale geldiğini fark ettik. Sık ekilmiş ağaçlar derenin içerisinde korunaklı bir doğal alan yaratıyordu. Mevsimden dolayı ince bir su birikintisi olarak akan derenin merkezine doğru yürüdük. Hafif taşlarla bezenmiş dere yatağının yanında efkalipto ağaçlarının sıklığıyla oluşan bu doğal zenginlik tam anlamıyla bir orman izlenimi yaratıyordu.
Dereden ayrılıp bir şeyler içmek için caddeye çıktık. Ve asfalt yığınına bakarken sorgular halde bulduk kendimizi: 20 metre arkamızda bu kadar güzel bir yeşil alan varken neden bu asfalta karşı içiyorduk kahvemizi?
Projeyi çalışmaya devam ederken derede yaşayan canlılar hakkında da pek çok bilgi öğrendik. Mesela derelerimizde tatlı su ıstakozları vardı. Denizdeki ıstakoz büyüklüğünde olan bu tatlı su ıstakozları gri renkte ve derelerimizde bolca mevcuttu.
Dereboyu esnafı bize geçtiğimiz yıl güneydeki alabalık çiftliklerinin taştığını da anlattı. 30 cm boyuna varan bu alabalıklar aylarca pislettiğimiz bu sularda yaşamış ve maalesef sıcak yaz aylarında önlem alamadığımız için kuruyan deremizde can vermişlerdi.
Bir de aylar boyunca keşfettiğimiz anne ördek ve yavrularını gözlemledik. Birkaç dakika izlendikten sonra bizi fark ediyorlar ve çalıların içerisine doğru yüzerek uzaklaşıyorlardı. İngiliz döneminde ekilmiş efkalipto ağaçları ördek ve karabatak gibi türlere kentten korunmuş bir doğal alan sağlıyordu.
Tabii bu canlıların dışında hepimizin bildiği kaplumbağalar, dere balıkları, kurbağalar, peygamberdeveleri, karayılanlar ve daha birçok canlı ise bu ekosistemin vazgeçilmez parçalarıydı.
Üzücüdür ki bizim için bu doğal hayat ve ekosistem pek önemsiz. Çünkü bizde dereler çöplerimizi atabileceğimiz, hurda yığınlarıyla doldurabileceğimiz ve kanalizasyonumuzu akıtacağımız arka bahçelerimiz.
Ve tam da bu davranışlarımızdan ötürü derelerimiz sivrisinek üreten ve kokan bölgeler haline geldiğinde ise tepkimiz her zaman aynı: Dozerlerle tamamen yerle bir etmek bu ekosistemi.
Tabii daha bilinçli ülkelerde farklı bir anlayış gözlemlemek de mümkün. Mesela sınırın diğer tarafında kalan Kanlıdere, Pedieos deresi buna bir örnek. Aynı derenin bir tarafı çöplük olarak kullanılırken, diğer tarafı babaların çocuklarına bisiklet sürmeyi öğrettiği parkur olarak kullanılıyor. Spor ve çocuk oyun alanları da bu dereye bağlanarak değer katıyor. Kanlıdere'nin devamı olan bu yeşil aks Güney'de yaşayan Lefkoşalıya soluk alabileceği bir ekosistem sunabiliyor.
Dahası Pedieos deresi boyunca farklı mesafelerde kurulan setler, yaz aylarında suyun kurumasını ve doğal hayatın ölmesini de engelliyor. Unutmadan kanalizasyon akıtılmıyor tabii derenin güneyine. Kanalizasyon taşma kanalları dereye konulmamış. Söylemek belki gereksiz ama çöplük olarak kullanılması veya hurdaların atılmasına da izin verilmiyor tabii.
Durum böyle olunca dere herhangi bir yoldan daha fazla önem kazanıyor. Ticari binalar cephelerini bu parkura ve doğal güzelliğe döndürüyor, evler bahçelerini dereye açıyorlar. Bir seri restoran ve kafe de var bu yürüyüş ve bisiklet parkuruna hizmet veren. Çünkü böylesine önemli bir yeşil soluk alanı kentin hem yaşam kalitesini artırıyor hem de ekonomisine ciddi oranda katkıda bulunma potansiyelini taşıyor.
LTB Teknik İşler ve Kentsel Tasarım Komitesinde Lefkoşa’ya böyle bir soluk alanı katmak için altı ay boyunca çalıştık. Amaç Dereboyu’nun deresini canlandırmak ve kente hem yaşam kalitesi hem de ekonomik katkı sağlayacak bir soluk alanı sağlamaktı.
3 etaba böldüğümüz projelendirme için hazırladığımız çalışmada dere boyunca ilerleyecek bisiklet ve yürüyüş yolları, çelik köprüler ve parkura hizmet verecek otoparklar vardı. Dahası belediyeye inşaat ruhsatlarında ödenen, miktarları yıllık toplam 450 bin TL’yi bulan ve otopark yapımı dışında kullanılması yasadışı olan kalemin bu proje için harcanması ise mümkündü. İlk etap için ortaya çıkan yaklaşık 650 bin TL’lik maliyetin büyük bir kısmını bu fon karşılayabiliyordu. Daha projelendirme aşamasında bölge esnafı da geriye kalan kısmına sağlamak için gönüllü olmuştu.
Ön çalışması tamamlanan Dereboyu Deresi projesinin uygulama çizimleri henüz belediyede tamamlanamadı.
Belediyenin pek çok sorunu olsa da bu çalışma çocuklarımıza bisiklet sürmeyi öğretebileceğimiz, yürüyüş yapabileceğimiz ve şehir içinde nefes alabileceğimiz bir orman yaratma potansiyeline sahip. Bu potansiyeli Lefkoşa’ya kazandırmak içinse çalışmak hepimizin görevi.