Derece alan öyküler -4-

​​​​​​​Yenidüzen-Deniz Plaza Öykü Yarışması’nda derece alan öyküleri bu hafta bitiriyoruz…

Yenidüzen-Deniz Plaza Öykü Yarışması’nda derece alan öyküleri bu hafta bitiriyoruz… Son haftamızda iki grubun dördüncülerinin (başarı ödülleri) öyküleri var. 8.si düzenlenen Öykü Yarışmamızda iki yaş grubuna da ikişer konu vermiş ve seçilen bir veya iki konuda öyküler yazılmasını istemiştik.

Belirlenen sürede gelen yüzlerce öykü 4 jüri üyemiz tarafından tek tek okunup puanlandı ve toplam puanları en yüksek olan öykücüler dereceye girdiler. Ödül törenimiz 31 Mayıs’ta Gazeteciler Birliği Kompleksinde yapıldı ve çeşitli ödüller ve başarı belgeleriyle öykücülerimiz başarılarını belgelediler.

Öykü Yarışmamız Creditwestbank’ın katkıları ile de güçlenerek sonraki yıllarda da sürekliliğini koruyacak diye düşünüyoruz...

 

Berke Reis
Türk Maarif Koleji
Sınıf 7

Konu: Kıbrıs’ın kültürü, geleneği ve yaşam tarzıyla ilgili bir müze açılacaktır. Bu amaçla görevlendirildiniz. Nasıl bir müze yaratırdınız? Öyküleştirerek anlatınız.

YAŞAYAN MÜZE

Yüksek öğrenim için gittiğim İtalya’daki ilk günüm dün gibi aklımda. Milano Teknik Üniversitesi’nde geçen on yılın ardından doktora unvanı ile Kıbrıs’a döndüğüm zaman ülkem için ne yapabileceğimi düşünüyordum. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış adamızın sahip olduğu kültür mirasının sergilenebileceği bir müzenin açılması en büyük hayalimdi. Uzun yıllardır üstünde çalıştığım bu proje sonunda gerçeğe dönüşüyordu.

Uluslararası bir finansman bulunması ile Kıbrıs’ın kültür, gelenek ve yaşam tarzını yansıtan bir müzenin açılması görevi bana verilmişti. Bir an önce çalışmaya başlamalıydım. Çalışma arkadaşlarımı belirledim ve hep birlikte işe koyulduk.

Heykeltraş arkadaşım Doruk, Müzede kullanacağımız balmumu heykelleri yapmaya başladı. Bu projenin gizli kahramanı sanat tarihi öğretmeni olan annemdi. Yerel kıyafetlerimizi araştırmak için Girne’deki Milli Arşiv’e gittik. Bu arada babamı da ulaşımdan sorumlu ekip lideri yapmıştık. Tek sorumluluğu araba sürmek olmasına rağmen bizimle böyle bir projeye katkı koyduğu için çok mutluydu.

Heykellerin üzerinde yer alacak geleneksel Kıbrıs kıyafetlerini dikme görevini ise Ayşe teyze ve ekibine vermiştik. Eğlenceli, zevkli ve heyecanlı hazırlıklar sonucu ekibimiz görevini tamamladı ve müzenin açılışı yapıldı.

Müzeye girişteki ilk odada Kıbrıs’ın geleneksel halk dansları kıyafetleri sergileniyordu. Balmumu erkek heykelleri dizlik, gömlek, yelek, fes, kuşak, mendil, çorap ve ayakkabıları ile kadın heykelleri ise üç etek, iç elbise, kuşak, yemeni, çorap, cepken, iç gömlek, elbise ve altın beşibirlik kolyeleri ile folklor oyunlarımızdan çiftetelli oyununu oynuyor gibiydiler.

Onların arkasındaki müzisyen heykelleri ise geleneksel müzik aletlerimiz keman, darbuka, zurna, ud, davul, tef ve cümbüşleri ile onlara eşlik ediyordu. Odanın duvarlarında yer alan fotoğraflarda, günlük kıyafetleri ile komşuda sabah kahvesi içen ninelerimiz, köy kahvesinde sohbet eden dedelerimiz ve sokakta oyun oynayan çocuklar vardı. Kına gecesi ve düğün fotoğrafları ise bize adeta eski Kıbrıs düğünlerini yaşatıyordu.

Ahşaptan yapılmış, baklava motifli, çiviler ile süslü tokmaklı Kıbrıs kapısı sizi yandaki odaya geçirdiğinde eski kullanım eşyalarımız ile karşılaşıyordunuz. Burada neler mi vardı? Büyük nenemin buhurdanlığı, dabacası, ekmek yoğurma teknesi, büyük dedemin dağarcığı, bakır maşrabbası, manav Mehmet amcanın iki kefeli terazisi, köfünü, Ayşe teyzenin aşkı tahtası, çamaşır taşı, çamaşır yıkamak için kullandığı küllü su küpü, gece evi aydınlatan gandiller, büyük halamın bahçedeki gül yapraklarından yaptığı gül suyunu koyduğu gülümdanlık, imbik ve yemek pişirdiği çömlek ve zembiller…

Bir sonraki odada Kıbrıs el sanatları sergileniyordu. Sele, sepet, sestalar, servi ağacından yapılan çeyiz sandıkları, ipek kozası işleri ve büyük nenemin özenerek torununa çeyiz olarak işlediği Lefkara nakışları, dokuma Kıbrıs çarşafları sergileniyordu.

Müzenin başka bir odası da eski fotoğraflara aitti. Siyah beyaz düğün fotoğrafları, kına geceleri, bayram yerleri, bayramlaşmaları, eski şehir fotoğraflarımız, köylülerimiz ve o günlerdeki yaşamı anlatan pek çok fotoğraf sizi adeta o eski günlere götürüyor gibiydi.

Müze odalarının bir diğeri de eski Kıbrıs evi olarak tasarlanmıştı. Taş temelli, kerpiç duvarlı, ahşap tavanlı… İçeride demir garyolalar, ahşaptan yapılmış süslü kanepeler, duvarlarda ahşap motifler ile süslü büyük aynalar muhteşem görüntüsü ile ziyaretçileri büyülüyordu.

Müzenin diğer bir odasında ise Kıbrıs yemekleri pişirilip satılıyordu. Karnı acıkan ziyaretçiler burada mulihiya, herse, makarına – tavuk, kolokas, pirohu, kabak  çiçeği dolması, bumbar, şeftali kebabı, fırın kebabı, zeytinli, hellimli bitta, hellim ve peksemet yiyebilirlerdi.

Müzenin dinlenmek isteyenler için ayrı bir bölümü de vardı. Burada ziyaretçiler Türk kahvesi, limonata, gül şurubu içip lezzetli tatlılarımızdan ekmek kadayıfı, şamali, lokma, şammali, fırın katmeri, tel kadayıfı, golifa, simit helvası, kabak böreği, nor böreği, samsı, ceviz, turunç ve bergamut macunu yiyebilirlerdi.

Müzeye gelen ziyaretçiler hediyelik eşya bölümünden Kıbrıs’a özgü ürünler alıp bu güzel anları ölümsüzleştirebilirlerdi.

Yıllarca üzerinde çalıştığım bir projenin hayat bulmasını görebilmek, yaşadığım en coşkulu mutluluklardan biriydi. Birçok medeniyetin yaşam sürdüğü ülkemde oluşan kültür mozaiğini sergileyen bu müzeyi evrensel bir miras olarak gelecek nesillere bırakabiliyordum.


 


Ecrin Topal
Girne Doğa İlkokulu
Sınıf 4

Konu: Sınıfınıza Afrika’dan ve Türkçe bilmeyen bir arkadaşınız geldi. Onunla yaşadıklarınızı öyküleştirerek anlatınız.

AFRİKALI ARKADAŞIM

Yaz tatili sonunda bitmişti. Çok güzel ve eğlenceli bir yaz tatilinin sonunda sonbahar gelmişti. Ağaçlar yapraklarını dökmeye çoktan başlamıştı. Artık okulların açılma zamanı gelmişti. Tatil bittiği için üzgün fakat okullar açılacağı için heyecanlı ve mutluydum. Okulumu, öğretmenlerimi, arkadaşlarımı çok özlemiştim. Babamla birlikte okul alış-verişine çıktık. Okul için gerekli bütün ihtiyaçlarımı almıştım. Tabii sevdiğim arkadaşlarıma da ufak hediyeler alıp sevinçle eve dönmüştük. Kitap ve defterlerimi kaplayıp, kalemlerimi kutusuna yerleştirdim. Okul kıyafetlerimi de hazırlayıp odama annem bırakmıştı.

Sabah erkenden uyandım ve kahvaltımı yapıp babamla birlikte okula gitmek için yola koyulduk. O kadar heyecanlıydım ki yol sanki bitmeyecek gibiydi. Kalbim çok hızlı atıyor, sanki ilk defa okula gidiyor gibiydim. Ama çok mutluydum. Sonunda okulun kapısına vardık ve çantamı alıp, babamla vedalaştım. Okulun kapısında arkadaşlarımla karşılaşıp sevinçle sarıldık; çok özlemiştik birbirimizi.

Koşarak sınıfımıza çıktık ve her şey aynıydı. Sınıfımız, sıralarımız, tahta dolaplarımız… Büyük bir mutlulukla eşyalarımı dolabıma yerleştirdim ve ders zili çaldı. Hepimiz yerlerimize oturduk ve kapı açıldı. Öğretmenimiz mutlu ve ışıldayan gözleriyle bize bakıyordu. Onun da bizi özlediğini düşündüm. Yanında daha önce hiç görmediğim koyu renkli, kıvırcık uzun saçları olan, boyu benden biraz kısa, ürkek ve utangaç gözlerle bize bakan bir kız vardı. Adının Ateefa olduğunu söyledi öğretmenimiz. Bu yıl bizimle birlikte olacakmış. Henüz Türkçe bilmediği için öğretmenimiz bize onun söylediklerini Türkçe olarak çevirip söylüyordu. Babasının işi nedeniyle buraya taşınmışlar ve okulunu, arkadaşlarını geride bırakıp Kıbrıs’a gelmişler. Biraz üzgün olduğunu ve gözlerinin dolduğunu görüyordum.

Benim yanımda boş bir yer vardı. Ayağa kalkıp yanıma oturabileceğini söyledim heyecanla öğretmenimize. Öğretmenimiz Ateefa’ya ister misin? diye sordu, o da onaylar gibi başını salladı ve yavaş adımlarla yanıma gelip oturdu. Başını sallayarak selam verdi bana, ben de ona gülümsedim ve böylece arkadaşlığımız başlamıştı.

Konuşarak anlaşamasak da hareketlerle ne istediğimizi anlar olmuştuk. Zamanla çok neşeli ve hareketli bir kız olmaya başlamıştı. Ateefa sınıfımıza ve okula alışıyordu. Hepimiz ona yardımcı olmak için elimizden geleni yapıyorduk. Bize arkadaşlarını anlatırken çoğu zaman gözleri yaşlarla doluyordu. Elinden tutup ona yanında olduğumu, yeni arkadaşlarla da mutlu olabileceğini hissettirmek istiyordum.

Böyle günler, haftalar ve aylar geçirdikten sonra Ateefa yavaş yavaş Türkçe öğreniyordu. Bazen yanlış kelimeleri yanlış söyleyip bizi güldürse de onu asla üzmüyorduk. Çok akıllı ve çalışkan bir kız olduğunu hepimiz görüyor ve onunla gurur duyuyorduk. Teneffüslerde bana Afrika’da oynadıkları oyunlardan öğretmeye çalışıyordu. Orada imkânların ne kadar zor olduğunu anlatıyor, tahtadan bebekler yapıp sokaklarda doğayla iç içe olduklarını gözleri uzaklara dalıp, hüzünlenerek anlatıyordu.

Artık en iyi arkadaşlarımdan birisi olmuştu ve derslerde ona yardım ediyordum. Her anımız birlikte geçer olmuştu. Bir yandan ne kadar şanslı olduğumu düşünüyordum ve de; Ateefa’nın ne kadar güçlü bir kız olduğunu ve her şeye rağmen zorlukları aşıp bizimle uyum içinde olmasından gurur duyuyordum.

Onun yerinde olsaydım bu kadar kolay kabullenebilir miydim bilmiyorum. Ben ona bizim yaşam tarzımızı, örf ve geleneklerimizi anlatıyordum, o da bana… İkimiz de birbirimizden yeni bir şeyler öğrenip mutlu oluyorduk. Çok uzaklarda yaşayan başka bir çocukla hayatı paylaşmaktan mutluluk duyuyordum. İyi ki bizim sınıfa geldin ve benim en iyi arkadaşım oldun Ateefa. Onu çok seviyorum ve artık biliyorum ki farklılıklar hayatımıza renk katıyormuş, bunu seninle öğrendim ve seni çok seviyorum Ateefa…

 

 

Dergiler Haberleri