Simge Çerkezoğlu
Derviş Güryel’i araştırmaya başlayınca anlatmakla bitmeyecek bir insanla karşı karşıya olduğumu anladım. Henüz çocuk yaşta müziğe bateri çalarak başlayan sanatçı, dile kolay elli dört yıldan bu yana müzikle iç içe yaşıyor. Güryeller grubuyla müzikte bir döneme damga vururken, müzikle yetinmeyerek, İngiltere’de aldığı radyo televizyon teknikerliği eğitimiyle de ülke televizyonculuğuna yaptığı katkılarla beni şaşırtıyor. Son olarak gerçekleştirdiği toplumun her kesimini kucaklayan, ‘Kıbrıs İçin Çal’ projesiyle ise bir ilke daha imza atmış görünüyor.
“1964 YILINDA HENÜZ ON İKİ YAŞINDA MÜZİK HAYATIMA BAŞLADIM”
Derviş Güryel müzisyen bir aileden geliyor. Henüz çocuk denecek yaşta bateri çalmaya başlayan sanatçı, o günleri yeniden yâd ediyor.
“1963 yılında olaylar başladığında müzikten anlayan tek kardeşim Ali’ydi. Okul bandosunda trompet çalardı. Benim büyüğümdü. Olaylarla birlikte hayat durmuş herkes kendi kabuğuna çekilmişti. Böylece daha çok müzikle zaman geçirmeye başladı. Diğer kardeşimiz Mehmet ise İngiliz üslerinde çalışıyordu. İngiliz arkadaşlarının yardımıyla Ali’ye sürpriz bir gitar aldı. Sonra kendine de bir gitar aldı. Evdeki müzik tutkusu bu iki gitarla başladı diyebilirim. Daha sonra da kardeşim Hasan’a davul aldılar. Üç kişilik bir grup oluşturdular. Aralarına Ertan Ersan’ı da basgitarcı olarak alıp, evde çalışmaya başladılar. Ben henüz o yıllarda küçüktüm. Onların provaları bitince ben davula geçer, öğrenmeye çalışırdım. Böylece kendimi geliştirdim. Daha sonra Ertan Ersan gruptan ayrılınca Hasan basgitara geçti. Davul da bana kaldı. Böylece 1964 yılında henüz on iki yaşında müzik hayatıma başladım. Büyüklerin arasında piştim ve sıyrıldım. Dört kardeş olarak da Güryeller ismini alıp müzik grubumuzu oluşturduk.”
Güryeller grubunu kendi dönemi içerisinde incelediğimizde hiçbir yerli toplulukta görülmeyen yenilik ve öznellikle anıldıklarını görüyoruz. Bunun gerekçelerini keyifle anlatıyor.
“1964 yılında kardeşim Ali bir yıllığına Amerika’ya gitmiş, müzik konusunda kendini geliştirmişti. Bunun yanında Amerika’nın o yıllardaki modasıyla da bizi tanıştırmış, uzun saç, geniş paçalı pantolonları bize benimsetmişti. Görsel olarak farklıydık. Bunun yanında İngiliz üslerinde müzik yaptığımız için onların sevebileceği müzikleri çalmaya çalışıyorduk. Daha çok yabancı müzikten oluşan bir repertuarımız vardı. Ayrıca soundumuz, sesimiz da farklıydı. Herkes enstrümanlarını lambalı radyolara takarken bizim normal amfimiz vardı. Tüm bunlar bizi diğer gruplardan çok ayrıştırırdı.”
“GRAFİK VE ALTYAZIYI ÜLKEDE İLK KEZ BEN TELEVİZYONA UYGULADIM”
Derviş Güryel’in müzikle dolu geçen yılları yanında, hayatını idame ettirebilmek için çalıştığı pek çok farklı alan da oldu. Bunlar arasında en ilginç olan grafik ve alt yazı sistemini bu ülkede ilk kez televizyonda uygulamayı başarmış olması.
“Yıl 1999, ilk kez bir televizyonda, Bayrak Radyo ve Televizyon Kurumu’nda, grafik ve altyazıyı televizyonda ben uyguladım. O dönem Özer Kanlı BRT’de haber müdürüydü. Yeniliklere de açık biriydi. Ben zaten İngiltere’de radyo televizyon teknisyenliğinden mezun olmuştum. Bilgisayara, grafik-animasyona meraklıydım. Bunlarla uğraşıyordum. Onların isteği üzerine de haberlerde altyazıları televizyonda uyguladık. Böylece ilk kez bu uygulamayı başlatmış olduk.”
“MAĞUSA MÜZİK TOPLULUKLARI”
Elbette Derviş Güryel’in gerek geçmişte yaptıkları, gerekse de bugün ortaya çıkardıkları anlatmakla bitecek gibi değil… Bülent Fevzioğlu ile birlikte gerçekleştirdiği Mağusa Müzik Toplulukları isimli kitabı da bunlardan biri…
“Mağusa Müzik Toplulukları kitabının ilginç bir hikâyesi var. 2007 yılında internet henüz yeni kullanılmaya başlanmışken, ben Kuzey Kıbrıs’taki müzisyenlere, müzik gruplarına ilişkin aramalar yapmaya başladım. Ancak hiçbir belgeye, bilgiye rastlayamadım. Bunu demek ki ben yapmalıyım diyerek ülke müzisyenleriyle röportajlara başladım. Bunları arşivledim. Devamında ise bu proje 2010 yılında Genç TV’de bir televizyon programına dönüştü. Hala da buna devam ediyorum. Kitap da bu röportajlardan oluşuyor. Bülent Fevzioğlu’nun katkılarıyla benim röportajlarım böyle bir kitaba dönüştü. Burada sadece Mağusa’daki müzik topluluklarını gün yüzüne çıkardık. Ancak benim arzum ülkenin genelinde faaliyet gösteren tüm müzik topluluklarını anlatan bir kitap çıkarabilmektir. Bunun için sponsora ihtiyaç duymaktayız.”
“KIBRIS İÇİN ÇAL PROJESİ”
Son proje Kıbrıs İçin Çal öyle sanıyorum ki Derviş Güryel’in en fazla ses getiren çalışması oldu. Her yaş grubundan dinleyicinin beğeniyle karşıladığı çalışmanın detaylarını, bu fikrin nasıl doğduğunu kendisinden dinledik.
“Kıbrıs İçin Çal, uzun zamandır yapmam gerektiğine inandığım bir projeydi. Stüdyo sahibi arkadaşlarıma bu projeyi dört yıl önce teklif etmiştim ama hep söz olarak kaldı. Hayata geçiremedim. Sonunda kardeşlerimden biri bu projeye sponsor oldu. Sizin ekranda izlediğiniz altmışaltı kişiden çok daha fazla kişiye ulaştık. Bunca insana gitmek bile büyük bir işti. Tabii bu süreçte bir Kıbrıs parçası seçmek lazımdı. Ben herkesin dilinde olan, Kamran Aziz’ın ‘Kıbrısım’ şarkısında karar kıldım. Tabii doğru tona ulaşmak, herkese uygun tonu bulmak çok zor oldu. Farklı birkaç kayıt yaptık. Sonunda ‘mi’ tonunda, bu canlı ritme karar verdik. Çok zorlandım ama başka müzisyen dostlarımla da istişare ederek en iyi tona ulaştık. Bir temel altyapı oluşturduktan sonra da dokuz ay bu proje için çalıştım. Tüm çekimleri, kayıtları ve kurguyu ben yaptım.”
“ALTI DAKİKAYA ALTMIŞALTI KİŞİYİ SIĞDIRDIM”
Projenin bu denli ilgi görmesinin nedeni öyle sanıyorum ki çok geniş kitlelere ulaşmayı başarmış olması. Bunun nedeni projede yer alan farklı yaş gruplarından, toplumun farklı kesimlerinden insanlarla genç ve yaş almış müzisyenlerin birlikteliği…
“Bu projenin en önemli amacı eski müzisyenlere olan vefa borcumuzu ödemekti. Bu isimlerin başında Küçük Aysel, Ahmet Belevi, Arif Edizer gibi isimler geliyor. Elbette bu tecrübeli isimlerin yanına gençleri de ekledik. Böylece geçmişle geleceği harmanlamış olduk. Aralarına profesyonel olmayan isimleri de ekledik. Aslında ilk başta planımız projede hep müzisyenlerin yer almasıydı. Fakat onlara bu teklifi götürdüğümde projeyi çok küçümsediler. Sanıyorum bu projeyi kendilerinin değil de benim yapacak olmamı da hazmedemediler. Zaten bu Kıbrıslıların en tipik özelliklerinden biridir. Doğrusu biraz moralim bozulmuştu ama daha sonra sosyal medya üzerinden projeye dair duyuru yaparak, katkı koymak isteyen insanlara ulaşmaya çalıştım. Sonuçta da o kadar çok teklif geldi ki… Altı dakikaya ancak altmışaltı kişiyi sığdırabildim. Herkes çok hevesliydi. Meraklıydı. Böylece ortaya çok iyi bir iş çıktı sanırım.”
“DOĞAÇLAMA SESLE, DOĞAÇLAMA ÇEKİMLER YAPTIM”
Tabii parçanın Kıbrıs’ı anlatması öyle sanıyorum ki, tüm çekimleri stüdyo dışına taşıdı. Ancak stüdyo dışında çekim yapmanın ötesinde esas zor olan stüdyo dışında şarkı söylemek ve bunu kaydetmekti. Bu sorunun nasıl aşıldığını Derviş Güryel gülümseyerek anlattı.
“Her müzisyeni kendi bölgesinde görüntülemek istedim. Her müzisyene parçanın tümünü okuttum. Doğaçlama sesle, doğaçlama çekimler yaptım. Stüdyoda yapmış olsaydık, bu kadar samimi olmazdı. Pek çok müzisyenle de bu konuda tartıştım. Bazılarına göre bu işin stüdyo dışında yapılması imkânsızdı. Gerçekleşebileceğine hiç inanmadılar. Ama ben ısrarlıydım. Tüm çekimler bittikten sonra Mağusalı müzisyen İnanç Eyüpoğlu tüm ses kayıtlarını stüdyosunda elden geçirdi. Son dokunuşları yaptı. Sonunda bu eser ortaya çıktı.”
Bundan sonraki hayallerini de bizimle paylaşan sanatçı, öyle görünüyor ki bundan sonra da pek çok ilki gerçekleştirmeye devam edecek.
“Bu proje ile birkaç firmadan ilgi gördük. Bize teklifte bulundular. Bunları değerlendirip, bir anlaşmaya vararak bundan sonra da anonim parçalarını bu şekilde ölümsüz kılmak için çalışmaya devam edeceğim. Bunları yaşatmak bizim görevimiz.”