Kolektif bir kadere karar ve yön veren politikacılar, onları seçmek için oy kullanan bizim de bir elemanı olduğumuz kitleler ve hayatımızın beş yılının şekillenmesi… Günümüzün demokrasi pratiği olarak uygulanan bu yöntem üzerine düşünüyorum son sıralar. Bir yerde bir sorun, ya da bir sorunlar silsilesi var sanki. Dünya büyük bir hızla farklı yönlere doğru savrulurken yöntemler hala eski yöntemler. Ortada bir seçilip gücü ele geçirme ödülü var ve amaca nasıl ulaşılıra dair bir planlama, taktik ve strateji. Kitleleri nasıl efsunlayıp kendimize doğru çekebiliriz sorusunu yanıtlayan uzmanlar belirliyor seçim stratejilerini. Matematiksel hesaplarla ittifaklar kuruluyor, etkili hamleler yapılıyor. Rakiplerin hamleleri hesaplanıyor. Komplo ve hile de meşrulaşmış araçlardan. Muharebe meydanında son ana kadar yapılabilecekler var. Rakibi geriletecek bir skandal bulmak mümkünler arasında. İpi göğüslemek için pek çok yol mübah.
Beğenilerimizi, değerlendirmelerimizi ölçmek için çeşitli sorularla karşılaşıyoruz gündelik hayat pratikleri içinde. Kapımıza gelen yemek lezzetli miydi? Beş üzerinden değerlendirme yapmamız bekleniyor. Yemek lezzetliydi dört yıldız. Kapıya geç geldi iki yıldız. Kurye kibardı vs. Bunu puanlamak gereği duymuyoruz çoğu zaman. Hayat çok yoğun ve buna vakit ayırmasak da oluyor. Kimi seçmen çeşitli nedenlerle oy kullanmaya da gitmiyor. Kıbrıs Üniversitesi’nde dönem sonunda öğrencilerin hocaları değerlendirip puanladıkları bir anket var. Geçmişte son derslerde sınıfta dağıtılıyordu. Sınıfta o gün kaç öğrenci varsa artık. Sonraları dijital sisteme konuldu bu. Öğrenci hocayı notlamadan ders notunu öğrenemiyor ve doldurmak zorunda kalıyor anketi. Üniversite kendince bir çözüm bulmuş. Demek ki katılım oranını yükseltmek için bazı çözümler bulunabiliyor.
Politik alanda da pek çok ölçüm yapılıyor. Bu veriler bir Pazar günü gidip oyunu kullanacak kitleleri etkilemek için gerekli. Seçime katılım oranı pek çok dengeyi değiştirebiliyor. Bazen kazanan oy vermeyenler partisi olabiliyor. Parti deyince bir başka kangren olmuş bünye geliyor akla. Her birinin hatalarla dolu birer tarihi var. Bununla yüzleşip özür dileyeni de epey nadir. Daha çok bizim coğrafyalardaki partiler bunu söylerken aklıma takılan.
Çoğunluk sistemi, iki turlu seçim, alternatif oy, blok oy, liste usulü çoğunluk, orantılı sistem, karma sistem, sistem de sistem. Her ülke beğendiğini seçebilir. Kimi zaman bu bile bir manipülasyona tabii. İktidardaki partinin hangisi işine geliyorsa o oluversin.
Sosyal Medya fenomenlerinin parlamentolara, parti başkanlıklarına sızması herkesi şaşkınlığa sürüklüyor. Şaşılacak ne var. En iyi aday değil en iyi oyuncu kazanır.
Kitlelere gelince; anaokulundan itibaren bir güzel biçimlendirilmişler. Hele erkek nüfus askerde iyice traşlanmış, üstlerine bolca ideoloji boca edilmiş. Devletin ideolojik aygıtları her türlü önlemi almış.
Ulusal televizyonlarla yönlendirilen kitleler artık başka kanallara kaydı. Bu nedenle Tik Tok’çuların Kıbrıs’ta olduğu gibi Avrupa Parlamentosu’na girmesi engellenemiyor artık. Eski kuşaklar şaşkınlık ve dehşet içinde izliyorlar bu gelişmeleri. Ezber üstüne ezber bozuluyor.
Dünyanın yeni hakimleri bilgisayarları başına sabitlenmiş zeki çocuklar artık.
Sorun şu ki dünyanın bir yerinde alınan yanlış bir karar, yapılan yanlış bir seçim kelebek etkisiyle bizim de kaderimizi belirliyor. Yepyeni bir dünya bu. Ruhumuzun hızına yetişemediği, kodlarını çözdüm sanırken yeni kodlarla karşımıza çıkan bir dünya.
Birileri kaderimize yön veriyor bir yerlerde. Biz uyurken geleceğimizi yazılıyor.
Ara ara gidip oyumuzu kullanıyoruz. İmzalar veriyoruz. Sosyal Medya’da birilerine veriştiriyoruz. Kimi zaman sokakta bir protestoya katıldığımız da oluyor. Hepsi önemli ama karşımızdaki kumpas devasa. Mücadele yöntemlerini yeniden düşünmek zorundayız sanki.