"Yasak ne yasak ne, uysak ne uymasak ne" sözleri belki size çok anlamlı gelmeyebilir.
Devekuşu Kabare’nin unutulmaz oyunlarından biriydi, “Yasaklar.”
Bizim kuşak neredeyse ezbere bilirdi.
Harika bir şarkısı vardı.
Zeki-Metin en önde söylerler, o eşsiz kadro bu büyük iki komedyene eşlik ederdi.
Devekuşu misali başını kuma sokmayanlar, komediyle iktidara meydan okurdu.
O zamanlar sanat da sanatçı da toplum içindi.
Türkiye galiba daha aydınlık bir yerdi.
…
Şimdi diyeceksiniz ki, “sana ne?”
“Sen Kıbrıs’a bak, kendi memleketine…”
Olur mu?
Burası küçük Türkiye!
Üstelik “garantör olmadan asla” diyen de bir çoğunluk var.
…
“Erdoğan başka, Türkiye başka” diyeceksiniz şimdi, biliyorum!
Öyle de…
Bu Erdoğan’ı, o Türkiye’nin çoğunluğu seçiyor, o kadar da “bambaşka” değil hani!
…
Zeki Alasya’yı bilinmeze uğurladık, geride gülüşü kaldı.
Bir de Metin Akpınar.
Yine herkesi gülümsetti.
“Demokrasi” istedi, (bu) Türkiye için!
Böylece hakkında soruşturma başlatıldı.
Darbe çağrısı mı yapmış, napmış (!)
Evet evet, Metin Akpınar da “darbeci” oldu.
“Bunlar sanatçı müsveddesi. Bunun bedelini ödeyecekler” dedi Reis…
Geçenlerde bir gazeteci için de “Haddini bil haddini. Bilmezsen haddini, bu millet patlatır enseni” gibisinden fetva vermişti.
Erdoğan’ın Kıbrıs’ta da gazeteleri ve gazetecileri hedef göstermesinin ardından ne kadar büyük gerilimler yaşadığımızı iyi biliyoruz.
Tam bir “Korku İmparatorluğu” yaratılıyor ve nedense, bu imparatorluğun parçası olmak konusunda çoğunlukla gönüllüyüz.
Çünkü “sahip olduklarımızı” kaybetmek istemiyor, daha çok “konfor” ve “refah” için gözümüzü yumuyoruz.
Farkında mısınız?
Böylesine çok yumulursanız, gün gele sizin de “ensenizi patlatacaklar.”
Kendinize güvenmez, irademize sahip çıkmazsanız…
O nedenle dünyayla bütünleşmiş bir Kıbrıs’a ihtiyacımız var.
Bu “kabare” bir yere kadar, “devekuşu”na dönüşmüşseniz eğer!