Trafiğe takıldığım zamanlarda bazen kendimi direksiyon başında hayal ederken bulurum. Evrendeki sınırsız galaksi ve gezegenlerin birinden uzaylı bir varlığın dünyaya geldiğini ve şans eseri Kıbrıs’a gizlice indiğini hayal ederim. İlk önce dünyada yaşayan baskın türü öğrenmek, davranışlarının sorgulamak, saldırgan mı yoksa barışçıl mı olduğunu öğrenmek istediğini varsayarım.
Ve ardından hep gülümserim, muhtemeldir ki bu uzaylı Kıbrıs’a inerse arabalarımızı dünyanın baskın ırkı, bizleri ise onların evcil hayvanları zannederlerdi. Sokaklarımızı gezer ve yoldaki insan sayısının kat ve kat fazlası arabalara şaşırır kalırlardı. Bizler yerine barış mesajlarını bu benzin tüketen, mazot salan ve dört tekerleği üzerinde dolaşan varlıklara iletirlerdi.
Uzaylılar ülkemizin baskın ırkı arabalarımız ile konuşadursun, bizler bir süredir seyrüsefer harcı için yapılan af konusuyla gündemimizi doldurmuş durumdayız. Bir kesim insanın zamanında ödediği bir harç, bir kesim insanın ödemediği bir miktar, bu miktarı ‘af’ eden bir devlet ve zamanında ödediği için kendini devlet tarafından kandırılmış hisseden vatandaş.
Tabii bizler seyrüsefer harcını zamanında ödediğimiz için kendimizi kandırılmış hissederken fark etmediğimiz bir nokta daha var: SEYRÜSEFER HARCINI NİÇİN ÖDÜYORUZ?
Dünyada ‘yol vergisi’ olarak bilinen seyrüsefer harcının aslında alınmasının iki nedeni vardır: TOPLU TAŞIMA SİSTEMLERİ OLUŞTURMAK ve YOL YAPMAK. Bu sistem ise şu şekilde çalışır:
- Devlet vatandaşına bütünlüklü toplu taşıma sistemi sunar
- Vatandaş tüm ulaşımını bu toplu taşıma sistemi ile yapabilir. Gündelik hayatı için araba satın almaya ihtiyaç duymaz.
- Eğer vatandaş araba satın almaya karar verirse bu lükse girer. Çünkü arabanız olmadan ulaşımınızı yapabilecek sistemi devlet sunmuştur.
- Lüks ulaşım için devlet yol vergisi alır.
- Bu vergi ise toplu taşıma sistemlerini sübvanse etmek ve yollar için kullanır
Bizde ise durum biraz farklıdır. Ülkemizde düzgün ve bütünlüklü toplu taşıma sistemleri olmadığından dolayı her erişkin bireyin bir adet araba alma ihtiyacı var. Durum böyle olunca da vatandaş için ortaya ciddi bir maliyet çıkıyor.
Bu maliyeti ortalama bir araba için aylık şu şekilde hesaplayabiliriz:
- 850 TL araba taksiti
- 650 TL benzin
- 1200 TL /12 araç sigortası
- 600 TL /6 servis ve bakım
Devlet toplu taşıma sistemi sunmadığından dolayı ayık ortalama 1700 TL bir ücreti vatandaşa ödetirken, bunun üzerine bir de satın almaya mecbur kıldığı arabaların yol vergisini, yani seyrüsefer harcını tahsil ediyor.
Dahası kişi başına düşen araç yoğunluğu bu kadar yüksek olan ülkemizde, araçlarımızı insan hayatını tehlikeye sokan birçok uygulamanın olduğu yollarda sürüyoruz. Bunlardan bazıları şehirlerarası yollar üzerinde konulan yaya geçitlerimiz, dönel kavşaklarımız, çukurlarımız ve yola doğrudan bağlanan dükkânlarımız…
Bu noktada çözüm ise sorunu tanımlamakla başlıyor. Öncelikle sorunumuz seyrüsefer harcına af getirilmesi değil: Sorunumuz ülkede toplu taşıma alternatifi yokken devletin bu harcı almasıdır!
Acilen atmamız gereken adım ise bu harcın ülke toplu taşıma sistemlerine harcanmasını sağlamaktır. Böylece sadece sosyal adaleti sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda en büyük ithalat kalemlerimizden biri olan yakıt alımımızı ciddi oranda azaltacağız.
Her gün, hepimizin litrelerce kullandığı yakıtın ne adamızdan, ne de Türkiye’den çıkmadığını fark edersek, üçüncü dünya ülkelerinden ithal ederek kullandığımız bu bağımlılığın ekonomimize ne kadar zarar verdiğini daha iyi görebiliriz.
Şehir içerisine belediyelerce yapacağımız minibüs ve tramvay gibi uygulamalar toplu taşıma sisteminin ilk ağlarını oluşturacaktır. Ardından şehirlerimizi birbirine otobüs ve atmış yıl önce ülkemizde mevcut olan tren gibi sistemlerle bağlamayı başarırsak, vatandaşa arabasız yaşama seçeneği sunabilecek, yarım asırlık araba kullanma bağımlılığımızı azaltabilecek ve ülkemizi daha yaşanır hale getirebilecek bir sürece girmiş olacağız.
Ve bu süreci başlamak, bu yolu yürüyebilmek için tüm toplumlar gibi bizim de ilk adımımızı atmamız gerekiyor.
Çünkü İspanyol bir atasözünün de dediği gibi “Yol yoktur! Yollar yürümekle var olur.”