2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası dolayısıyla YENİDÜZEN’e konuşan Kemal Saraçoğlu Lösemili Çocuklar ve Kanserle Savaş Vakfı Koordinatörü Servet Özeralp ülkede tedavi bekleyen çocuklardan bahsetti, “Asya bize de umut oldu” dedi.
Özeralp: “İlaç eksikliği en büyük sorunlardan biri ve bir türlü giderilmiyor… Devletin yapması gereken şeyleri de Vakıf olarak biz yapıyoruz… Çocuklar bu eksikliklerden dolayı kendi ülkelerindeki sağlık hakkından mahrum kalıyor”
Derya ULUBATLI
SMA hastası Asya Polatlı’nın tedavisinde yaşanan sıkıntılar, ülkedeki sağlık sisteminin eksiklerini bir kez daha gözler önüne serdi.
2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası dolayısıyla YENİDÜZEN’e konuşan Kemal Saraçoğlu Lösemili Çocuklar ve Kanserle Savaş Vakfı Koordinatörü Servet Özeralp, ülkede tedavi bekleyen diğer çocuklardan bahsetti, “Asya bize de umut oldu” dedi.
Farkındalık haftası vesilesiyle Vakfın faaliyetlerinden ve sağlık sektöründeki açıklardan söz eden Özeralp, “Basın yoluyla kanser hastalarının sorunlarını, yaşadıkları sıkıntıları halka aktarmak ve bu konuda bilinç yaratmak bizler için çok önemli” dedi.
Kemal Saraçoğlu Vakfı’nın çok geniş bir çalışma alanı olduğundan bahseden Özeralp, kendilerine üye olan 0-21 yaş aralığında 74 çocuğun olduğunu ve bunlardan yaklaşık 25 tanesinin şu an aktif olarak tedavi gördüğünü söyledi. Bu yaş aralığındaki tüm kanser çeşitlerinden hastalara destek olmaya çalıştıklarını dile getiren Özeralp, öncelikli hedeflerinin çocuğu hayatta tutabilmek, ardından da iyileşen kişileri hayata kazandırmak olduğuna dikkat çekti. Özeralp şunları aktardı: “Öncelikle çocuğun hayatta kalabilmesini sağlamak istiyoruz. Bu açıdan başlangıçta tedavi sürecine ve yaşamını geri kazanmasına yardımcı olmaya çalışıyoruz ancak buna sadece tedavi açısından da bakmıyoruz. Bir bireyin iyileştikten sonra da nelere ihtiyacı olacağını, hayatını nasıl devam ettireceğini, eğitimini, sosyal hayata yeniden dönmesini de içine alan bir desek planı oluşturmaya çalışıyoruz”.
“Aileler hem maddi hem de psikolojik desteğe ihtiyaç duyuyor”
Kanser hastalığının oldukça uzun ve kapsamlı bir süreçle yönetilmesi gerektiğini ifade eden Özeralp, tedavi süresinin 3 ile 5 yıl arasında değiştiğini ve birçok kişinin bu süreçte hayatının bazı ‘getirilerinden’ feragat etmek durumunda kaldığını söyledi. Özeralp şöyle devam etti: “Bu sadece hastayı değil tüm aileyi yıpratan bir süreçtir. Kardeşler de, anne babalar da bu sürede ciddi anlamda hasar görür. Bu hasarın manevi yönü olduğu kadar maddi yönü de vardır. Kanser hastalığının tedavisi oldukça pahalıdır ve bu kişilerin normal şartlarda devlet tarafından tedavi edilmesi gerekiyor, bu onların en temel vatandaşlık hakkıdır ancak biliyoruz ki devletimizdeki olanaklardan dolayı bu çocuklara yüzde yüz bir tedavi sağlanamıyor. Öte yandan çocuk tanı aldığı andan itibaren aileden en az bir kişi de işsiz kalıyor çünkü çoğunlukla çocuğa bakmak, tedavi sürecinde onun yanında kalmak zorunda oluyor. Özellikle özel sektör çalışanı ebeveynler için işini kaybetmek kaçınılmaz bir son oluyor. Böylelikle ailenin geliri yarı yarıya düşmüş oluyor. Ayrıca eğer ailede başka küçük çocuklar varsa onların bakımı için de birilerini bulmak zorunda kalıyorlar, bu da ekstra masrafa yol açıyor. Özetle bu kişilerin hem sosyal anlamda, hem psikolojik anlamda hem de maddi anlamda destek görmesi gerekiyor ve ne yazık ki devlet bunları karşılamıyor”.
“Çocuklara hastanede değil, evlerinde gibi hissettirmeye çalışıyoruz”
Vakıf olarak ailelere hem psikolojik hem de maddi olarak destek vermeye çalıştıklarını belirten Özeralp, faaliyetlerini şu şekilde anlattı: “Çocukların tedavi süreci boyunca minimum 1 yılı hastanede geçiyor, bu yüzden çocuklara olabildiğince hastanede değil de, evdeymiş gibi hissettirmeye çalışıyoruz. Bu anlamda Vakıf olarak çocuk onkoloji bölümünün iç düzenlemesini bir ev ortamına benzetmek ve çocukların tek kişilik odalarda, ev odasında gibi hissetmesini sağlamak için uğraştık. Bu, çocukların psikolojisini sağlam tutabilmek için çok önemli. Öte yandan bu kısımda Vakıf tarafından görevlendirilmiş bir psikolog da çalışıyor ve bu uzman hem çocukların hem de ailelerin psikolojik durumlarını stabil tutabilmek için çaba gösteriyor. Ayrıca maddi anlamında da ailelere destek vermeye çalışıyoruz. Özetle, birçok alanda aktif destekle insanların bu süreci en rahat şekilde atlatmalarını sağlamaya çalışıyoruz”.
“İlaç eksikliği en büyük sorunlardan biri ve bir türlü giderilmiyor”
Genel olarak bir hayır kurumu sıfatıyla hastane ve ailelerin ‘ek ihtiyaçlarını’ giderme konusunda ellerinden geleni yaptıklarını yineleyen Özeralp, sadece Vakfın her şeye yetemeyeceğinin de altını çizdi. Özellikle son iki yıldır ilaçlara ulaşmakta ciddi sıkıntılar yaşadıklarına dikkat çeken Özeralp, devletin karşılaması gereken birçok masrafı da kendilerinin karşılamak zorunda kaldığına vurgu yaptı. Özeralp şunlara değindi: “İlaç eksikliği en büyük sorunlarımızdan biri. Pandemiden önce de ilaç sıkıntısı yaşıyorduk ancak son iki yıldır bu sorun giderek artmaya başladı. Özellikle bulunması zor olan bir ilaç vardı. Vakıf bunu bir şekilde karşılıyor, temin ediyor ve bir müddet sonra devletten bunun parasını geri alıyordu ancak pandemi sonrası bu parayı alamamaya başladık. Biz halen hastaları mağdur etmemek için ilacı alıyoruz ancak geri ödemesini devletten alamıyoruz. Üstelik işin kötü yanı, artık bu sıkıntıyı sadece bazı özel ilaçlarda değil, çok basit ilaçlarda bile yaşamaya başladık ve devlet bu konuda hiçbir şey yapmıyor. Defalarca bu eksiklerimizi yineliyoruz, doktorlar reçeteleri yazıp bu ilaçların alınmasını istiyor, reçeteler İlaç Eczacılık Dairesi’ne gidiyor ancak ya oradan çok kısıtlı şekilde ilaç alabiliyoruz ya da bize ‘elimizde yok’ deniyor. Günün sonunda en basit ilaçları bile biz Vakıf olarak karşılıyor ve geri ödemelerini alamıyoruz”.
“Devletin eksiklerinden dolayı çocuklar sağlık hakkından mahrum kalıyor”
Her hastalığın kendi içinde özel ve önemli olduğuna dikkat çeken Özeralp, ilaç bulma ve tedavi olmanın temel bir insanlık hakkı olduğunu dile getirdi. Özellikle kanser hastalığındaki en önemli şeyin ‘ilacın vaktinde alınması’ olduğunu savunan Özeralp şöyle devam etti: “Kanser hastalığında ilaçların dozlarının zamanını aşmamanız gerekiyor. Aştığınız anda geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açarsınız. Biz bu şartlarda bununla karşı karşıya kalıyoruz. Çocuklar bizim geleceğimizdir. Eğer biz onlara sahip çıkamaz, onları iyi edemezsek kendi geleceğimizi kaybetmiş oluruz. Bizim hedefimiz her zaman en güzel sona ulaşmaktır ancak ne yazık ki devletteki bazı eksiklerden dolayı çocuklarımız bu haktan mahrum kalıyor”.
Hastanın ailesi hangi ekonomik durumda olursa olsun, tedavinin karşılanmasının herkesin en doğal hakkı olduğunu belirten Özeralp, maddi durum gözetmeksizin herkese yardım etmeye çalıştıklarını kaydetti.
“İlaç Eczacılık Dairesi çok yetersiz. Bu kurum ya kapatılmalı, ya da işlevsel kılınmalı”
Sağlık ve eğitim gibi sektörlerin sürekli aktif olarak kullanıldığını, dolayısıyla sürekli yenilenmesi gerektiğini ifade eden Özeralp, ülkedeki şu anki sağlık sisteminin sağlık personeli olarak iyi durumda olduğunu ancak çeşitli eksiklerden dolayı personelin de işini düzgün yapamadığını dile getirdi. Özeralp şunları anlattı: “Şu an için devlet bünyesindeki onkoloji servisinde tam zamanlı çalışan iyi bir sağlıkçı ekibimiz var ancak ilaçlar, serumlar eksik olduğu için buradaki sağlık personelinin yapacakları da sınırlı kalıyor. Doktorumuz, hemşiremiz, binamız var fakat bunu uygulatacak malzememiz yok. Böyle olunca da doktorun olması anlamını yitiriyor ve hastaların bir kısmı tedavi için yurtdışına sevk ediliyor. Günün sonunda sevk edilen hastanelere de bir yığın bütçe ayrılması gerekiyor. Halbuki bunu yapmak yerine gerekli ilaçlar alınsa o tedaviler burada da gayet iyi bir şekilde yapılabilir. Bu konuda ne yazık ki İlaç Eczacılık Dairesi’nin çok büyük eksikleri, yetersizliği var. Bu Daire görev ve sorumluluklarını yerine getiremiyor. Böyle bir Daire varsa ve sorumluluklarını yerine getirmiyorsa o zaman var olmasının da bir anlamı yok. Ya bu kurum kapatılmalı, ya da işlevsel kılınmalı”.
Devletin ilaç almak yerine hastaları yurtdışına göndermeyi tercih etmesinin ciddi bir bütçeye mal olduğunu yineleyen Özeralp, bu kişilerin hastane masrafları ve uçak biletlerinin devlet tarafından ödendiğini ancak geriye kalan yeme, içme, ulaşım, konaklama gibi giderlerin de yine Vakıf tarafından karşılandığını veya ailenin kendi cebinden çıktığını belirtti. Özeralp, “devlet bu tedavileri Kıbrıs’ta yapmayarak, zaten geliri düşen bir aileye iki katı masraf çıkarıyor” şeklinde konuştu.
“Maddi manevi her türlü yardım hayat kurtarmamıza yardımcı olacaktır”
Ülkede oturmuş bir ‘sosyal devlet anlayışı’ olmamasından dolayı sivil toplum örgütlerinin devreye girmek zorunda kaldığını belirten Özeralp, “aslında biz bundan şikayetçi değiliz, zaten kurulum amacımız halka yardım etmek ancak biz şu an amaçlarımızdan çok devletin eksik bıraktıklarını tamamlamaya çalışıyoruz” dedi. Kıbrıs Türk halkının duyarlı bir halk olduğunu ve Vakıf bütçesine yardımlarda da bulunduğunu dile getiren Özeralp, “biz bütçelerimizin yüzde 20’sini devletin yapması gereken harcamalara aktarırsak, sosyal anlamda desteklememiz gereken birçok kişiyi destekleyemez hale geliriz” açıklamasında bulundu. Özeralp şöyle devam etti: “Zaten çocukları hasta olan aileler en değerli varlıklarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyor, yeterince sıkıntıya giriyor. Bir de onları maddi sıkıntılarla, yetersiz sağlık hizmetleriyle sınamak çok yanlış bir adım olur. Bu anlamda herkesin üzerine düşeni yapması gerekir. Toplum da kanser hastası çocuklara çeşitli yollarla yardım edebilir. Sadece gelip bir örnek vererek donör bankasının gelişmesine yardım edebilirsiniz. 18-45 yaş arası her sağlıklı birey donör sınıfına girebilir. Öte yandan marketler de dahil olmak üzere birçok yerde bulunan bağış kutularımıza ufacık bir miktar para atarak ya da vakfın ürünlerini alarak da bizlere destek olabilirsiniz. Bağışın büyüğü küçüğü olmaz. Düzenli ve küçük miktarlarda yapılacak bağışlar hem kişilerin bütçesini sarsmaz, hem de birikerek bizlere görünür destekler oluşturur. Yapacağınız maddi manevi her türlü destek bizi ileriye götürecek, hayat kurtarmamıza yardım edecektir.”