YENİDÜZEN'e konuşan, Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası (Tıp-İş) Başkanı Dr. Sıla Usar, sağlık sistemindeki en önemli sorunun yasalardaki eksiklik olduğunu söyleyerek, “Devlet ve hükümet, hekimlerin nasıl bir düzende çalışmasını istediklerine karar vermelidir. Şu andaki ve daha önceki hükümetler bu kararı veremedikleri için biz bu sorunları yaşıyoruz” dedi.
Usar, “Salt hekimler üzerinden ikinci işin konuşulmasını kabul etmiyoruz, çünkü bugün kamuda çalışan herkes için ikinci iş yasaktır. Dolayısıyla eğer siyasi irade kamuda çalışan her meslek grubuna ikinci iş yasağını uygulamaya karar verirse, o zaman biz de buna uymayı taahhüt ederiz” diye konuştu.
Ödül Aşık Ülker
“Meclisin günahı büyük”
• Soru: Tıp-İş ikinci işi istemekle suçlanıyor. Sizce sağlıktaki sorun ikinci iş midir, sorun nedir?
• Dr. Usar: Tıp-İş olarak biz şu anda sağlık sistemindeki en önemli sorunun yasaların eksik olması olduğunu düşünüyoruz. Bu ülkede sağlığın işleyişini düzenleyen yasalarda oldukça büyük eksiklikler vardır. 2009 yılında yapılmış olan Kamu Sağlık Çalışanları Yasası tam olarak uygulanamıyor. Bazı sivil toplum örgütlerinin konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıması sonucunda 43’üncü maddenin anayasaya aykırı olduğuna dair bir sonuç ortaya çıkmıştır. 2009 yılında yapılan yasa sağlıktaki iyileşmenin olabilmesi için önemli bir yasaydı.
Bu yasadaki 43’üncü madde, doktorların bir anda kamuda ya da özelde, bıçakla kesilir gibi olmadan, daha şartlara uygun bir şekilde bir geçiş süreci yaşanarak çalışmasını sağlayacak bir maddeydi. 43’üncü maddeye göre hekimler tam gün çalışacaklardı, ki bu 08:00-15:30 demektir ve 15:30’dan sonra isteyen hekimlere hastanede özel hasta bakma hakkı verilecekti, isteyen hekimler de mesai sonrasında kliniklerinde veya özel hastanelerde çalışabilecekti.
Bir anda kamu ve özelin ayrılması durumunda devlet ne kadar hekim kaybedeceğini öngöremiyordu. Hal böyle olunca da hastanelerde bazı özel branşlarda ciddi aksaklıklar ortaya çıkacaktı. Bazı branşlarda çok az sayıda hekim vardır, örneğin nefrolojide bir, hematolojide bir hekim vardır, bazı cerrahi branşlardaki hekimler de sadece kamu hastanesinde çalışmayı tercih etmeyebilirlerdi.
Dolayısıyla bıçakla kesilir gibi ani bir dönüşümün ülke şartlarına uygun olmadığı gerekçesiyle böyle bir madde konmuştu. Bu şekilde devlet yıllar içinde hangi branşlarda eksiklik ortaya çıkacağını görecek ve buna göre hizmetlerin aksamadan yürüyebilmesi için tedbirini alacaktı. Bu madde sonsuza kadar geçerli olacak bir madde değildi çünkü yine Kamu Sağlık Çalışanları Yasası’nın başka bir maddesinde Sağlık Bakanlığı ve sendika hekim özlük hakları konusunda anlaştıkları takdirde 43’üncü madde zaten kendiliğinden ortadan kalkacak diyordu.
Ama konu mahkemeye taşındı ve çok talihsiz birşey yaşandı, yasayı yapan meclis yasayı savunmadı. Bir mahkemenin adil olabilmesi ve doğru karar verebilmesi için davalının da savunulması gerekir ancak meclis bu savunmayı yapmadı. Bu konuda meclisin günahı büyüktür.
“Yasalar zamanında tadil edilmedi”
Şu anda yaşadığımız kaotik, karmaşık durumun en önemli sebebi bu yasaların zamanında tadil edilmemesidir. Yasaların içerisinde özel hasta bakma hakkı vardır ancak gerekli tüzükler yapılmamıştır. Döner Sermaye Yasası da 2007 yılında hazırlandı ama bu kadar yıl geçmesine rağmen üzerinde hiçbir çalışma yapılmadan durmaktadır. Döner Sermaye Yasası’na birçok tüzük hazırlanması ve bazı tüzüklere de tadilat yapılması lazım. Bu konularda hiçbir çalışma yapılmadığı için Döner Sermaye Yasası uygulanamıyor.
Özel hasta bakma konusunda şu anda hastanelerin, sadece Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi değil, Cengiz Topel Devlet Hastanesi, Girne Akçiçek Hastanesi, Mağusa Devlet Hastanesi’nin de fiziki altyapıları uygun değildir. Yani yeterli sayıda hekim olsa bile, yeterli sayıda poliklinik odası yoktur. Tüm hekimlerin mesai saatleri sonrasında kalıp özel hasta bakma haklarını kullanmaları mevcut fiziki altyapıda imkansızdır. Ameliyathanelerde de durum aynıdır. Dolayısıyla şu anda hekimler mesai sonrasında özel hasta bakma ve müdahale yapma hakkını kullanmak isteseler bile, bu durum pratik olarak imkansızdır.
“Hekim özlük haklarının iyileştirilmesi gerekiyor”
• Soru: Tıp-İş ne istiyor?
• Dr. Usar: Tıp-İş’in öncelikle istediği yasal düzenlemelerdir. Devlet ve hükümet, hekimlerin nasıl bir düzende çalışmasını istediklerine karar vermelidir. Şu andaki ve daha önceki hükümetler bu kararı veremedikleri için biz bu sorunları yaşıyoruz. Eğer hükümet, “bütün olabilecek sorunlara rağmen, kamu hastanelerinde çalışan hekimlerin sadece kamuda çalışmasını istiyorum” derse ve bunu bu şekilde yasallaştırır, hekim özlük haklarını iyileştirirse, buna itirazımız yoktur.
“Söz konusu olan sadece maaşlar değil”
Elbette ki hekim özlük haklarının iyileştirilmesi gerekmektedir çünkü bugün kamuya yeni başlayan hekimler 3 bin 200 TL maaş almaktadırlar. Bu kadar düşük ücretle hekim bulamayacaklarını biz zaten kendilerine daha önce söylemiştik, şimdi bu koşullarda çalışacak hekim bulunamıyor. Zaten hekimler istifa ediyorlar. Bu istifalar çok önemlidir. Tek bir istifa bile bugün çok önemlidir. Bunların sadece maaşlarla ilgili olduğu da düşünülmesin çünkü maaşları yüksek olan meslektaşlarımız da istifa ediyor.
“Yasaların muğlak”
Sağlıkla ilgili yasalar düzgün şekilde yapılmadığı ve devlet nasıl bir sağlık sistemi istediğine karar veremediği için kargaşa yaşanıyor. Nasıl bir sistem istediğine siyasi iradenin karar vermesini istiyoruz, onlardan kararlılık bekliyoruz.
Yasaların muğlak olduğu bir ülkede biz hekimlik yapmak istemiyoruz.
“İkinci iş neden sadece hekimler üzerinden konuşuluyor?”
• Soru: Yasalar kamu çalışanlarının ikinci iş yapmasını yasaklıyor. Ancak doktorların hemen hemen hepsi mesai sonrasında kliniklerinde veya özel hastanelerde hasta bakıyor. Burada bir ikinci iş söz konusu, siz bunun yasalara aykırı olmadığını mı düşünüyorsunuz?
• Dr. Usar: Biz yaptığımız şeyin ikinci iş olduğunu kesinlikle düşünmüyoruz. Hekimlik mesleği o kadar özel bir meslektir ki bir hasta size ihtiyaç duyduğu takdirde siz o hastanın talebine icabet etmek durumundasınız. Bu mesleğin mesaisi de yoktur, gerekliliği de öyledir. Biz mesleğimizi yapıyoruz, ikinci iş yapmıyoruz. Ayrıca ikinci iş konuşulurken ikinci iş tartışmalarının salt hekimler üzerinden yürümesine de çok büyük bir itirazımız var, bugün mesai saatleri sonrasında başka iş yapan meslek gruplarıyla ilgili hiçbir tartışma gündemde değildir. Biz “ikinci iş bu ülkede konuşulacaksa, o zaman bütün meslek gruplarıyla ilgili konuşulsun, tartışılsın, bir sonuca bağlansın, biz de o zaman o sonuca uyarız” diyoruz. Ama salt hekimler üzerinden ikinci işin konuşulmasını kabul etmiyoruz, çünkü bugün kamuda çalışan herkes için ikinci iş yasaktır.
Bütün dünyada hekimler hem kamu alanında hem özel sektörde çalışmaktadır. Yalnız İsveç’te ve Güney Kıbrıs’ta hekimler sadece kamuda veya sadece özelde çalışıyor. Bir hekimin yetişmesi çok zordur. Dolayısıyla ülke küçük ve insan kaynakları yetersizse, o zaman hekimlerden en fazla nasıl yararlanılır diye düşünmelidir devlet.
“En büyük mücadelemiz eşitsizliğin giderilmesi içindir”
• Soru: Tıp-İş bunlar için mi mücadele vermektedir yoksa hem 2011 sonrası giren düşük maaşlı hekimler hem de eski hekimler için artış mı talep etmektedir?
• Dr. Usar: Tıp-İş’in şu anda aktif olarak verdiği mücadele “Göç Yasası” sonrasında istihdam edilen hekimlerin maaşlarıyla, öncesinde istihdam edilen hekimlerin maaşları arasındaki makasın daraltılması içindir. Bu anayasada düzenlenen “eşit işe, eşit ücret” hakkını ihlal etmektedir, bunu kesinlikle reddediyoruz, protesto ediyoruz. Aynı işi yapan iki hekimin maaşlarının bu kadar farklı olmasını kabul etmiyoruz.
İkincisi kadrolardır. Bu ülkedeki hastanelerde kadrolarda çok büyük eksiklikler var, bazı branşlarda hizmetler aksayarak yürümektedir. Devletin yaptığı aslında az hekimle, az ücretle, çok iş yaptırma baskısıdır. Biz bu anlayışı reddediyoruz.
• Soru: Eylemler, istifalar oldu. Bir süre sonra ortam duruldu. Bakanla bir protokol yapıldı. Sağlık Bakanlığı size ne taahhüt etti?
• Dr. Usar: Öncelikle süreci bir hatırlayalım. Biz Mayıs 2015’te bir açıklama yaptık ve dönemin Sağlık Bakanı Ahmet Gulle’nin yapılan Sağlık Çalıştayı’nın kararlarına uymadığını söyleyip kendisini istifaya, Başbakan Yorgancıoğlu’nu da sağlıktaki sorunlara daha ilgili olmaya çağırdık. Daha sonra Temmuz 2015’te yeni hükümet kuruldu ve Salih İzbul yeni Sağlık Bakanı oldu. Eylül 2015’te Mağusa ve İskele bölgesindeki 7 sağlık merkezinde acil sağlık hizmelerinde ve koruyucu hekimlik konusunda yetersizlik olduğunu, merkezden uzak bölgelerdeki çalışanların da, hastaların da çok büyük sıkıntılar çektiğini, bu ülkede Dipkarpaz’dan Yeşilırmak’a kadar yaşayan her yurttaşın Lefkoşa’daki bir yurttaş kadar hızlı ve kaliteli sağlık hizmetine ulaşması gerektiğinin altını çizmiştik.
İlerleyen günlerde bir cerrahi operasyonda bir hastanın kaybı oldu. Bu olayla ilgili bir meslektaşımız Kamu Hizmeti Komisyonu’nda birçok sebepten dolayı yargılandı, biri de ikinci iş konusuydu. Bizi ikinci iş konusundan dolayı harekete geçmekle suçluyorlar lakin bu olay Eylül 2015’te gerçekleşti ama biz eylemlerimize Mayıs ayında başlamıştık, dahası söylediklerimizi yıllardır söylüyorduk.
Protokol...
Ekim ayında, “Daha neyi bekliyorsunuz” diye sabırsızlığımızı anlatmaya çalıştığımız bir eylemimiz olmuştu. Onlar da “Genel Sağlık Sigortası’nı geçireceğiz, bir önceki dönem başlayan çalışmalar tamamlanacak ve bunlarla birlikte herşey yoluna girecek” demişlerdi. O noktadan sonra çalışanlarla işveren arasında bir diyalog eksikliği olduğunu ve birbirimizi hiç anlamadığımızı fark ettik. Bunun üzerine 26 Ekim’de geniş katılımlı genel bir uyarı grevi yaptık.
16 Kasım’da Sağlık Bakanlığı’yla bir protokol yaptık. Protokolde bakanlık ve sendika “Kamu Çalışanlarının Aylık Maaş, Ücret ve Diğer Ödeneklerinin Düzenlenmesi Yasası” ve KKTC-TC arasında 2010 yılında imzalanan, istihdamı sınırlayan Mali Protokol sonucunda hasıl olan sorunların çözülmesi, doktorların özlük hakları, ihtiyaç duyulan doktor sayısı ve istihdamları; “Göç Yasası’yla ortaya çıkan hekimler arasındaki eşitsizliği ortadan kaldıracak ve emekliliğe yansıyacak şekilde düzenlenmesi, acil olan münhallerin ilan edilmesi, “Kamu Sağlık Çalışanları Yasası”nın tadil edilmesi ve mecburi hizmetçi hekimlerin mecburi hizmet sürelerinin uzatılmaması konusunda birlikte çalışma kararı almıştır. Protokol maddeleri ile ilgili bazı çalışmalar başlamış olsa da somut bir ilerleme henüz olmamıştır.
“Hekim kadroları siyasi iradenin iki dudağının arasında”
Ancak protokolün mürekkebi kurumadan bakanlık, mecburi hizmetçi hekimleri “kadro yok” diyerek oyalamaya ve mecburi hizmet sürelerini uzatmaya devam etmiş, kendi istediklerine ise el altından sözleşme yapmıştır. Kriterlerinin ne olduğunu bilmiyoruz. Hekimlerin kadrolarının siyasi iradenin iki dudağının arasında olması doğru değildir.
“Bütçe çok yetersiz”
• Soru: 289 milyon TL’lik sağlık bütçesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
• Dr. Usar: Çok yetersiz. Bu kadar düşük bütçeyle sağlıkta iyileşme sağlanması hayaldir. Bırakın iyileşmeyi, bu bütçeyle varolanı bile koruyamıyoruz. Çünkü tıp hergün gelişiyor, yeni ihtiyaçlar ortaya çıkıyor, yeni branşlar açılıyor, yeni tedavi-tetkik yöntemleri var. Biz bu bütçeyle varolanı bile koruyamayız.
----------------------------------------------------------------
“Genel Sağlık Sigortası bir sağlık sistemi değildir”
• Soru: Tıp-İş olarak Genel Sağlık Sigortası’na yaklaşımınız nedir?
• Dr. Usar: Genel Sağlık Sigortası bir sağlık sistemi değildir, Genel Sağlık Sigortası, sağlık sistemini düzenleyen bir formül değildir. Genel Sağlık Sigortası bir geri ödeme sistemidir yani ekonomik, finansal bir sistemdir. Genel Sağlık Sigortası’nı sağlıkta reform gibi sunmak yanıltıcıdır. Genel Sağlık Sigortası ekonomik, mali bir reform olabilir. Genel Sağlık Sigortası sağlık sistemini değil, sadece sağlık sisteminin girdi-çıktısını düzenleyecek olan ekonomik bir düzenlemedir.
“Genel Sağlık Sigortası gelecek, her şey düzelecek” sananlara, “Genel Sağlık Sigortası’nı geçirmekle ülkedeki sağlık sorunlarını çözemezsiniz” diyoruz.
Bu arada Genel Sağlık Sigortası insanlardan ek bir kesinti gerektirecek. Bunun da halka söylenmesi gerekiyor. Primin ne kadar olacağını da insanların bilmesi lazım. henüz belli değil, bir belirsizlik söz konusudur. Sigorta fonunun Türkiye Cumhuriyeti tarafından belli bir süre karşılanacağı belirtilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti bu finansmanı verdiği zaman, finansmanın yönetimi kimde olacak? Bugün “su” konusunda yaşadığımız sürece benzetmek gibi olmasın ama bu konuda da endişemiz var. Genel Sağlık Sigortası konusundaki belirsizliklerin netleşmesi lazım.