“Başarısız devletler”, deyince aklınıza ilk olarak yoksul devletler geliyordur… Hiç kuşku yok ki, ekonomik göstergeler bir devletin başarısı ya da başarısızlığı ile ilişkilidir… Ancak bir devletin başarısı, o devlette yaşayan tüm bireylerin mutlu ve gelecekten umutlu olabilmesiyle ölçülmektedir.
Yoksulluk, insan haysiyetinin önemsenmemesi, devleti yönetenlerin, yönetilenlerden oldukça uzakta olması, sağlıklı ve nitelikli yaşam kaygısı bir devletin başarısızlığının en temel kavramları olarak ortaya karışımıza çıkıyor.
Aileler dağılması, aileyi oluşturan bireylerin başka ülkelere göç etmemesi için mücadele vermesi, siyasi rejimler nüfuzlarını artırmaya çalışması, siyasilerin adam kayırmacılığı ve sınıfsal farklılıkların yaratılması, yönetenlerin farklı odak, grup ya da büyük devletlerin kontrolünde olması gelecekten umutsuz bir devlet olmanın temel göstergeleri olarak kabul ediliyor.
Yaşadığımız Covid-19 pandemisiden de anlaşılacağı üzere Dünya, son derece kırılgan bir yapıya sahip… Bir yandan küresel anlamdaki sağlık sorunları, diğer yandan yine küresel anlamdaki ekonomik daralma başarısız ülkeleri daha da bir zor durumda bırakıyor. Ne yazı ki dünya nüfusunun dörtte biri, 2019 Başarısız Devletler İndeksi’nin (FSI) belirlediği listede yer alan ilk 60 ülkede yaşıyor… Gelecekten umudu olmayan ülkelerin sıralandığı bu listedeki ilk on ülke şöyle: Somali, Cad, Sudan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Haiti, Zimbabwe, Afganistan, Irak, Fildişi Sahili, Pakistan…
Listede KKTC yok… Belki de tanınmamışlık olmak bu kez işe yaradı. Çünkü bu listede yer alma kriterlerine baktığımızda hemen hepsinden tam puan alır durumdayız… Ancak bu listede adımız yok diye, insanlarımızın mutsuzluğu ve umutsuzluğu ortadan kalmıyor…
Yirmi birinci yüzyılda yaşanan teknoloji ve bilişim sektöründeki gelişmelerin beraberinde getirdiği küreselleşme, bir yandan uygarlığı yeni bir aşamaya taşıyacak derecede yeni imkanlar sunmakta, diğer yandan geleneksel olanın sınırlarını daraltmaktadır. Onu etkisizleştirmekte ve buna bağlı olarak toplumları birey-birey, birey-toplum ve birey-devlet ilişkilerinde yeni değerlerin arayışına zorlamaktadır…
Yaşanan gelişmeler de yaşadığımız çağın, insan hakları çağı olduğu vurgusunu güçlendirmektedir. Öyle ki insan haklarını benimsemek, korumak ve hakların kullanılması bilincine varmak günümüz insanı için zorunluluk hâline gelmiştir. İnsan haklarına verdikleri önem, devletlerin gelişmişlik ölçütlerinden biri olarak görülmeye başlanmıştır. Demokratik sistemlerde insanı yaşatma ve onu mutlu kılma temel amaç olarak görülmektedir. İnsanı merkeze almayan, onu birinci ve en büyük amaç olarak belirlemeyen, vatandaşların mutluluğunu ve gelecekten umudunu yok eden sistemler de her anlamda sorgulanmaktadır.
İşte tam bu noktada görev eğitime düşmektedir. Her eğitim sistemi mevcut siyasal düzeni benimseyecek ve onu koruyacak bireyler yetiştirmeyi amaç edinir. Bir anlamda bu durum okulun siyasal işlevidir ve burada siyasal erk okulu bir araç olarak kullanır. Vatan, bayrak, devlet kavramları da buna hizmet etmesi için tüm eğitim kademelerinin programlarında yer alır. Kıbrıs Türk eğitim sisteminde bu kavramlar; bariz olarak gereğinden fazla bir şekilde yer aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Oysa bu kavramların yanı sıra, kültürel değerler, evrensel değerler, daha çok demokrasi, daha çok insan hakkı bugün en çok ihtiyaç duyduklarımızdır.
Ne yazık ki eğitim sistemimize öğretmen ve program merkezli geleneksel bir yaklaşım hakim... Yani öğrenci itiraz etmez, itaat eder, sorgulamaz olduğu gibi kabul eder. Çünkü karşısındaki öğretmen veya program otoritedir, doğrudur ve de kutsaldır. Bu durum eskiden günümüze transfer edilmiş ve geleneksel eğitim anlayışının kemikleşmiş halidir.
Daha anlaşılır bir şekilde söyleyecek olursak; tutumlar, değerler, beceriler, bilimsel süreç basamakları, bilgiye ulaşma yolları, bilgiyi yorumlama ve yapılandırma kısacası bugünü ait ideal insanın taşıması gereken özellikleri eğitim sistemimizde ara ki bulasın… Kıbrıs Türk Eğitim sisteminin bu değerleri içermesi için bir bütün olarak yeniden yapılması gerekliliği kaçınılmazdır ve bir an önce bu değişime başlanmalıdır.
Yeteri kadar geç kaldık. Başarısız devlet, umutsuz bireyler olma hallerinde yeteri kadar zaman tükettik…
Buraya Dikkat
Öğretmenler Günü
Öğretmenler günü “24 Kasım” mı?, “5 Ekim” mi? tartışmasında evrensel anlamdaki yanıtı kuşkusuz “5 Ekim”dir. Ancak öğrencilerin, öğretmenini bir buket çiçekle karşılamasına ya da telefonla arayıp “öğretmenler gününüz kutlu olsun” demesine vesile olan ve öğretmenler günü olarak içselleştirdiğimiz “24 Kasımı” ret etmenin de mantığı yoktur.
Dahası Dünyanın birçok ülkesinde öğretmenler günü bambaşka tarihlerde de kutlanmaktadır. Örneğin 12 Arap ülkesinde 28 Şubat, Hindistan’da 5 Eylül, Çek Cumhuriyeti’nde 28 Mart, Malezya’da 16 Mayıs, Peru’da 6 Temmuz, Avustralya’da Eylül ayının son Cuma’sı öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır.
Kısacası öğretmenler günün takvimin hangi tarihinde kutlandığının pek de önemi yok. Öğrencisinin sevgiyle bakan gözleriyle buluştuğu her an öğretmenin günüdür.
Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü, bugünlerimde büyük emeği olan tüm öğretmenlerimin, tüm öğretmen arkadaşlarımın günü kutlu olsun. İyi ki varlar, iyi ki öğretmenler…