*** Kayıp Şahıslar Komitesi psikologlarından Ziliha Uluboy, Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı için hazırlanan “kayıplar”la ilgili raporda deneyimlerini aktardı…
Kayıp Şahıslar Komitesi psikologlarından Ziliha Uluboy, Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı tarafından hazırlanan “kayıplar”la ilgili raporda deneyimlerini aktardı. Avukat Öncel Polili tarafından hazırlanan “Kuzey Kıbrıs’ta Kayıp Kişiler ve Ailelerinin İnsan Hakları” başlıklı 102 sayfalık raporu internette http://www.ktihv.org/raporlar/KAYIPLAR.pdf adresinde bulduk... Rapor Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “Kuzey Kıbrıs’ta İnsan Haklarının Haritalandırılması Projesi” çerçevesinde hazırlandı.
Yıllardır Kayıp Şahıslar Komitesi’nde psikolog olarak görev yapan Ziliha Uluboy, rapor çerçevesinde kendisiyle yapılan röportajda deneyimlerini şöyle aktarıyor:
“Kayıp yakınlarının bazıları 30 bazıları 40 yıldan fazla bir süredir bir bekleyiş içerisindedirler. Bu bekleyiş büyük bir belirsizliğin olduğu bir bekleyiştir. Kayıp yakınları sevdikleri öldü mü, yaşıyor mu bilmemektedir.
Bir yakınınını kaybettiğinde yas tutabilmek insan psikolojisi açısından gereklidir. Kendi kültürümüzde defin törenine gitmek, mevlit okutmak gibi gelenekler ile yas tutma süreci başlar.
Yas tutma sürecine başlama ritüelleri kültüre, dine, geleneklere göre daha farklı şekilde olabilir. Bunlar normal süreçte yas tutmamızı sağlar. Her ayrılığın, ölümün ardından yas tutulması sağlıklı bir süreçtir. Yası tutamamak anormal bir durumdur. Yası tutabilmek için o süreçte sevdiğimiz kişinin hayatımızdan çıktığını kabullenebilmek gerekir. Kabullenme önce ölen kişiyi defnetmeyle, ardından ona rahmetli demeyle, belli ritüelleri yapmayla başlayabilir. Kayıp kişilerin aileleri sevdiklerinin ölüsünü hiç görmediler, onu defnetmediler, mevlit okutmayıp rahmetli diyemediler. Yani yakınlarının öldüğünü uzun yıllar boyunca kabullenmediler ki hala kabullenmiş değiller. Yani kayıp yakınları yas sürecini yaşayamadılar. Belirsizlik birçok aile için hala devam etmektedir. Yaptığım görüşmelerde edindiğim, aileler sevdiklerinin öldürülmüş ya da yaşı gereği öldüğünü düşünebiliyor ve bunu dile getiriyorlar ama hemen ardından öldüğüne görmeden inanamayız diyorlar. Bunu hemen hemen her kayıp yakınından dinliyorum. Bu dünyanın her yerindeki kayıp yakınları için de geçerlidir. 1981’de eski Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş tüm kayıpların ölü olduğunu açıklamıştı.
Bu bir nebze olsun kayıp kişinin öldüğü ihtimaline inanılması açısından faydalı olsa da dediğim gibi görmeden inanmak kayıp kişinin ailesi için mümkün değildir. Öncesinde “kayıplar” hadise kurbanı olarak tanımlanmaktaydı. Bazı, Kayıp yakınları, kaybolan yakınlarının hadise kurbanı olarak tanımlanmasından oldukça rahatsız olduklarını biliyorum. Bazı aileler şehit denmesinden de rahatsızlık duyuyor. Toplumdaki şehit anlayışı savaş esnasında çarpışırken öldürülmek olduğundan dolayı bir çok kayıp şahsın ailesi kayıp kişinin şehit ilan edilmesini anlamlandıramamaktadır.
2003’te kuzey ve güney arasında seyahatın rahatlaması kayıp yakınlarında yeni bir travma yarattı. Kuzey ve güney arasındaki geçişlerin rahatlamasıyla belki çıkar gelir ümidi doğdu.
Umutsuz bekleyiş arttı. Kayıp şahısların aileleri kayıp kişinin yaşıyor olabilme ihtimali ümidini her zaman taşımışlardır.
Yapılan kazı çalışmaları sonucunda kimlik tespiti yapılan kayıpların ailelerinin genelde verdikleri ilk tepki “ben onu böyle beklemiyordum” şeklinde oluyor. Yani son ana kadar kayıp kişilerin ailelerinin ümitleri hiç bitmez.
Kimlik tespiti yapılan “kayıplar” ailelerinin istediği şekilde, din, ve geleneklerine uygun şekilde defin törenleri yaparlar. Hemen şimdi ölmüş birine neler yapılıyorsa süreç ayni şekilde ilerler. Kayıp kişi bulunduğunda kayıp şahısların ailelerinin hisleri ve duyguları da hemen kayıp kişinin şimdi ölmüşmüş gibi oluyor. Bu durumu istisnasız tüm kayıp yakını aileler aynı şekilde yaşadı. Bulunan kayıp kişinin kemikleri dinine uygun şekilde kefenlenip tabuta koyuluyor, cenaze namazı kılınıyor, defnediliyor, mevlitler okunuyor, geleneksel ritüeller gerçekleştiriliyor ve yas tutmaya başlanıyor. Böylelikle bekleyiş sona eriyor. Bugüne kadar bulunup defnedilen kayıpların tüm yakınlarının yaşadığı ortak duygu “sanki şimdi öldü de defnettik” şeklindedir.
Sevdiklerini ilk kez gömüp veda ediyorlar. İlk kez sevdiklerini bilinçlerinde öldürüyorlar. Kırk sene önce ölmüş birisi için yas süreci kalıntıları bulunduğunda başlamış oluyor. Kayıp yakınlarının birçoğu zorunlu göç yaşadılar. Göç, savaş ve buna ek olarak aile üyelerinden biri veya birkaçı kayboldu. Doğal olarak aileler bu durumdan çok ciddi etkilendiler. Özellikle yakını kaybolduğunda onu tanıyanlar, yaşı büyük olanlar ciddi ruhsal sorunlar yaşamaktadır.