Dün Budapeşte’de çok önemli bir görüşme yaşandı. Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) zirvesinin çalışmaları çerçevesinde Budapeşte’de bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hristodulidis, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü.
Hristodulidis-Erdoğan görüşmesinde, Yunanistan başbakanı Mitsotakis, Arnavutluk başbakanı Edi Rama ve TC dışişleri bakanı Hakan Fidan da hazır bulundu.
Görüşme sonrasında herhangi bir açıklama yapılmadı. Görüşmeden fotoğraf ve haberler Rum basınında yer aldı. Türkiye basın yayın organları bu görüşmeyi tek satır bile vermedi.
Fotoğraflardan anladığım görüşmenin bu tür toplantılara da ev sahipliği yapan Puskas arenadaki binanın avlusunda bir masa etrafında sohbet biçiminde olduğudur.
Dolayısıyla buna görüşmeden çok sohbet demek daha doğrudur diye düşünüyorum. Ancak unutmayın diplomaside bu sohbetler bazen başbaşa görüşmelerden bile daha önemlidir.
Birbirini tanımadığını söyleyen iki ülke cumhurbaşkanlarının böyle bir ortamda bir araya gelmesi ve sohbet etmesi herhalde görmezden gelinemez.
Ancak içerde Erdoğan için olumsuzluk yaratabileceği düşünüldüğünden bu sohbet fotoğrafları Türkiye basınına yansımadı.
Benim burada üzerinde durmak istediğim konu KKTC cumhurbaşkanı ve hükümetinin 2020’den bu yana nakarat gibi tekrarladığı “egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü olmadan müzakere masasına oturmayız, müzakere olacaksa bu yalnızca ‘devlette devlete’ olur” tezinin herhangi bir kıymetinin kalmamış olmasıdır.
Evet devletten devlete görüşmeler başladı. Ama bu görüşmeler KKTC ile Kıbrıs Cumhuriyeti devletleri arasında değil, Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti devletleri arasındadır.
Tam 4 yıldır bir hayalin peşinde koşanlar sonunda acı gerçekle yüzleştiler.
Erdoğan dün Budapeşte’de ikili görüşmeler de yaptı. Erdoğan, Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Ursula Von Der Leyen ile Nato Genel Sekreteri Mark Rutte ile bir araya geldi. Erdoğan ayrıca Hollanda Başbakanı Schoof ile de görüştü.
Akşam saatlerinde Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile görüşen Erdoğan, Macron’a “Türkiye'nin AB tam üyelik sürecinin canlandırılmasına ihtiyaç var” dedi.
Erdoğan zirvede yaptığı konuşmada da “Türkiye gibi kıtanın refahı ve güvenliğine önemli katkılar sunan bir aday ülkenin katılım sürecinin yıllardır engellenmesinin makul bir izahı yoktur. Mevcut jeopolitik konjonktürde üyelik perspektifimizin güçlendirilmesinin, hem Avrupa'nın hem yakın coğrafyamızın yararına olacağı açıktır. Türkiye olarak, AB ile ilişkilerimizin sağlıklı bir zeminde ilerletilmesi için diyalog ve iş birliğine hazırız” dedi.
Şimdi anladınız mı Erdoğan’ın Hristodulidis ve Mitsotakis ile bir masa etrafında yaptığı sohbetin asıl nedenini.
Türkiye 2023 seçimlerinin ardından dış politikasında ciddi bir U dönüşü yaptı. Bunu her vesile ile görüyoruz.
Bu dönüşümün ana amacı batıdan kopmamak olarak düşünülebilir. Bu amaçla Nato ile daha sıkı bağlar kurulması ve AB üyelik sürecinin yeniden canlandırılması için çalışıyor.
AB üyelik müzakerelerinin yeniden başlamasının önündeki en büyük engelin Kıbrıs sorunu olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu nedenle AB üyesi Yunanistan ve Kıbrıs’ın desteğine ihtiyacı var.
Bu süreçte bizim asıl üzerinde durmamız gereken Kıbrıs Türk tarafının tamamen devre dışı kalmasıdır.
Tatar’ın nakarat gibi tekrarladığı hayal siyaset Kıbrıslı Türkleri sürecin dışına itti. Sürece yeniden dahil olmamız için en erken zamanda bu siyasetin terk edilerek gerçekçi siyasete geri dönmektir.
Bu olmazsa birileri bir yemek pişirecek ve yememiz için önümüze koyacaklar.
O zaman biz bu yemeği beğenmedik yemeyiz diyemeyeceğiz.