Mustafa Özbilgehan
mustafaozbilgehan@gmail.com
Türkiye’deki 21 yıllık iktidarın devrilmesine en çok yaklaşıldığı süreçte artık sayılı günler kaldı. 14 Mayıs seçimlerine girilirken ilk kez anketler muhalefeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kadar üzerinde gösteriyor. Bu değişim özellikle son 10 yıl içerisinde yetişkinliğe geçmek üzere olan gençler açısından çok büyük bir farklılık arz ediyor çünkü bu neslin kafasındaki “Türkiye” algısı neredeyse tamamen Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından ibaret. Bir diğer yandan da toplum siyasetinde oluşacak “köşe kapmaca” oyunundan evvel zarların atılması bekleniyor.
Kıbrıslı Türk siyasetinde Türkiye’deki mevcut iktidar ile mücadele edilemeyeceği kanaatinin hâkimiyeti, özellikle 2020 seçimlerine yapılan müdahalelerden sonra iyice ön plana çıktı. 2022 genel seçimlerinde ortaya çıkan aritmetik ile tescillenen bu düşünce, muhalefeti “Türkiye’de bir iktidar değişimine kadar sinme” refleksi ile baş başa bıraktı. Ne de olsa “bunlar bizim iktidar olmamıza izin vermiyor” çok konforlu bir dinlenme noktasıydı. İşte bu pasif kalma durumu güncel Kıbrıslı Türk siyasetinin ana akım muhalif aktörlerini sıkı sıkıya bağlar durumda. Gelgelelim bu pasif kalma durumunu “sözde” (pseudo) kılan bir başka fenomen ortaya çıktı. Kapalı kapılar ardından Türkiye muhalefetiyle görüşmeler yapıldığı veya yapılmış gibi yapıldığı, bunun sonucunda da “iktidar değişirse biz destekleniriz” algısının bir tamam oluştuğu aslında pasif gibi gözüken ama pek de pasif olmayan bir bekleyiş.
Ana akım muhalif siyasilerin kimi zaman dedikodu kazanlarına, kimi zaman ise kendi partililerinin kulaklarına üfledikleri bu algının giderek daha da fazla tuttuğunu görmek zor değildir. Madalyonun diğer tarafında ise iktidar partilerinde Türkiye iktidarı tarafından istenmeyerek siyasi tecride uğrayan isimler de tıpkı muhalefet partileri gibi Türkiye muhaliflerinin desteğini aldığını iddia etmektedir. Bu keşmekeş birçok ismin siyasi varlıklarını sürdürebilmesinin yegâne yolu olarak ortadadır. İktidar olma iddiasında olan ancak Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından desteklenmeyen siyasiler etrafındaki kitleyi konsolide etmenin çaresini iktidar değişikliğinde kendilerinin destekleneceği iddiasında bulmuşlarıdır.
Tabii bu çok büyük bir tehlikeyi de beraberinde getirmektedir. Demokrasinin ve iradenin bekçisi konumundaki muhalefet partileri, Türkiye’de bir iktidar değişikliğinde Türkiye’nin kendilerinin lehine yapacağı bir müdahaleyi destekler ve hatta çağırır konuma mı gelmiştir? Evet, Türkiye’de olan demokrasi ve insan hakları mücadelesinde kimin safında olunacağı çok sarih şekildedir önümüzdedir ve aksi hem Türk hem de Kıbrıslı Türk halklarına karşı çok büyük bir tehlikedir. Buna karşın Türkiye’deki muhalefetin bugün desteklenmesi, yarın eğer onlar iktidar olursa sizin lehinize antidemokratik hamleler yapılabilmesinin önünü açmamalıdır.
Her hâl ve koşulda Kıbrıslı Türk muhalifler Türkiye’deki demokrasi mücadelesini desteklemekte ve selamlamakta tabii ki serbesttir, kendi ülkelerinde daha dün verdikleri demokrasi mücadelesini unutmadıkları sürece. Kıbrıslı Türk demokratlar önümüzdeki beş yıl için oynanacak köşe kapmacayı umarım hayal kırıklıkları ile okumak zorunda kalmazlar.
Türkiye’deki iktidar değişimi pek tabii Kıbrıs politikalarında bir değişimi mümkün kılmaktadır. Millet İttifakı çevresindeki Batı Bloku etkisi gerek insan hakları, gerek demokratikleşme süreci, gerekse kalkınma hamleleri ile kendini göstermektedir. Bununla beraber Saadet Partisi tenzih edildiğinde Altılı Masa’nın diğer beş üyesi ve dışarıdan destek veren partiler dış politikada Avrupa Birliği ve diğer komşular ile çok daha barışçıl bir politikayı savunmaktadır. Türkiye’de en son benzeri bir eğilim 2002 döneminde yaşanmış, bu sürecin Kıbrıs’a yansıması da kapıların açılması ve referandum ile başlamış, eğilim çoktan sona erse de Crans-Montana’ya kadar etkilerini göstermişti.
Seçim sonrası da Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin yeniden onarılmasına giden süreçte Kıbrıs sorununun yeni bir bakış açısıyla masaya alınması tabii ki söz konusudur. Bizim ana akım muhalif hareketlerin iştahının kabarması da bunun çok doğal sonucudur ki bunda beis yoktur. Türkiye hükûmetinde kim olursa olsun sağlıklı ilişkilerin temini bizim zararımıza değildir. Binaenaleyh, bu ilişkiler eşitler dengesi ekseninden çıkıp asimetrik bir atayan-atanan ilişkisine döndüğünde toplumsal sinir uçlarımızın nasıl etkilendiği de malumdur. Gerek seçimlere müdahale, gerekse iç politikalarımızın dışarıdan şekillendirilmesi iktidarda kim olursa olsun kabul edilebilir durumlar değildir. Seçim sonrasında umuyorum bu mücadelemiz unutulmaz ve sağlıklı ilişkilerin oluşturulması için adımlar atılır.
Türkiye’ye daha demokratik ve daha özgür bir yüzyıl dilerken, Kıbrıslı Türk toplumunun demokrasisinin ve özgürlüğünün aynı şekilde tekrardan tesis edileceğini ümit ediyorum. Karanlık geçen yıllardan sonra el ele demokrasiye sahip çıkmak üzere…