Gerçekle yüzleşene, KKTC olgusu ile karşı karşıya kalana kadar herşey ne kadar da güzeldi aslında.
Mesele şuydu, bizim gibi ‘eski kafalı’ katı barış yanlılarının, federalistlerin analiz ve söylemlerini küçümseyici bir tonda değerlendirip ortaya yeni yeni çıkanlar ve iddialarımızı soğuk savaş dönemi argümanı olarak niteleyenler şöyle diyordu: “madem ki şu ara çözüm yok, ev ödevimizi yapmalı, sürdürülebilir ekonomiye kavuşmalı, dünya artık bunu yapıyor biz de aynısını yapalım, ‘ekonomik akıl’ diye birşey var, solcu sağcı işi artık hikaye, asılın ekonomik akla, o sizi alır dünyalara bağlar”. O denli ki, bu söylem üzerinden kurulan korkunç hegemonyaya karşı çıkmak neredeyse marjinal alanda sıkışıp kalmakla eşdeğerdi. Konuşmak, cevap vermek, sorgulamak ne mümkündü...
Ekonomik aklın yolunda atılacak iyileştirici adımlar ve yapılacak düzenlemelerin, çözümle olan ilişkisi ise hemen gerekçelendirilip, raporlarda yerini alıyordu. Büyük boy tam renkli sayfaların ışıltısı altında, doğru yol hepimize tarif edilmekteydi. Ev ödevimizi yapacağız ve yeni durum bizi olası çözümde daha güçlü kılacak...
Başka bir argüman da şuydu... “kardeşim o cari açık var ya bütçedeki”, evet var... “onu biz kapatacağız ve o bütçe denkleşince Kıbrıslı Türkler kendi kendilerini yönetecekler. Bütün mesele aslında orası.” İlginç ! Demek ki, Kuzey Kıbrıs’ın tarihi, sosyolojik, ekonomik, idari ve hatta hukuki varoluşu buna bağlı; denk bütçe... aslında KKTC neredeyse bağımsızlığını ilan edecek...bundan böyle bütçe denkleştirildikten sonra, istediğine gel istediğine git, Kıbrıs’ın kuzeyi o gün bizim olacak...Tüm iktidar yapısını elimize alacağız...
“Bu şartlarda bunun bedeli çok ağır olmaz mı, ekononimk olarak...” ağır olmaz, IMF’nin programları neyse o, biz de artık alışmalıyız, dünyalı olmaya...
“E peki bütçeyi nasıl denkleştireceğiz? Yani cari açığı nasıl kapatacağız?” E biraz tasarruf yapmak lazım, gerekirse çalışanların maaşından kesinti yapıp, kara delikleri tıkamak lazım. Hade çalışanlar belli bir hedef uğruna tasarrufa yönelsin, ya kara delikler nasıl kapatılacak?
“Eh gerekli tedbirler alınacak”...
“Zaten bunların tümü ekonomik protokolda yazar ya bakmayın siz”, hade yahu...vay anasını...bu protokolu bizim yapmamız gerekir, ama ne oluyor, “ne oluyor?” adamlar bizim yerimize oturup yazıyorlar. “Neden?” E birinin yapması lazım..”anladık. Sorun demek bizim yapmamamızda yani...ne olacak şimdi ?” E onlar bizi bizden daha iyi tanıyamazlar ki, biz yapınca tamam olacak. “E hani ekonomik akıl diye birşey vardı ve hepsi birdi yapılacakların...” Orasını çok karıştırma... ne de olsa adamlar başka memleketten. “aslında parayı veren memleketten ve koşullar yaratıyor olmasın” yok değil, bütün sorun bizde. Adamlar tamam. Biz yapamıyoruz, yapmıyoruz, e ne yapsın adamlar... “peki bu adamlar bizi mi kendilerini mi düşünürler...” çok fazla karıştırma o tarafını...
Peki, biz cari açığı kapatacağız ve Türkiye’den aylık katkı almadığımızda, bu memleket bizim hade mahalleye diyebilecek miyiz? Yani, tabii...
Anladık da, bu cari açığı nasıl kapatacağız, tasarrufu nasıl yapacağız, ambargo hat safhada, üretim durdu, maliyet girdileri çok yüksek, malımız elimizde kalıyor...turistin geldiği bile yok... “e vallahi, ekonomiyi büyüteceğiz”. Nasıl yapacağız? “dış yatırımcı gelecek, tesis kuracak, insanlarımız orada çalışacak, biz de vergi alacağız...ekonomik akıl budur.” E adamlar dışardan işçisinden domatesine herşeyi getirir, “biz buna izin vermeyeceğiz.”
Yani kısa süreli bir tasarruf tedbirinin ardından, yapılacak yatırımlarla halk rahatlayacak öyle mi? “Aynen, ekonomik akıl bunu gerektirir !”
KKTC koşullarında da mı? Tanınma, izolasyon, davalar vs vs “sen eskide kaldın, ekonomi sınır tanımaz, yeter ki iyi yöneticilik yapılsın. Bakma sen aslında ambargo da pek yoktur.” “E sorun nerede ?” “” kardeşim senin üreticinde sorun var...kolaycılığa kaçılıyor, gerekli standart yakalanamıyor...
“Çözümü de düşünmek lazım aslında.” Sizin bildiğiniz başka birşey yok, çözüm çözüm. Kardeşim sen hele bir ayakların üzerinde dur, Kıbrıslı Rumun karşısında adam gibi otur, gerisi kolay. “Bu da mı ekonomik akla bağlı?” Aynen öyle...zaten biz gelişince çözümü napacayık? O gün gelince bakarız artık...hatta Rumlar bize bile muhtaç olacak. “Nasıl olacak?” E adamlar battı görmüyor musun? Bizim arkamızda koskoca Türkiye var. “E hani denk bütçe ile arkamızda birisi olmayacaktı?”
O kadarını karıştırmamak lazım.
Ardından zaman geçer..Bir türkü tutturulur...Ben nerde yanlış yaptım...
(Açıklama yapılır ardından...Kıbrıs sorunu herşeyin başı...diye)
Ve o şişe dolmaz tabii, çünkü memleketin dibi delik !