Kıbrıslı Türklerin ana sponsoru Türkiye, UBP hükümetine uygulattığı mali programla, bir taraftan kendi sponsorluk meblağını azaltmayı, diğer taraftan da Kıbrıslı Türklerin kendi sponsorluğuna bağımlılığını kalıcılaştıracak bir düzeni kurmayı hedefliyor.
Kıbrıslı Türkleri kendine bağımlı tutması da, Kıbrıs adasının askeri, politik ve ekonomik konularda kendisine bir tehdit unsuru olmasını engelleme stratejisine dayanıyor. Türkiye bunu kendi çıkarları için yapıyor; reel-politik açıdan bunda yadırganacak bir durum yok…
Kıbrıslı Türklerin, Türkiye’nin bu politikalarında kendilerine sosyo-ekonomik ve sosyo-politik olarak zarar verecek tarafları belirleyip, ortadan kaldıracak politika ve stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Bunu yaparken de “kaş yapayım derken göz çıkarmamak” için dikkatli olmak kaçınılmazdır. Bu da Kıbrıslı Türkler için reel-politiktir.
Dolayısıyla, Türkiye ile ilişkileri ‘veren – alan’ düzeninden çıkarmak ve Kıbrıs adasında birbirine mahkum siyasi iki eşit tarafın kendi hak ve çıkarlarını koruyup geliştirecek, karşılıklı yarar ve saygı temelinde işbirliği düzenine oturtmak gerekiyor. Bunu başarmak için de Kıbrıs Türk tarafının Türkiye karşısında dik durması kaçınılmazdır. Diklenmek ile dik duruş birbirinden ayrı tavırlardır.
Kıbrıslı Türklerin, Türkiye’nin hak ve çıkarlarına empati ile bakıp, bunların ileri götürülmesinde kendilerinin hangi hak ve çıkarlarına nasıl ve ne kadar hasar – zarar vereceğini belirlemesi ve bunları önleyecek politik – ekonomik – sosyal projelerle Türkiye’nin karşısına çıkması gerekiyor. Amaç, tarafların hasar – zarar görmemesi, kaçınılmaz olan herhangi bir hasar – zararın da daha büyük ortak kazanımlar için kabullenilmesi olmalıdır. Türkiye, kendi hak ve çıkarlarının da korunacağı bu yaklaşımdan gocunmayacaktır.
Bütün mesele, Türkiye hükümetinin Kıbrıslı Türklere yönelik politikalarında ‘veren’ taraf psikolojisi ve stratejisi ile davranması, Kıbrıs Türk hükümetinin ise ‘alan’ taraf olarak şükran edebiyatı yapıp oralardan gelen her şeyi olduğu gibi kabullenmesi, Türkiye hükümetinin taşeronu gibi davranmasıdır. Türkiye karşısında ezik ve boynu bükük duran Kıbrıs Türk hükümeti, Kıbrıslı Türklerin doğru ve onurlu temsilcisi değildir.
Bu ilişki tarzını kabullenemeyen ve eleştiren Kıbrıslı Türk siyasi partileri, meslek örgütleri, sendikalar ve sivil toplum örgütleriler de var. Tamamının ortak özelliği, eleştirdikleri ilişki düzeninin yerini alacak bir düzen önermelerinin olmamasıdır. Örneğin, “Ankara elini yakamızdan çek” diyenlerin, Kıbrıslı Türklerin iki yakasını nasıl bir araya getireceğine dair projesi yoktur. Dolayısıyla, dik durmak, diklenmek değildir. Dik durmak için karşı önerilere, projelere, politikalara sahip olmak ve bunları muhataplarla konuşup tüm tarafların hak ve çıkarlarının korunduğu bir sonucu üretmeye odaklanmaktır.
Kıbrıs Türklerinin onurlu ve dik duruşunu temsil etmek isteyenler, ne olamayacağını söylediği kadar, ne olması gerektiğini de projeleriyle, politikaları ile anlatmalıdır. O dik duruşu muhataplar da dikkate alır ve uyumlandırma için masaya taraflar dik oturur. Muhatap bu dik duruş karşısında diklenirse, kendi bindiği dalı kestiğini bilecek kadar zekidir, çünkü Kıbrıslı Türklerin ‘gizlenmiş güç’e sahip olduğunu onlar Kıbrıslı Türklerden daha iyi biliyor. Çekinceleri de Kıbrıslı Türklerin ‘gizlenmiş güç’ünü fark edip kullanmaya yeltenmeleridir.
Türkiye karşısında dik durabilen bir Kıbrıs Türk siyaseti, Kıbrıslı Türkleri mutlu geleceğe taşıyabileceği gibi Türkiye’nin de geleceğine ipotek koymamış olacaktır, çünkü Kıbrıs sorununu ancak böyle bir siyasi duruş çözecektir. Kendini, ana sponsorunun Kıbrıs görüşmelerindeki taşeronu gibi gören siyasetler, Kıbrıs adasının halkları için en doğruyu düşünmekten ve talep etmekten yoksun olur. Kendi hak ve çıkarlarını Türkiye’ye karşı korurken, Türkiye’nin de hak ve çıkarlarına empati gösteren ve uyumu bulmaya çalışan bir tavır, elbette Kıbrıslı Rumlar karşısında da, onların da hak ve çıkarlarına empati duyup uyumu bulmaya çalışacak ve Kıbrıs’ta çözüm ve barışa giden yolu rahat yürüyebilecektir.
Kıbrıs Türk siyasetinin hedefi kişilikli olmak, dik durmak için kendine hasar – zarar veren politikalara karşı Kıbrıslı Türkleri özne ve odak olarak gören politik üretim yapmak ve bunu her zemin ve zamanda muhataplarına karşı kullanmak olmalıdır.
Dik durmayı bilenler ve dik durabilenler varolur.