TAKA, TİKA!
Ya da taka, tuka…
Büst, üst, ast, emir, demir, kese, köse, kasa…
- “Vergi dilimleri düzenlendi mi acaba?”
Dilim dilim…
İnim inim…
Ah senin dilin…
- “Dolayısıyla yatak davetine icabet etmek zorunda…”
***
“Doktor Küçük, Rauf Denktaş, Osman Örek. Üç arkadaş birleşmişler gardaş gardaş…”
- “Hiç mi benzemedi?”
- “Gözleri öyle andırıyor sanki…”
- “Eh…”
Başka?
Hacı, hoca, müftü, mefta!
Bir de “kasa.”
- “Zo-run-da-dır.”
- “Yüzde kaç olacak?”
- “İhtiyaç karşılanacak…”
***
“Charlie Chaplin bir keresinde gizlice katıldığı ‘Charlie Chaplin’e benzeyenler’ yarışmasında 3’üncü olmuş.”
- Birinci Ersin abi olmuştur.
- Saçmalama!
***
Duydunuz mu ey müminler?
- “TİKA bu projede büstlerin kimin tarafından yapılacağına, heykeltıraş seçimine ve yapım aşamasına müdahil olmamış, sadece finansal destek sağlamıştır.”
- Hiç mi merak etmemiş?
- Etmemiş!
- Kedi ne olacak peki?
***
“Egemenlik Kayıtsız Şartsız”
Külliyen yalan!
Külliyen…
Külliye…
Kül…
***
İyi anladınız mı adam, “dört eş olmalıydı ama olmaz” demiş.
Pahalılık!
Hayat pahalılığı mı istemiş?
Yok, o değil!
TİKA mı ödemiş?
Öyle de değil…
“Sizin beyninizdeki görüntü ile aynı olması beklenmez” demiş…
Onu heykeltıraş söylemiş.
Yok, o da meğer Biyoloji öğretmeniymiş.
***
Eşit, egemen, statü, sepet, yumurta…
Taka, tuka, tika!
Tekke, dergah, tarikat!
Dilim Dilim…
İnim inim…
“Yani, ihtiyaç karşılanacak…”
Eninde sonunda…
***
Karanlık yine!
Yine mi elektrikler gitmiş?
Galiba mazot bitmiş!
“Memleketin seyrine göre irade belirtilen saatten daha geç ya da daha erken verilebileceğinden, siz sanki bir Cumhurbaşkanı, yarım hükümet varmış gibi davranınız…”
***
Hepsi iç içe geçmiş!
Tamam da “vergi dilimleri” ne olacak?
Kocaman bir şemsiyenin altında
Eylem, özellikle de feminist dayanışması ve birlikteliği anlamında önemli bir buluşmaydı. “Hayat Bizim, Beden Bizim, Söz Bizim” mesajı kararlılıkla ortaya kondu. Kıbrıs’taki modern, seküler ve özgürlükçü yaşam tarzı sahiplenildi.
“Külliye”ye karşı son eyleme gittiğimde, doğrusu kırılmıştım… Kitlenin azlığından değil, gözlerdeki umutsuzluktan…
Delice yağmura rağmen dün yürüdüm yine… Çünkü başkaldırmazsak bu düzene, kara çarşaf örtülecek yurdumun her yerine… “Bu daha başlangıç” diyen kararlılık umutluydu. Yine tanıdık suretler…
Usta tiyatrocu Ferhan Şensoy’un sözlerini anımsadım, sırılsıklam yürürken…
“Çok faşist bir yağmur yağıyor, sanırım bir kocaman şemşiyenin altında toplanmanın zamanı…”
O kocaman şemsiyenin altına bu ülkenin işçisi de gelmeli yoksulu da… Çünkü hep aynı kitle buluşuyor ve işin aslı, çoğunluğun hali vakti yerinde… Eylemler tabana yayılabilmeli, tam da Annan Planı günleri gibi… İşte o zaman dayatma siyaset gerileyecek, biat düzeni sarsılacak...
Önce bu ülkenin kaynaklarını eşitlikle paylaşmayı başarmalıyız… Varlık kadar yokluğu da… Ortak bir şemsiyenin altında toplanmak o zaman çok daha gerçekçi bir hedef olacak…
Görevden almayacağınız kim?
Meclis oturumunda, “Din İşleri Başkanı’nı görevden almayacağız” dedi, koltuk tutuculardan biri…
Ne büyük marifet (!)
Bunu “meydan okumak” olarak görüyorlar kim bilir…
Kadınlarımıza saldırıyı, hakareti ve gericiliği onaylıyorlar böylece…
Yobazlığa sahip çıkıyorlar…
Sömürge düzenini kutsuyorlar.
Bu ülkenin kadınlarına “senin görevin kocan istediğinde yatağa girmektir” diyen sığ, köhne, küflü zihniyeti görevden almayacakları için utanmak yerine övünüyorlar!
Ankara!
Başbakan Ankara’daymış!
Hükümetin durumu konuşulacakmış!
Bakanlar Kurulu’nda değişiklik var mı yok mu karar verilecekmiş!
Maaşlar, atamalar, yasalar bakılacakmış!
Hükümetmiş…
Devletmiş…
İradeymiş…