“Dillirga değiştirmekte direndiğimiz kısır hayatı temsil ediyor”

Dünyaca ünlü sanatçı, caz fusion gitaristi ve bestecisi Okan Ersan yeni single çalışması Dillirga-Ma ile bir kez daha yaratıcı bir çalışmaya imza attı.

Dünyaca ünlü sanatçı, caz fusion gitaristi ve bestecisi Okan Ersan yeni single çalışması Dillirga-Ma ile bir kez daha yaratıcı bir çalışmaya imza attı. Hepimizin çok iyi bildiği Dillirga şarkısının yazıldığı melodiyi yeni bir besteye dönüştürdü. Aslında bunu yaparken Dillirga şarkısının melodisini metafor olarak kullanan sanatçı, Kıbrıs halkının temsil ettiği -olmazsa olmaz- bazı kısır değerlere bir tepki geliştirdi. Bizi  kendimiz olmak dışında, dünyayla buluşturmaya, dönüştürmeye davet etti de diyebiliriz... 

https://www.youtube.com/watch?v=c_uz4B-Xvn8&ab_channel=OkanErsan

 

“Çocukluğumdan bu yana ‘kendi kavramına karşıyım”

“Dillirga”şarkısı özünde Kıbrıs’a ait anonim bir melodi. Çocukluğumuzdan bu yana nereye gitsek karşımıza çıkar. Televizyonda aynı melodi, açılışta, gösterilerde, düğün, nişan törenlerinde ... Her yerde Dillirga. Kıbrıs halkının kendi içinde sıkı sıkıya sarıldığı, değiştirmemekte direndiği ancak bende olumsuz duygular yaratan bir yaşam şekli var. Bir şekilde bu melodi bende aynı duyguyu uyandırdı.  Bizim değiştirmekte direndiğimiz yaşam şeklini temsil ediyor gibi. Tabii benim müzik anlamında bu melodi ile ilgili derdim yok. Aslında çok güzel bir melodi. Tepkim müziğe değil, onun karşılığında Kıbrıs halkının temsil ettiği kısır bazı değerlere tepkim. Kendim müzik üretmeye başladığım, sahnede çaldığım andan itibaren beni, kendi müziğimizi yapmaya teşvik etmeye çalışanlar, yönlendirenler oldu. Oysa ben bir dünya insanıyım. Benim için ‘kendi’ müziğimiz diye bir şey yok, müzik evrenseldir. Aslında şimdi düşündüğümde çocukluğumdan bu yana kendi kavramına karşı olduğumu anlıyorum. Sadece müzikte de değil; kendi yemeğimiz, kültürümüz, dilimiz, dinimiz, insanımız, mahallemiz, akrabamız... İçinde kendi olan her şeye karşıyım. Hangi müzik kime ait olabilir ki. Müzik tüm insanlığa, hatta doğaya ait bir şey. Özünde frekans var. Tabii, farklı coğrafyalardan, farklı etkileşim ve notalar çıkabilir ama bunlar kimsenin malı değil, kendine ait değil. Böylece Dillirganın melodisini kendi olmaktan kurtarmak, bozmak istedim. Tabii bunu yaparken sanatsal bir yaklaşım ve felsefe benimsedim. Sanatın kökünde ve özünde bozmak da var. Sanatçının da en büyük malzemesi budur. Bir şeyin formunu, yapısını değiştirmek, ona farklı forum kazandırmak...Benim gibi insanların beğenilmek, sevilmek gibi kaygıları yoktur o nedenle deneysel çalışmalar yapmaya devam ediyorum. Benim elimde malzeme ve doneler var, bilgi var. Bunu bilgi, felsefe, sanat tarihi ile her yerinden kurcalayarak, melodik ve ritmik yapısına karşı kendiliğinden yeni bir şeyler oluşturabiliyorum.”

“Şarkıyı enstrümental ele alarak melodi, ritim ve armonisini bozarak farklı formda çalıştım”

Ersan bu yeniden oluşturma halini şu ifadelerle tanımlıyor geleneksel bir ezgi karakteri yapı bozumcu müdahale ile yeniden kurgulandı.” Bizim için bu ifadesini biraz daha detaylandırıyor.

“Müzik dediğimiz şey kendi içinde üç element barındırır. Ritim elementi en önemlisidir. Zamanın içinde akan notaların hangi ritimde aktığı, hangi zaman aralıklarıyla aktığıyla ilgili... Melodi elementi ise müziğin hikayesini anlatır. Dillirga’da olduğu gibi. Bir de armoni elementi var, ritim ve melodi elementi altında onu daha ertkili hale getirmek ve daha derin duyurmak için kullandığımız eşlikler... Melodi, ritim ve armoni elementini bozarak onun yapısını değiştirerek farklı bir forma sokmaya çalıştım. Dillirga’yı hem çağrıştıracaktı bu, hem de bulunduğu bağlamdan koparacaktı. Farklı forma sokacaktı. Kökeni caz formatında ama klasik değil, benim zaten daha çok yaklaşımım  caz fusion dediğimiz tarz. Birden fazla, farklı dokuları, aynı anda bir araya getirerek içinde rock, caz, funk, Akdeniz ezgisi gibi, bunları bir araya getirerek formunu bozmak diyebilirim. Dillirga’nın ritmi tabii orada ama batı ile Akdenizi birleştirip, Dillirga’nın formunu, altındaki eşliklerin formunu bozarak, ezgiyi ve ritmi de bozarak hepsini bir araya getirip bütün ve doğru şekilde duyurmaya çalıştım.”

Sanatçı gözüyle her zaman bozmak ve dürtüklemek isterim”

Böylece aslında ortaya yeni bir isimle, yeni bir enstrümental eser çıkmış oluyor. İsmi de Dillirga değil Dillirga-Ma oluyor.

“Ma ekini, ismin sonuna yapma der gibi negatif bir duyguyu çağrıştırsın diye ekledim. Böylece Dillirga-Ma oldu. Elbette bu sanatsal bir yaklaşım. Hedefim ille de birilerinin dikkatini çekmek veya uyandırmak da değil. bu benim duygularım. Sanatçı gözüyle de her zaman bir şeyleri bozmak ve dürtüklemek isterim. Daha önceki albümlerimde de uzayı ve evreni tartışırken veya Ümit İnatçı ile çalışırken resmin içindeki renklerin frekanslarını bulup o frekansları notaya çevirip, o notaları bir araya getirip o resmin müziğini de çıkarmaya çalıştık.”

 

“Sarhoş Zeybeğide bana çok enteresan gelir”

Bu projede çok dikkat çeken müzisyenlerle çalışan Ersan, ilerleyen zamanlarda Sarhoş Zeybeğini de yeni bir formla dinleyicilere sunmak için hazırlıklarına başladığını anlatıyor.

“Yıllardır birlikte çaldığım Volkan Öktem, Eylem Pelit, piyanoda bu kez Çağrı Sertel var, saksafonda ise Engin Recepoğulları ile birlikte olduk. Bu single çalışmamın prodüksiyonunu ise efsane davulcu ve ses mühendisi Dave Weckl yaptı. Dillirga gibi Sarhoş Zeybeği’de bana her zaman çok enteresan gelir. Melodisi, ritmi ve hikayesi de var. Ben de bu hikayedeki kahramana biraz daha alkol vermeyi planlıyorum, yapı ve forum olarak daha evrensel yapıya dönüştürmeyi düşünüyorum.”

Fotoğraflar : Nedim Enginsoy

Röportaj Haberleri