6 Eylül Salı akşamı Dimitris Hristofias 29. Kitap Fuarının onur konuğu olarak Gençlik Merkezinde hazır bulunacak ve “Sessizleştirilen Tarih” adıyla piyasaya önce Türkçe olarak çıkan kitabını (Yunancası şu sıralarda yayına hazırlanıyor) okurlara tanıtacak ve tartışacak.
Heterotopia Yayınlarının Türkçeye kazandırdığı kitapta Dimtris Hristofias Dikomo köyünde geçen çocukluk yıllarından, Sovyetler Birliği’ndeki eğitimine, Temsilciler Meclisi Başkanlığından Cumhurbaşkanlığına kadar geçen geniş bir zaman dilimini ele alıyor ve olayları kendi bakış açısına göre yorumluyor. “Kendi bakış açısı” cümlesinin altını çiziyorum çünkü yazar bu çalışmada “bilimsellik” iddiasında değildir. Kitap otobiyografi olarak kaleme alınmıştır ve bütün otobiyografilerde olduğu gibi bu kitapta da hikaye anlatıcısı, ne söylediği, nasıl söylediği ve de söylemedikleriyle öznel olarak ön planda yer alıyor.
Hristofias bir tarih çalışması iddiasında olmadığını kitabın giriş bölümünde açıkça ifade ediyor: “Benim bu çalışmada amacım çağdaş Kıbrıs tarihini kayıt altına almak değildir. Bu çalışma, AKEL’in, Makarios’un, Grivas’ın, EOKA-A ve EOKA-B’nin, Cuntanın, Türkiye’nin, ilerici ve gerici Kıbrıslı Türklerin oynadığı rolü de içine alan bir nevi otobiyografik bir çalışmadır.”
Otobiyografilerden genel olarak mutlaka bir şeyler öğreniriz. En sıradan otobiyografiler bile bir tür arşivdir. Fakat bazı otobiyografiler yazarının konumu ve ağırlığına bağlı olarak daha büyük bir öneme sahiptirler. Örneğin karar mekanizmlarının en üst düzeylerinde yer alan birinin anlatısı oldukça önemlidir.
Dimitris Hristofias öyle biridir. Çocukluğundan beri Kıbrıs Rum solunun içinde bulunmuştur ve AKEL’in tam yirmi yıl Genel Sekreteri olarak görev yapmıştır. Yedi yıllık Temsilciler Meclisi Başaknlığı var. Ve tabii en önemli konum olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanlığı makamında bulunmuştur. Kıbrıs Sorununda Mehmet Ali Talat ile yapılan müzakerelerde epeyce yol alındığını anlatan Hristofias, aynı dönemde Kıbrıs Rum ekonomisinin çöküşü ile, Mari Patlaması gibi bir kabusu da yaşamıştır. Hristofias kitabında bütün bu konular hakkında ayrıntılı bilgiler vermektedir.
Bu kadar önemli mevkilerde bulunan birinin anlatısı, özellikle Annan Planı gibi çok önemli kavşaklardan geçildiği bir dönemde aldığı kararlar ve bu kararları sonradan nasıl yorumladığı ilginç olduğu kadar yeni tartışmalara da zemin hazırlar. Nitekim Kıbrıslı Türkleri çok yakından ilgilendiren Anna Planına AKEL’in neden “hayır” dediği konusunda Hristofias’ın anlatısı tartışmaları alevlendirecek cinstendir. Örneğin şöyle diyor: “Çeşitli çevreler Partimizi tutarsızlıkla, sözde “Evet’ten” “Hayır’a” geçmekle suçluyor.
AKEL Merkez Komitesi evet demedi. Hiçbir zaman evet demedi. Merkez Komitesi, Parti'nin tüzüğünde yaptığımız değişiklikler temelinde demokratik bir işleyişe sahipti ve konuyu sürekli olarak sorunsallaştırıyordu. Polit Büro’nun bocaladığını söyleyebilirim. Fakat sonunda Merkez Komitesi referandumun ertelenmesini istedi. Evet demedi. Sekretaryada çoğunluk evet dedi. Ancak kararı Sekretarya almaz. Polit Büro'da, ifade ettiğim gibi, bir bocalama oldu. Ancak son söz Merkez Komitesin'e aittir ve Merkez Komitesi'nin önerisi partinin topladığı Kıbrıs Konferansı tarafından onaylandı. Aldığımız kararın doğru olduğuna inanıyorum. Keşke, Türkiye bize kulak verseydi. Ve tabii ki Anglo Amerikalılar da sadece bir evet demeselerdi ve referandumların ertelenmesi için nüfuzlarını Türkiye üzerinde kullansalardı, görüşmeler yapılsaydı. Hayır’a ben de bir tik koydum.”
Evet, Hristofias “Hayır’a ben de bir tik koydum” diyor ve bundan pişmanlık duymadığını söylüyor. Bu elbette çok tartışılacak bir konudur.
Hristofias’ın kitabının Kıbrıslı Türkler açısından ayrı bir önemi vardır. AKEL’in Kıbrıs Türk toplumuna en yakın Kıbrıs Rum partisi olduğunu düşünürsek, kitapta Kıbrıslı Türklere dair yer alan bilgi ve yorumların önemi kendiliğinden anlaşılır. Bu yorumlar uzun yıllar AKEL’in zirvesinde görev yapmış birinin kaleminden çıkınca, çoklu bir işleve sahip olurlar. İlişiklerin gerçek düzeyi kadar, AKEL’in Kıbrıslı Türklere bakış açısını da ele verir.
Evet, Dimitris Hristofias’ın “Sessizleştirilen Tarih’i” çeşitli tartışmalara yol açacak bir kitaptır. Sadece Kıbrıs Türk toplumu bağlamında değil, Kıbrıs Rum toplumunda yaşanan önemli olaylar konusunda söyledikleriyle de toplumsal ve siyasal yaşamın çeşitli çevrelerinden seslerin yükselmesine yol açacaktır.