“Tartüf” bir yobazdır.
Sahtekâr, riyakar ve fırsatçıdır.
Malzemesi de “din.”
Dualarla kandırıyor.
“Allahın dediği olur” üzerinden hayatın içine üflüyor baskıyı, hileyi, gerilimi, gericiliği, kötülüğü…
“Hem çok dindar hem de çok dürüst” kabul ediliyor böylece…
360 yıl önceden bugünü görmek ya da 360 sene öncenin karanlığında kalmak, bugün halen, ne kadar düşündürücü…
Fransız mizah dehası Molière’in oyunu “Tartüffe.”
Nazım Hikmet’in dokunuşları ile 1959’da yeniden yorumlanmış.
Şimdi de Yaşar Ersoy’un yönetiminde sahneye taşınmış, Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nda…
Hikâye hiç de yabancı değil…
Epeyce tanıdık.
***
Din üzerinden elde edilen iktidarın, güç ve para ilişkilerinin yetmezmiş gibi yalanın ve kötülüğün sıradanlaştığı bir dönemin karanlığını acı acı gülerek yaşıyoruz.
“Bakıyor ama görmüyor” olanlar için yine bir tiyatro eylemi var ortada…
“Bakıyor ama sadece bakıyor” olanlar içiin bir dram…
“Görüyor ama uyumlaşıyor” olanlar için de şamar!
"Rabbim de milletim de bizi affetsin" diyenlerin, "aldatıldık" diye seslenenlerin maskesini 300 sene öncesinden düşürmüş Fransız yazar!
Bugün bu maskeye karşı gülümseyenler var.
Eğilip bükülen, süklüm püklüm talimat dilenen, haysiyeti ve iradeyi yerlere düşürenler için tiyatro yeniden uyarıyor bizleri…
***
Şimdi çok daha yüksek geliyor ezan sesi ve minareler yarışıyor hayatın içinde ancak çok daha yalan var, çok daha yolsuzluk… Uyuşturucu zulaları geziyor her yanımızda, bahisler oynanıyor, cariye düzeni “devlet” kontrolünde ışıklı hayaller ve kirli bir sömürü sunuyor.
***
“Sana bir diyeceğim var” sözüyle başlıyor oyun…
“Senle bir yiyeceğim” var anlaşılarak…
***
Ne kadar manidar, Tartüf oyunu asırlar önce yasaklanmıştı.
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun ilk sunumu sonrasında sahneye çıkan Lefkoşa Türk Belediye Başkanı Mehmet Harmancı, “Bu oyun bugünün şartlarında da yasaklanabilir, hangi noktada olduğumuzu düşününüz” mealinde konuştu.
***
Epeyce varlıklı bir yobazın evine yerleştirdiği bir değil iki ‘Tartüf’ var oyunda, birisi çağlar öncesinden, diğeri günümüzden…
O sahtekar yobaz “demokrasi”yi anlatıyor.
Parasına, malına, mülküne değil sadece evin kızına da hanımına da sarkarak.
Yüzsüz ve iki yüzlü insanların yalnızca siyaseti değil hayat alanlarımızı fazla işgal ettiği bir zamanda mizahın düşündüren, iyileştiren, sorgulayan gücüyle dürtülüyoruz.
İki “tartüf”ün çıkar çatışmaları arasında toplumsal gerçekliğimizi sorgularken, din ve milliyetçiliğin sıkıştırdığı, böldüğü, yozlaştırdığı hayatlarımızda geçici konforların aldatıcı tutsaklığından kurtulmak için “gülüp, geçmek” yetmiyor elbette!
Asıl oyun yaşadığımız hayatın içinde…
Daha kaç ömür “aldanarak” geçecek acaba…
OYUNA DAİR NOTLAR!
Sahne bağırıyor: Din sömürüsü içimizde!
Yine bir ‘Halk Tiyatrosu’ ve yine bir ‘Yaşar Ersoy Klasiği…’
Oyun da sahne de bağırıyor: Din sömürüsü içimizde… Slogan atmaktan da çekinmiyor yönetmen; öyle dolaylı değil mesajı, doğrudan, adrese teslim…
Sistem eleştirisi ile yeni bir tiyatro eylemine imza atıyor Yaşar Ersoy.
***
İki perdelik bir oyun: Tartüf.
2 saat 20 dakika gibi sürüyor sanırım…
Kimi sahneler gereğinden fazla uzamış, mesajı alıyor ve o sahnenin geçmesini bekliyorsunuz.
***
Çok kabalalık bir kadro…
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu sanatçılarının neredeyse tamamı sahnede…
Ciddi bir performans, yoğunluklu emek, yüksek bir enerji var ortada…
Takdiri hak ediyor.
***
Kimi sahneler fazlaca ‘gürültülü.’
Herkes sesini yükseltiyorsa ve bunu sürekli yapıyorsa, sesin gerçekten yükseldiği an bunun ayrımına varma şansınız ortadan kalkıyor.
***
Sahne dönüşümlü olarak paylaşılıyor, bu anlarda, diğer oyuncular, ana sahnenin iki yanına oturmuş, oyunun hem içinde hem dışında kalıyor. O kenarda oturan oyuncular da seyircinin karşısında… Oyundan koptukları kimi anlar göze batıyor. Kenarda oturunca oyunun dışında kalmıyorlar, unutulmasın!
***
Oyunun dekoru özenle hazırlanmış, özellikle kostümler son derece başarılı ve hikâyeyi bütünlüyor, ışık tasarımı sınırlı teknolojiye rağmen standardın üzerine çıkmış. Broşür detaylı, özenli… Tek gördüğüm eksiklik, broşürde, her bir oyuncu, sahnedeki rolü ya da adıyla tanıtılsa, çok daha bilgilendirici olacak.
***
Oyununun “müzikal” yönü de önemli; seslendirilen şarkıların yanı sıra hem fon müzik hem de eşlikler var. Lefkoşa Belediye Orkestrası’nın insan kaynağından yaralanarak canlı bir performans neden düşünülmedi? Üçlü bir orkestra örneğin yerinde olurdu, yaylı ve üflemeli çalgılarla birlikte özellikle de vurmalı enstrümanlar… Özellikle oyuncular tarafından uygulanan ritimler iyi bir tını sağlamadı, kimi anlarda eşlikle gürültü iç içe geçti.
Osman Ateş’ten harika oyunculuk
Sahnede 14 oyuncu vardı ve tümü rolünün hakkını verdi.
Ama özellikle Osman Ateş oyunun yükünü sırtlandı.
Tam bir ustalık örneği sergiledi.
Yeni isimlerden Açelya Bükülmez, Kurtuluş Altaylı, Fuat Zorali’yi daha önce de izlemiş, yazmıştım. Tiyatromuzun böylesi yetenekleri kazanıyor olması umutlandırıyor. Ekin Karaböcek’i de daha yoğunluklu bir rolde izlemek isterim. Fuat Zorali’nin harika da bir sesi var ayrıca…
‘Tartüf’ü anlamlandıran özel bir de “üçlü” vardı. Hatice Tezcan, Özgür Oktay ve Döndü Özeta’nın sahnedeki rolü “ayak takımı” olsa da... 2 saat 20 dakikalık sürede hep diri kalmamızın baş aktörü bu üçlüydü. Evin hizmetçileri, sahnenin gizli başrollerini paylaştı.
Bir parantez de Asu Demircioğlu’na… Efsun’la kendini aştı. Kıymet Karabiber’i yıllar sonra yeniden sahnede görmek aynı bir keyifti… Hem “Parkta Güzel Bir Gün” oyununda yönetmek olarak gösterdiği performans, aşırılıktan uzak, samimi, tadında kurgusu… Hem de Tartüf’te evin hanımı olarak çizdiği portreyle dikkat çekti, adanmışlıkla oynadı rolünü… Melek Erdil, Aytunç Şabanlı, Umut Ersoy ve Cem Aykut da oyunun tamamlayıcı isimleri oldu.
[ Fotoğraflar: Yıltan Taşçı ]
Tiyatro sezonu daha uzun olmalı
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nu yeni bir oyunla, şubat oyunun neredeyse ortasında izledik. Eylülde açılmalı tiyatro sezonu, yeni oyunla… En azından 8-9 ay kesintisiz tiyatro seçeneğimiz olabilmeli, bir sezona en azından üç oyun girebilmeli… Haftada iki oyun için Çarşamba ve Cuma günleri doğru bir seçim… Hafta içi günlerde de olmalı mutlaka oyun… Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları da yeni oyunu için şubat ayını bekledi. Tiyatromuzun iki profesyonel kurumu niye koordine olmuyor? Hem Devlet Tiyatroları, hem de Lefkoşa Belediye Tiyatrosu cuma akşamları perde açıyor. İki oyunun da aynı gecede olmasına gerek yoktu. Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları da ayrıca hafta içi bir gece düşünmeli sanırım. (Henüz Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın yeni oyununu izleyemedim…)