Diplomasiye şans vermeyen taraf!

Serhat İncirli

Maria Angela Holguin Cuellar, Kathimerini gazetesine,  "Amacımız diplomasiye bir şans vermek olmalıydı" dedi. 

-*-*-

Ne demek istedi?
Bir sorun var!
Bu sorunun çözülmesi gerekir!
Çözme yöntemi de diplomasidir!
Bunları demek istedi!

-*-*-

Rum lider ne diyor?
“… Kaldığı veya koptuğu yerden müzakerelere devam etmeye hazırız”…

-*-*-

Efendim Rum lider çözüm düşmanıdır, çözüme karşıdır, odur, budur, şudur!
Geçiniz!
“Gelin oturalım, konuşalım” diyor!

-*-*-

Diplomasiye şans veriyor!
Tüm dünyanın gözü önünde!

-*-*-

Peki Kıbrıslı Türk lider ne diyor?
“… Yetkili ben değilim, masaya oturmayı reddettim diye beni değil, Türkiye’yi suçlayın!” diyor!

-*-*-

Bunu da mı kendisine Türkiye söyletti?
Sanmıyorum!

-*-*-

Diplomasiye şans vermedi!
Hep iddia ettiği gibi en haklı olduğuna inandığı tarafın temsilcisiyseydi, masaya oturmaktan hiç çekinmezdi, korkmazdı, hemen kabul ederdi!
Etmemekle çok ciddi bir hata yaptı ve karşısındaki liderin ya da Rum tarafının elini, kendi elleriyle güçlendirdi!

-*-*-

İkinci bir hata yaptı!
Çok eleştirilince, “beni niye suçlarsınız ama, Türkiye’yi suçlayın” dedi…
Yukarıda da yazdım, bunu kendisine Türkiye söyletmiş değil!
Ama olabilir da!
Yani Türkiye buna, “sen topu bize at Ersinciğim, merak etme” demiş de olabilir!

-*-*-

Ancak sonuçta, bu açıklaması ciddi bir gaftır…
Rum tarafına, “bizimle konuşmana gerek yok, git annemle konuş” demenin ta kendisidir!

-*-*-

Tatar, şimdi eveliyor, geveliyor ve “KKTC’yi tanıyın demedik” diyor ama öte yandan da “… egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü konusundaki tutumumuzdan taviz vermeyeceğiz” görüşünü sürekli tekrarlıyor!

-*-*-

Ayrıca, Holguin'i "görev şartlarını ihlal etmekle" suçluyor!

-*-*-

Peki ne olacak?
Veya büyük olasılıkla nasıl bir sonuç elde edilecek?

-*-*-

Cyprus Mail gazetesine göre, “… Eğer bu son başarısız girişimin amacı Rum liderin suçlama oyununu kazanması ve başkanlığının geri kalanı boyunca Kıbrıs sorununu rafa kaldırmasıysa, o zaman başardı”…

-*-*-

Görüşmeyi reddeden, masaya oturmayı şartlara bağlayan Tatar ve “arkamdadır, yanımdadır” dediği Türkiye, açık ve de sarih bir şekilde, Rum tarafını “çözüm isteyen, masaya oturmaya hazır” taraf ilan etmiştir!

-*-*-

Müzakereler şimdi yapılmaz, bir sene, üç sene başlamaz ama bir gün yine masaya dönülür…
O döneceğimiz güne kadar “çözüm istemeyen, diplomasiye şans vermeyi reddeden de Türk tarafı” olur!

-*-*-

Ne mi kaybederiz?
Zaten hep kaybettik… 
Üç sene – beş sene sonra, Rum lider, elini sıkabileceği bir Kıbrıslı Türk bulur mu?
Sanmam!


Türkiye ve Kıbrıs Türk toplumunu etkileyebilecek bir öneri!

AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefanu, bir öneride bulundu!
Ve dedi ki, “… Bizim taraf somut bir öneride bulunmalı… Bu suretle dinamik oluşturmalıyız… Bu önerinin enerji alanında olması ve Türkiye ile Kıbrıs Türk toplumunu etkileyebilecek bir öneridir…”

-*-*-

Stefanu’ya göre bundan sonraki süreçte ne olacağını kimse bilmiyor ve bu konuda yorum yapmak da kolay değil… 

-*-*-

Stefanu’ya göre, Holguin, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’i, temaslarıyla ilgili bilgilendirecek… Guterres de sürecin nasıl ilerleyeceğiyle ilgili bir karar verecek…

-*-*-

Stefanu, “görmemiz gereken bir de büyük resim var” diyor…
Nedir bu büyük resim?
Bu büyük resim, çıkmaz devam ettikçe, Türkiye bölünmeyi kalıcı hale getirecek, fiili durumu sürdürmek isteyecek… 
Dolayısıyla, Rum tarafının müzakerelerin kaldığı yerden devam etmesini sağlayacak dinamik oluşturmayı tartışması gerekiyor…
Kendi önerisi, en başta belirttiğimiz gibi, “Türkiye ve Kıbrıs Türk toplumunu enerji alanında etkileyebilecek bir öneri”!

-*-*-

Olur mu?
Kimse kestiremez!
Ama kimse “olmaz” da diyemez!
Takip ediyoruz!


Selam olsun sana Alp!

Murat – Haluk – Halil – Erman – Mustafa – Hasan…
Zorunlu askerlik hizmetini yerine getirdiler…
Seferberlik tatbikatına gitmeyi reddettiler…
Vicdanen red!
Vicdani redçi oldular!

Şimdi Alp Bürge adlı 34 yaşındaki bir kardeşimiz, vicdani reddini açıkladı. 

-*-*-

Vidani redçi Halil Karapaşaoğlu bilgi verdi…
“1993 yılında ilk vicdani reddini açıklayan Salih Fikret'ten 30 yıl sonra ilk kez Kıbrıs'ın kuzeyinde zorunlu askerlik hizmetini hiç yapmayan bir kişi vicdani reddini açıkladı” dedi…

-*-*-

Karapaşaoğlu soruyor:
“… Peki şimdi ne olacak? Alp'i tutuklayacaklar mı? Alp'e dava okuyacaklar mı? Sömürge meclisi vicdani ret yasasını geçirip vicdani retçilerin önü açılacak mı? İnsan hak ve özgürlükleri meselesinde vicdani retçiler önemli bir mücadele yürütüyor. Daha önce de söylemiştim. Bu sivil itaatsizlik eylemidir. Bize dayattıkları yaşam biçimini, yurt ödevini kabul etmiyoruz.”

-*-*-

Bu bir hak meselesidir…
İnsan hakkı!

-*-*-

Karapaşaoğlu “… Hırsızların, yalakaların, dolandırıcıların, sömürgecilerin, soykırımın, asimilasyonun, ekoloji katliamının sınırlarında bekçiliğini yapmayacağız”… 

-*-*-

Haksız mı?
Değildir!

-*-*-

Ve Karapaşaoğlu ekliyor:
“… Alp'e SAHİP ÇIKMAK ZORUNDAYIZ! Alp'ın sesini çoğaltalım dostlar. Sesinden tutalım. Direnişi direnişimiz olsun. Olduğumuz her yerde bu cesur arkadaşın derdini meselesini tartışalım! Salih Fikret'in yalnızlığını Alp yaşamasın! Alpler çoğalsın! Demokrasilerine, insan haklarına, memleketlerinin toprak bütünlüğüne sahip çıksınlar. Selam olsun sana Alp! Selam olsun!”

-*-*-

Şimdi milliyetçiler huylanacak!
Kızacaklar!
Çok kızan soğuk suyla duş yapsın; çok huylanan da saman yesin!

-*-*-

Bu bir insan hakkıdır!
Vicdani red, insan hakkı olmasının da ötesinde, insan yaşamına saygı duymaktır; savaşa ve savaş suçlarına karşı direniştir… 

-*-*-

Haaaa meseleyi “vatan görevi”, “bayrak” falan işlerine kimse çekmesin!
Çünkü aynı vatanı parayla çok kolay sattığınızı biliyoruz!
Haaa, “illa ki herkes askerlik yapacak, bu yasal bir zorunluluktur” diyorsanız, o yasaları değişiniz!

-*-*-

Eklemek lazım, Murat – Haluk – Halil – Erman – Mustafa – Hasan ve şimdi de Alp’e “laf söyleyecek olanlara” şiddetle tavsiyemdir; KKTC Cumhurbaşkanı, askerlik görevini parayla satın almış bir milliyetçidir ki bu konuya da lütfen yorum yapınız!
Yorumlarınızı bekliyorum!

LGBTİ+ hakları, temel insan hakkıdır… Bu hakların savunulması ve toplumsal farkındalığın artırılması için yarın (17 Mayıs 2024) Lefkoşa’da “Adaletin Rengi Ne?’’ sloganıyla “Onur Yürüyüşü” düzenleniyor. 17 Mayıs Organizasyon Komitesi’nin açıklamasına göre, yürüyüş saat 18.00'de Dereboyu Suitex önünden başlayacak. “Hepimiz, eşitlik ve adalet için bir araya geliyor, LGBTİ+ haklarının temel insan hakları olduğunu vurguluyoruz” denilen açıklamada, yürüyüşe katılım çağrısı da yapıldı…