Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz hafta ülkemizin dış yardımlara ne kadar bağımlı bir ekonomik yapıya sahip olduğu gerçeğinden söz etmiştim. Bu bağlamda ülkemizin kurumsal şartları çerçevesinde, ekonomik ve sosyal yapının gelişimine yönelik dış yardımlardan elde edilen faydanın, olması gereken kadar olup olmadığını irdelemiştim. Bunun sonucunda ise, ekonomik ve sosyal kalkınma hedefiyle dış yardıma bağımlı hale gelen ülkelerde yönetişim kültürünün ve kurumsal yapıların yozlaşmasıyla karşılaşıldığı çıkarımının altını çizmiştik.
Ayrıca söz konusu yazımda, dış yardımın nasıl verimli olabileceği ve nasıl sonuçlar yarattığı hususlarını, yardımı alan ülke sorumluluğu açısından ele almıştım. Ancak, diğer yandan akla şu soru geliyor: dış yardımın verimsizliği konusunda yardımı veren ülkenin de sorumluluğu yok mudur?
Elbette ki vardır…
Yardım verilen bir ülkede, ekonomik gelişim açısından hedeflendiği gibi sonuçlar elde edilemiyorsa, hatta kurumların daha da yozlaştığı bir hal varsa, bu durum pek tabii ki yardımı veren ülke tarafından da gözlemlenebilmelidir. Yardım alan ülkelerde en fazla karşılaşılan problemlerin başında yolsuzluk, yardıma bağımlılık sarmalının derinleşerek devam etmesi, ülkedeki rant arayışlarının çok yüksek boyutlara gelmesi ve kişisel kayırmacılık (nepotizm) yapılarak kötü düzene taraftar devşirilmesi gibi unsurlar yer almaktadır. Ayrıca, dış yardımın beslediği kötü ekonomi politikaları, ülkedeki adil gelir dağılımının dramatik bir şekilde bozulmasına, ekonomik refahın toplumun geneli tarafından değil sadece sınırlı sayıda firma ve kişiler tarafından paylaşılmasına yol açmaktadır. Kısaca belirttiğim dış yardımların tüm bu menfi etkileri de, kötü hükümetlerin otoriteyi kullanmaya devam etmesine ve halktan kopuk kötü politikaların uygulanmasına olanak tanıyan yapıların beslenmesine neden olur.
Ülkemiz kurumlarına ve siyasete karşı halkın güven problemi yaşadığı ve ülke yönetişim kapasitesinin de ciddi sıkıntılar içinde problemli bir yapı olduğu görülmektedir. Bir ülkenin başlıca dış yardım alma sebepleri arasında ise zaten bu kurumların güçlendirilmesi ve yönetişim kapasitesini artırılarak ekonomik kalkınma hedeflerine daha etkin bir şekilde ulaşılmasını sağlama hedefi yer almaktadır. Kurumsal kapasitesi düşük, popülist ve siyasi rant elde etme motivasyonu yüksek olan yönetim şekillerinde, kullanıcı ülkenin dış yardımdan herhangi bir fayda elde etmesinin söz konusu olabileceği kanaatinde değilim.
Bu bağlamda, TC’nin ülkemize sağladığı yardımlara bakacak olursak, bu yardımların ülkemizdeki yapısal dönüşümü ve ekonomik kalkınmayı hedeflediğini görürüz. Tam da bu sebeple TC ile yapılan iktisadi ve mali işbirliği programı çerçevesinde imzalanan mali ve teknik yardım protokollerini giriş bölümünde aynen şu yazar:
…. “yardım programının amacı hacim olarak daha küçük ama düzenleme, denetleme ve müeyyide uygulama bakımından daha etkili, kaynakları daha verimli kullanan, kamu maliyesi istikrarlı bir devlet yapısı; kalitesi yüksek ve istikrarlı bir özel sektör oluşturmaktır”.
Tabii ki böylesi bir kamu yönetim kapasitesi, ekonomik kalkınma ve kendi kendine yeten istikrarlı bir ekonominin başarılmasında temel unsurdur. Ancak sonuç, burada belirlenen hedefin çok uzağında kalmış ise, hatta yapısal bozukluklar daha da derinleşmiş ise, durup bir düşünmek lazımdır. Neden yardımı alanlar güçlü bir kamu yönetim kapasitesi oluşturamamış ve kendi kendine yeten istikrarlı bir maliye ve ekonomik yapıyı oluşturmak yerine, gelecek yardım üzerinden güven sağlamak adına siyaset yapılır bir duruma gelinmiştir? Kanaatimce bu sorunun yanıtını verebilmek ve yanlışlığın nerede yapılıyor olduğunu saptamak adına, yardım sağlayan ülke, uygulama sonuçlarını irdelemeli ve sorgulamalıdır.
Sonuç olarak tüm taraflarca anlaşılması gerekir ki, yardımı vermek de, almak da çok ciddiye alınması gereken, riski büyük bir uygulamadır. Yardımların, ekonomik kalkınmayı ve kamu yönetim kalitesini artırmaya yönelik hedefleri bakımında ölçülebilir olması çok önemlidir. Hedeflerden çok uzak kalındığında ise mevcut yardım sağlama yöntemleri irdelenmeli ve dış yardım etkinliğini sağlamak adına farklı yöntemler geliştirilmelidir. Aksi halde, verilen yardımlar, kötü idareleri sürdürülebilir hale getiren bir sponsorluk antlaşmasından ileri gidemez. O yüzden dış yardım uygulamalarında, yardımı alan tarafa önemli görev ve sorumluluklar düştüğü kadar, ayni şekilde, yardımı veren tarafa da bu önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.