-“Dışarıdan Düşünmek”-*

-“Dışarıdan Düşünmek”-*


(Deleuze ve Guattari Perspektifinden Felsefe, Siyaset ve Sanat Yazıları)


Deleuze (1969’da tanıştıktan sonra ölene kadar Guattari ile birlikte) külliyatının  son dönemlerde giderek daha çok Türkçeye çevrilmesi yanında, Türk düşünce dünyasında Deleuze’ü (ve de Guattari’yi kuşkusuz) konu alan telif yazılarda da bir artış olduğu rahatlıkla söylenebilir. Geçtiğimiz aylarda Chiviyazıları Yayınevi tarafından basılan “Dışardan Düşünmek” kitabı, bu bağlamda dikkat çekici son örneklerden sadece bir tanesi. Gaile’nin Kütüphanesi’nde daha önceleri tanıttığımız   “Göçebe Düşünmek” (Metis Yayınları) kitabında olduğu gibi burada da, ağırlıklı olarak akademisyenlerden oluşan 17 ismin kapsamlı yazıları bir araya getirilmiş. Kitabın editörü ise, yakın bir geçmişte Varlık dergisinde,Deleuze&Guattari eksenli -ağırlıklı olarak onların‘göçebe düşünce’si eksenli-kolektif  bir çalışmanın editörlüğünü yapan  Ömer Faruk. (Bu çalışma “Göç/eme/mek”/Kasım 2013; “Ak/ama/mak”/Aralık  2013; “Dur/ama/mak”/Ocak 2014 dosya başlıklarıylaVarlık dergisinde yayınlanmıştır)

“Dışarıdan Düşünmek”, alt başlıkta da belirtildiği gibi “Deleuze ve Guattari perspektifinden felsefe, siyaset ve sanat yazıları” çeşitliliğini gösteren  kapsamlı, dikkate değermakalelerden oluşuyor. Kendi adıma bu makaleleri okurken Deluze’ün ‘yazmak’la ilgili şu satırlarını bir kez daha hatırladım: “Ben birine ya da bir şeye karşı yazmıyorum. Bana göre yazmak kesinlikle olumlu bir davranış. Hayran olunan şeyi dile getirmek, yoksa nefret edilen şeyle savaşmak değil. Yermek için yazmak, yazmanın en alçak düzeyi. Buna karşılık, doğrusu yazmak ele alınmak istenen sorunun mevcut durumunda yolunda gitmeyen bir şeylerin olmasını da içeriyor. Tatmin olmamayı. Dolayısıyla şöyle diyeyim: Ben basmakalıp düşünceye karşı yazıyorum. Her zaman basmakalıp düşünceler karşı yazılır.”  (“Gilles Deleuze: Ortadan Başlamak.” Cogito. Sayı:82/Kış 2016)

Deleuze’ün belirgin özelliği sanırım şurada gizli: “Basmakalıp düşüncelere karşı olmak, basmakalıp düşünceler karşı yazmak”.  İkilinin (Deleuze&Guattari) birlikte yazdıkları “Felsefe Nedir?”  (Yapı Kredi Yayınları) kitabında bu büyük soruya yanıt verirken söyledikleri, tam da burada, pergelin ayağını daha da genişletiyor: “Felsefe  bir edimdir, bir yaratma, kurma edimidir.Yarattığı, kurduğu şeylerse kavramlardır. Böylelikle felsefe, temaşa (nesnel idealizm) ile de, düşünümleme (öznel idealizm) ile de, iletişim (öznelerarası idealizm) ile de karıştırılamaz, karıştırılmamalıdır. Ve felsefece düşünme edimi de öznenin ve nesnenin kategorileri içinde değil, ama yurtluğun ve toprağın (yeryüzünün) değişken bir ilişkisi içinde gerçekleşir. Bu yüzden de felsefe, haline-geliş olarak tarihin (zamanın) içinde olduğu ölçüde, düşüncenin yurtlandığı ve yurtsuzlaştığı mekânın içindedir.”

İkilinin kavramlarla -ör.fark, olay, çokluk, minör, yersizyurtsuzlaşma, göçebe düşünce, pürüzsüz mekân-çizgili mekân, unutma vb- kurduğu ilişki göz önüne alındığında, burada temel karakteristik,onlara yüklenen anlamların  -ve de işlevlerin- kategorik sınırlar içine hapsolmakyerine, o sınırların dışına taşan bir mahiyet taşıyor olduklarıdır. Bir başka deyişle Deleuze&Guattari ikilisinin, zamanı ve mekânı kuşatan aşkınlığın değil, zamana ve mekâna dâhil olan içkinliğin düşünce insanları olduklarıdır. Bugünün düşünce dünyasında - ve bizatihi düşüncenin eyleme dönüştürülmesinde- bu denli gündeme gelmelerinin sebebi de bu olsa gerektir. Öyledir, çünkü bugünün dünyasının karmaşık-kaotik yapısının anlaşılması, o yapının üzerine tek başına mutlak hakikatlerin (kategorik kavramların) giydirilmesiyle-aşkın kılınmasıyla- mümkün değildir. Aksine o yapıya dâhil, haliyle o dinamiğe içkin olan, yani doğrudan yaşamla buluşan,  yaratıcı -üretilen-  kavramsallaştırmalarla mümkündür. Deleuze&Guattari ikilisinin, örneğin “göçebe düşünce” kavramsallaştırmasını “tekdüzelik yerine farklılık, birlik yerine akışkanlık, sistem yerine devingenlik, yerleşik düşünce yerine göçebe düşünce” olarak tanımlarken, yapmaya çalıştıkları tam da budur. Keza “göçebe düşünce”nin yaratıcı gücünden söz ederken, “Her düşünce yaratıcı değildir. Düşüncenin yaratıcı olabilmesi, acil durumdan acil soruya geçebilme yeteneğine ve gücüne bağlıdır” yollu açıklamaları da onların düşünce dünyalarının, olmazsa olmaz kertesinde,  yaşama içkin olma haline vurgu olarak anlaşılmak gerekir.

Buradan bakınca “Dışardan Düşünmek” kitabında yer alan makalelerin, Deleuze&Guattari ikilisinin, sanatın farklı alanlarından doğa bilimlerine, felsefeden siyasete çok geniş alana yayılan özgün çalışmalarının doğrudan katkılarını ve de yaratcılığı teşvik eden doğurganlığını içerdiğini, bunun da bu kapsamlı çalışmaya fazladan değer kattığını söylemek mümkündür. Felsefe, siyaset ve sanat ölçekli bu makaleler arasında,  Melih Başaran imzalı “Yaratıcılık ve Deleuze: Genişleyen anlayış gücü, özgürleşen imgelem, belirsiz kavramlar ve çılgınlık olarak akıl”; Cengiz Baysoy ve Sinem Özer imzalı “Politik felsefede içkinlik düzlemi: Gilles Deleuze ve Antonio Negri”; Hakan Yücefer imzalı“Deleuze ve Uyurkulak: Hatırlamanın ve unutmanın erdemleri” ve Sercan Çalcı imzalı “Deleuze ve Guattari’de dilin yersizyurtsuzlaşması: Emir-sözcüklerinden tercihler mantığına” başlıklı yazıları ise, ufuk açıcı mahiyetleri nedeniyle, en azından bu satırların yazarına göre, ayrı bir ilgiyi ve dikkati hak etmektedirler.


“Dışarıdan Düşünmek”. Editör: Ömer Faruk. Yayıma Hazırlayanlar: İlke Karadağ-Hakan Yücefer. İstanbul. Chiviyazıları Yayınevi. 2016. 411s.

Dergiler Haberleri