Her doğan günün bir vaadi var. Gelen sabaha heyecanla başlamalı bu yüzden. Kalbimiz ne kadar kırık olursa olsun hayatın bir şefkati var hep yedekte. Kötü gidişat, kötü haberlerin yanı başında iyiliğe tercüme edebileceğimiz pek çok işaret mevcut. Öyle olmasa bile karamsarlık ve gerginlik yeni problemlere davetiye çıkarıyor yalnızca. Kötülüğe boyun eğmemek; bir hayat kahramanının yapması gereken bu. Hepsini olmasa da pek çok olumsuzluğu değiştirmek bizim elimizde. Başkalarının size karşı tutumu biraz da sizin onlara karşı tutumunuzla ilgili; hiç düşündünüz mü bunu? Siz sevgiyle bakar, anlayış ve empati ile yaklaşırsanız bu ısıya dayanamaz buzlar. Önce kendi kızgınlıklarımızla başa çıkmalıyız. Biz mağdur hissedebiliriz ama karşımızdaki de bir zalimden çok başka bir mağdurdur belki de.
Giden gençliğe ağıt yakmaktansa gelen olgunluğu kutlayabiliriz belki. Bize bir ayrımcılık içinde yansıtılan pek çok şey çoğu durumda bir armağan ve bir üstünlük. Hayata hiyerarşik bir bakışla yaklaşanlar, farklılıkları yarıştıranlar, onların güzelliğinin tadını çıkarmayanlardır. Bir çiçek bahçesinde yaşadığını fark etmeyip kendini en güzel gül olarak yanıltıcı bir aynada seyredendir onlar.
Herkesin birbirinin üstüne basıp daha iyi bir manzara görmek için yükseldiği bir dünya bu. Oysa her manzarayı kendi içiyle görür insan. Kalbinin kirli camı hiç de güzel göstermez hırsla elde ettiğin o manzarayı. Dünyada onca yoksulluk varken keyif çattığın o tekne bir yere kadar. Motorları maviliklere süreceğimiz günlere dair bir projen yoksa ömrün o teknelerde çatacağın keyifler kadardır zaten.
Bizden farklı düşünenlere, farklı kimlik taşıyanlara karşı tahammülsüzlük inanılmaz boyutlarda. Şeytanlaştırılmış ötekiler dünyasında hepimizin birer şeytana dönüştüğü bir cehennem dansı içindeyiz. Elbette zalimlerle, zalimlere yardakçılık yapanlarla dost değiliz ama onları öldürecek de değiliz. Onların yöntemleri ile onları alt etmeye çalışırsak onlara dönüşürüz yalnızca. Farklı kutuplar oluşturup oralarda, kendi güvenli alanlarımızda yaşayarak değiştiremeyiz dünyayı.
Ben en çok da beni sevmeyenler görsün isterim kalbimin güzelliğini ve başarılarımı. Onların kırdığı kalbimi bu onarabilir ancak. Kafalarında yarattıkları canavar olmadığımı gösterebilmeliyim onlara, yanlışlarını yüzlerine vurabilmeliyim.
Sana benzemeyeni, senden farklı olanı sevebilmekte marifet. Dünya bizim evimizse şu veya bir biçimde akrabamız, küredaşımız orada yaşayan herkes. Bu çatışma ve nefret kültürü her türlü şiddetin önünü açan.
Kimi insanlar arkadaşımız olamazlar ama onlarla iletişim içinde olmamıza engel değil bu. Bazı potansiyel arkadaşlarımızın farkında bile değilizdir diğer yandan. Farklı oldukları, farklı yaşadıkları, farklı düşündükleri için arkadaşlardan bile büyük bir armağandır bize kimileri. Hayattaki çeşitliliğin sevincini verirler, kendi özelliklerimizin belirginleşmesine yol açarlar.
Bazı adaletsizliklere, kimilerinin hiç hak etmedikleri yerlerde olmalarına, dünya nimetlerine arsızca yağmalamalarına katlanamayız; öfkeyle dolar içimiz. Haklıyızdır da bunda. Ama bu bir başarı ve mutluluk ölçütünden çok bir sefillik halidir daha çok da. Özeneceğimiz, yerlerinde olmak isteyeceğimiz bir durum değildir. Onların cezaları kendi sefil durumlarıdır aslında. Lüks yalılarında keyfini çattıkları hayatlar birer ödülden çok birer cezadır bir başka açıdan bakınca. Hapishanedeki bir Mücella o yalılardan daha ışıklı bir mekandadır.
Özgürce, kendi intibaımızı oluşturamadığımız, kendi kararlarımızı veremediğimiz bir ortamdayız. Algılarımız her türlü manipülasyona açık. Şu an vardığımız bir kanı belki bir süre sonra başka bir ışık altında farklılaşacak. Lanet ve taltif korolarının etkisi altındayız sürekli. Gerektiğinde birini göklere çıkarmak gerektiğinde ise yerin dibine batırmak üzere işlev görüyor bu korolar.
Sadece kendi sabahımıza değil bir şehrin, bir ülkenin, bir dünyanın ruh haline de uyanıyoruz. İçimizdeki keyifli müziği duyulmaz kılıyor bazen dışarının kakofonisi. Yine de hayatın kendince bir adaleti var. Zaman sınıyor olup biteni. Bugün çekilen acılar ve sancılar hiç de adil değil. Onlara boyun eğmemek yeterli değil ama, özlediğimiz dünyanın değerlerinin ışığında yükselmeli mücadele. Bir gün elbet kazanacağız ama gurur duyacağımız kazanmaktan çok oraya giderken yaşadığımız serüven olmalı. Bizi zalimden farklılaştıran o serüven.