Distopik bir dünyada farkındalıkla beraber kurtuluşu arayış hikayesi

“Gölgeler İçinde” filminde yönetmen Tepegöz, bizleri köle gibi çalıştırılan bir grup işçinin çalıştığı bir fabrikaya götürüyor ve Zait karakterinin gerçekleri fark etmesiyle gelişen süreci anlatıyor…

Murat OBENLER

21.kez düzenlenen Uluslararası Eskişehir Film Festivali çerçevesinde sinemaseverlerle buluşan “Gölgeler İçinde” filminin senaristi ve yönetmeni Erdem Tepegöz ile filmin yazım, yapım,çekim ve festival yolculuğu süreçlerini konuştuk.

“Mekanı bilmesem bile hayalimde kurduğum dünyada karakterleri dolaştırıyorum”

-İlk uzun metrajınız Zerre’deki Zeynep karakteri üzerinden giden bir hikaye izliyoruz. Bu filmde de Numan Acar’ın oynadığı karakter filmi baştan sona sürüklüyor. Bir ana karakterin bir topluluk ve bir mekan içinde sıkışmışlık hissini her iki filmde de hissediyoruz. Bu sizin sinemanızın oturmuş bir özelliği olma yolunda ilerliyor diyebilirmiyiz?
Erdem Tepegöz:
Mekanlar benim için bir duygu ve düşünce birliği sağlıyor. Genelde gittiğim ve gözlemlediğim mekanlar üzerine çok düşünürüm. Bulunduğum o mekanlardaki ışık bile uzun yıllar aklımdan çıkmaz. Bu yüzden bir hikayeyi tasarlarken hep gözümün önünde mekanın detayları var oluyor. Bazen filmi nerede çekeceğimi bilmesem bile hayalimde kurduğum dünyada karakterleri dolaştırıyorum. Bu açıdan mekana yaslanan hikaye kullanımına devam etmeyi planlıyorum. İlk iki filmde de çarka sıkışmış karakterleri anlattığım için, mekanlar kapalı bir kutu hissiyati veriyor olmak durumundaydı.

“Filmin ve hikayenin zaman geçtikçe kendi içinde büyümesini seviyorum.”

-Senaryo yazımı süreçlerini biraz anlatır mısınız? Çok fazla sanatsal derinliği olan bir filmle karşı karşıyayız. Felsefik metinlerin çeşitliliğinden rahatlıkla söz edebileceğimiz bir hikaye anlatılıyor filmde. Bu 8.drafta çıkan senaryo sizi tamamıyla tatmin etti mi? Sanıyorum filmle ilgili çok ciddi bir entellektüel birikim, antropolojik araştırma ve dersine çalışma durumu söz konusu...
Erdem Tepegöz:
Açıkçası uzun bir senaryo süreci vardı diyebilirim. Çok fazla değişikliğe uğradı senaryo. Hatta sette çok şey değişti ve kurguda da yeni çok şey eklendi. Filmin ve hikayenin zaman geçtikçe kendi içinde büyümesini seviyorum. Sinemayı, Tv işlerinden ayıran en büyük gücünün; alt metin ve katmanlı hikaye yapısını, görsel olarak betimleyebilme gücü olduğu geliyor bana. Sinemada detaylar, metaforlar, alt katmanlar, bilinçaltına yaptığınız göndermeler ve duyguların sinematografisini kullanabilmeniz, bir filmi başka hiçbir şeyden elde edemeyeceğimiz bir deneyim haline getiriyor. Bu açıdan gerek hikaye ile ilgili gerek sinemanın imkanları ile ilgili okumalar ve araştırmalar yapmaya çalışıyorum. Bunu ayrıcalık veya çalışkanlık olarak değil, gereklilik olarak görüyorum. Çünkü insanların yaklaşık 2 saatini talep ettiğiniz bir durumda, önlerine gerçekten harcadıkları zamana değecek bir eser koyabilmelisiniz.

“Sosyal gerçekçi bir sorunu daha alegorik bir yolla, zamansız ve mekansız bir biçimin içinde hikayeleştirmek istedim.”

-İşçi sınıfının sorunlarını (maaş, iyi çalışma koşulları, iş güvenliği, sosyal haklar, örgütlenme vs.) bilimkurgu türünün ufuk açıcı imkanlarıyla anlatım fikri nasıl çıktı? Distopik bir evren tercihin hikayeyi anlatma anlamında senin elini oldukça güçlendirdiğini görüyoruz. Zamansızlık da sanıyorum seyircilere filmi izlerken daha geniş ufuklarda bir düşünme imkanı sunuyor.

Erdem Tepegöz: Bilimkurgusal metinler, içinde bulunduğumuz sorunlara veya cevap aradığımız sorulara farklı bir perspektiften bakabilme fırsatı veriyor. Bu açıdan bu türün olanaklarını farketmem ile anlatmak istediğim hikayeyi daha güçlü bir formda anlatabileceğimi düşündüm. Bu açıdan sosyal gerçekçi bir sorunu daha alegorik bir yolla, zamansız ve mekansız bir biçimin içinde hikayeleştirmek istedim. Sinema sanatının bir düşünce deneyi gibi farklı perspektiften hikayeleri görselleştirebilme fırsatı sunması benim için eşsiz bir iletişim aracı görevi görüyor.

“Bilinçlenmek ve uyanmak bence en büyük kahramanlık özelliğidir.”

-Liderler toplumları, toplulukları bir yerden alıp daha ileriye götüren veya götürme teşebbüsünde bulunan kişilerdir. Burada Numan Acar’ın oynadığı karakter sence bilgisiyle, yetenekleriyle, içinde yaşadığı toplulukla ilişkiler açısından, psikolojik açıdan (merak, korku, cesaret, mücadele ruhu vs.) yeteri kadar güçlü/iyi, daha iyi bir düzeni yaratabilecek bir lider midir yoksa bulunduğu düzene isyan eden huysuz bir işçi midir?

Erdem Tepegöz: Satranç'tan örnek vermem gerekirse bence filmin ana karakteri bir piyon. Ne zaman ki bu piyon oyunun kurallarını sorgulamaya ve kendi konumunu anlamaya başlıyor; işte o zaman bulunduğu konumun ötesine geçmeye hak kazanmış oluyor. Bir piyon çok yetenekli bir taş olmasa da bazen oyunun kaderini değiştirebilme şansı bulabilir. Film, bu piyonun gelecekte ne olacağını, bir kahraman mı veya kaybeden mi olacağını söylemiyor, bunu bilmiyoruz. Önemi de yok bu hikayede. Sadece sorgulamaya başlayan bir karakterin farkındalığına ve bilinçlenmesine şahit oluyoruz. Bilinçlenmek ve uyanmak bence en büyük kahramanlık özelliğidir.

 

“Filmin üzerine çok konuşarak, referans film, fotoğraf ve resimler paylaşarak  onun evrenini anlamaya, hissetmeye çalışıyorduk.”

-Görüntü yönetimi ve müzik yönetimi açısından çok iyi bir iş çıkarıldığını görüyoruz. Görüntü yönetmeni ile gerek yapım öncesi gerekse çekimler sırasında nasıl bir çalışma sistematiği belirlediniz? Çekimlerde görüntü yönetimi açısından aksamalar yaşadığınız durumlar oldu mu? Bir de şu Türkiye’de ilk kez kullanılan  lenslerden bahsedebilirmiyiz.Müzik yönetimi öylesine yerinde ve iyi yapılmıştı ki hikaye anlatımına çok önemli katkıları oldu. Nasıl bir süreç izlendi müziklerle ilgili? Müzisyen hangi aşamada yapıma dahil oldu?

Erdem Tepegöz: Teknik olarak çok iyi bir ön hazırlık geçirdik. Görüntü yönetmenim Hayk Kirakosyan ile üzerine epeyi çalışılmış bir film. Filmin üzerine çok konuştuk, referans filmler, fotoğraflar ve resimler paylaştık sürekli. Filmin evrenini anlamaya, hissetmeye çalışıyorduk. Biz de bilmiyorduk ve arıyorduk sürekli o görsel dünyanın detaylarını. Çekimlerde de bu arayışımız devam etti. Örneğin; çekim yaptığımız Gürcistan'da kullanılan kocaman ampulleri keşfedip, onun garip bir yeşil ışık tonu verdiğini farketti görüntü yönetmenimiz ve filmde ışık tasarımına bu ampulleri de dahil etmiş olduk. Filmi Cooke Anamorfik lensler ile çektik soft, perspektifi geniş, dokusu daha kirli ve bozuk bir görsel yapı hayal ediyorduk. O yüzden bu lensleri tercih ettik. Müzik sorusuna gelirsem, film boyunca referans müzikler aklımın bir ucundaydı ama filmin çekimlerinden sonra kurgu süreci başladığında müzisyen dahil oldu projeye. Ve filmin kurgusu devam ederken müziklerinin tonu ve duygusu da paralel olarak ilerliyordu.

“İyi bir ekip, iyi şans, sıkı ön hazırlık ve biraz akışa bırakma duygusu işleri yoluna koymak için size destek oluyor.”

-Ben tüm ekibe (yapım, oyunculuk(mekan da dahil),görüntü yönetimi, ses, kurgu, senaryo, yönetim) baktığımızda gerçekten uluslararası bir iş görüyorum. Bu çok farklılığa sahip yapı yönetmek adına sizi zorlamadı mı?
Erdem Tepegöz:
Teşekkürler yorumlarınız için. Kendi ülkenizden başka bir ülkede film çekmek, kalabalık ve çok dilin konuşulduğu bir ekibi yönetmek, çekim yapılan mekanların çalışan ve tehlikeli fabrikalar olması ve bilim kurgu türünde atmosferi ve o dünyanın kodlarını yaratıyor olmak açıkçası çok stresli ve zorlu bir dönem yaşamamıza neden oldu. Ama her film zordur ve emek istiyor tabi. İyi bir ekip, iyi şans, sıkı ön hazırlık ve biraz akışa bırakma duygusu işleri yoluna koymak için size destek oluyor.

 

 

Röportaj Haberleri