Diyalog, ikna, uzlaşı, onur

Sami Özuslu

TC-KKTC ilişkilerinde UBP hükümeti inanılmaz kötü bir miras bıraktı.

Bir taraftan altına imza atılmış ekonomik program, diğer tarafta “Maaşınız kaç” sorusuyla zirve yapan ana-yavru retoriğinin geldiği nokta, durumun kısa bir özeti aslında…
Kısa süre önce kurulan yeni hükümet bu mirasın üzerine bir ilişki modeli oluşturmak zorunda…
Kamuoyuna “Alo ben Beşir” başlığıyla yansıyan “CTP’nin DP ile değil, UBP ile koalisyon kurması ricası”na verilen “Hayır” yanıtı, eski model ilişkinin devam etmeyeceğinin ilk işaretiydi.
Hükümet programı yazılırken “TC-KKTC ekonomik programında revizyon” öngörmek de yeni bir sayfa açmak için önemli bir göstergeydi.
Seçim döneminde “Bizim ekonomik manifestomuz TC-KKTC protokolüdür” diyebilecek kadar ‘bağımlı’ bir görüntü çizen UBP’nin düştüğü hal, Kıbrıslı Türklerin onurunu zedelemekten öteye, onulmaz yaralar açmıştı.

**

O yaralar henüz kapanmadı.
TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın KKTC Başbakanı İrsen Küçük’e “Sizin maaşınız kaç Sayın Başbakan?” sorusunu yönelttiği o film karesi kimsenin gözünün önünden gitmiyor.
Ankara’ya biat etme kültürü daha önce de vardı. Ama geçen dönemki kadar yalaşık-bulaşık bir görüntü hiç verilmemişti.
Kendi halkının hassasiyetlerini dikkate almayan UBP iktidarı, koltukta oturma süresini azacık daha uzatma uğruna bütün moral değerleri çökerttiği gibi, ülke gerçekleriyle bağdaşmayan ekonomik uygulamalar sayesinde toplumu ‘dönülmez akşamın ufku’na sürükledi.

**

Ekim ayı sonu yaşanan “Maaşlar ödenmeyebilir” kriziyle birlikte TC-KKTC ekonomik programının akıbeti yeniden gündemin üst sıralarına çıktı.
TC Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın 15 Kasım ziyareti, iki ülke heyetlerinin bir araya gelmesi için uygun bir tarihti. Bir başka deyişle Ekim sonu yaşanan maaş krizi, Atalay’ın KKTC ziyaretine kadar buzdolabına kaldırılmıştı.
KKTC’nin kuruluş yıldönümünde adaya gelen TC heyetiyle yapılan görüşmelerde ‘son nokta’ konulmadı ama yıl sonuna kadar kriz yaşanmadan gidilmesi, o güne kadar tarafların çalışmaya devam etmesi yönünde karar kılındı.
Özellikle elektrik konusunda kimilerinin beklediği ‘kriz’ yaşanmadı. TC kanadı “KIBTEK’i özelleştirmezseniz Kasım sonu da, Aralık’ta da maaş katkısını keseriz” demedi.
Ama paketle ilgili son nokta da konulmadı.

**

TC-KKTC ilişkilerinde İrsen Küçük döneminden kalan kötü mirasın yerine “diyaloğa dayalı, onurlu bir ilişki biçimi” hedeflenmelidir.
Gerek geçici hükümetin, gerekse CTP-DP koalisyonunun şu ana kadar izlediği tutum da bu yaklaşımla uyumlu görünmektedir.
İki sefer ay sonları yaşanan ‘maaş krizi’ karşısında izlenen tutum bunu gösteriyor.
Geçen hafta yapılan görüşmelerde ortaya çıkan tablo da bundan sonraki süreçte daha iyi bir diyalog ortamı geliştirilebileceğini gösteriyor.
TC-KKTC ilişkilerinin “buyuran-uygulayan” değil, “diyalog-ikna-uzlaşı” anlayışıyla sürdürülebilmesi herkesin yararınadır.

**

TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan hafta sonu Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’yi Diyarbekir’de krallar gibi karşılarken, Misak-ı Milli sınırları dışındaki tek Türk Devleti’nin, üstelik yalnızca Ankara’nın ‘tanıdığı’ KKTC’nin yeni Başbakanı’ndan bir tebrik mesajını bile esirgerse, bundan çıkacak mesaj bellidir.
Türkiye’nin Kürt gerçeğiyle yüzleşmesi, barış sürecini ileriye taşıması, Barzani’yi ağırlaması tarihi gelişmelerdir.
Dış politikasında ciddi revizyon işaretleri veren Ankara’nın Kıbrıs’ta UBP döneminden kalma rencide edici tavrını da gözden geçirmesi kaçınılmazdır.
Unutulmasın ki herkesin bir onuru vardır.