İnsan yaşamının değişik evrelerinden birisi de torun sahibi olmaktır. Nihayet bu güzelliği, Mutlu ve Didem bize bahşetti.
Arkadaşım Kleopatra’nın torunları ona “Yaya” diye seslendiğinde hoşuma gider. Torunum Diyez’in bana ya “nene” ya da “yaya” demesini tercih ederim. Bu şekilde yaşam süresi boyunca değişen “kimlik” tanımlamama “Diyez”in “Yaya” sı da eklenmiş oldu.
Çocukluktan lise mezuniyetine kadar anne-babamızın çocuğu olarak biliniriz. Çocuğumuz olur, onlar dediğimiz yaşa gelince, çocuklarımızın annesi/babası olarak tarif ediliriz. Torun büyüyünce, onun nenesi diye anılırız. Nesiller değiştikçe bireylerin sosyal statü değiştirmesi kaçınılmazdır.
Bu deneyimi yaşayanlar, torunların, çocuklardan daha fazla sevildiğini, mutluluğun daha bilinçli olduğunu söylerler. Bunun bir nedeni, hayal da olsa, kendi gençliğinizin geri geldiği sanısına kapılmak, sanki eski günleri yaşarmışız gibi hissetmektir. Diğer yandan şimdi daha bilgili, toleranslı, duygusallıktan akılcılığa geçmiş, sorunları daha kolay çözebilecek pratik önlemler geliştirmişizdir. Torunun, çocuktan daha fazla sevildiği görüşünü iddialı bulurum. Sanırım, torunu çocuğumuzun çocuğu olduğu için severiz. Daha çok, daha az olmaz! Hatta, annemin, paylaştığım sözü vardı: “Çocuklarımın çocuklarını ve eşlerini, çocuklarımı sevdiğim için severim.”
Diyez’in doğum sürecinde, hamilelikten tutun bebek doğumu ve bakımı açısından eski zamana göre farklılıklar gördüm. Mesleğim icabı bunun farkındaydım. İki oğlumu da normal doğumla dünyaya getirdim. Epeyidir, normal doğum çok azalmış durumda. “Sezeryan” yöntemi, hekimlere kolaylık sağlıyor, riski azaltıyor. Doktor ile hamile, bebeğin doğum gününü belirleyebiliyor. 38-40 hafta arasında istenen gün seçmek mümkün. Biz eskiler, hamilelik süresinin bebeğin doğal gelişimine fırsat tanımak için 9 ay 10 gün olarak belirlendiğini biliriz. Doğum sancısı gelmeden, normal ya da sezeryan doğum yaptırmak, bizim kuşakların bildikleri ile çelişiyor. Tabii, bu zamanın usulleri böyledir herhalde deyip izliyoruz. Bebeğin doğal sayılan süreçten önce doğmasına karar verildiğinde olumsuz etkileri ne olabilir sorusunu kendi kendimize soruyoruz.
Örneğin 5-10 yıldan beri hemen hemen her bebeğe “astım” benzeri nefes tıkanıklıkları yüzünden “nebulüzatör” ile ilaç verildiğini görür ve nedenini düşünürdüm. Atmosferin kirlenmesine yorardım. Şimdi, acaba bebeklerin akciğerleri tam gelişmeden 40 haftalık süre tamamlanmadan, doğum sancısı gelmeden doğum yaptırılması bir neden olabilir mi?
Şimdilerde, bebek bakımı ve beslenmesi konusunda da farklı yöntemler oluştu. Anne sütünün önemsenmesi güzel bir tutum. Anne göğsünden sütün sağılıp kaplarda biriktirilip saklanması ve ihtiyaç halinde verilmesi eski zamanlara göre devrim gibi bir olay. Bebeklere su verilmediğini duyuyorum. Bu da bir yenilik.
Günümüzde, sezeryan ameliyatlarında anne kısa sürede iyileşiyor. Yeni cerrahi teknikler, ve aletlerin yardımıyla olsa gerek.
Her bebek doğar doğmaz değişik özellikleri olduğunu etrafa hissettirir. Bebek bakımı, anne- babanın bilinçli olması, çocuk doktorunun bilgi ve önerisi yanısıra bebeğin özgün karakteri de dikkate alınarak yapılır. Bu dengeyi sağlamak önemlidir. Bebeğin doğduğu evdeki kültür de bebek ve çocuk büyütmekte önemli bir unsurdur.
Bir “Yaya” olarak bundan sonra esas görevim, Diyez’in anne-babasının istekleri doğrultusunda, ona yardımcı olmaktır. İletişim kurmaya başladığımızda can-ciğer arkadaş olmayı dört gözle bekliyorum.
Sevgili bebeğimizin dünyaya gelişi ile yaşadığımız mutluluk, saçtığı ışık ve verdiği yaşama sevinci nedeniyle Diyez ile anne-babasına çok çok teşekkürler.