Kıbrıs sorunu bu kez de doğalgaz kaynaklarına kurban gitti. Henüz nerede olduğu, ne kadar olduğu, yeteri kadar varsa ne zaman çıkarılabileceği, pazara nasıl ulaştırılabileceği, kaça mal edilip, kaça satılabileceği hiçbiri bilinmiyor.
Verimli mi, verimsiz mi?
Bu bile bilinmiyor.
Verimli bir kaynak olsa bile en erken 2020-2022 yıllarında pazara ulaştırılabileceği gerçeği orta yerde dururken ve bu herkes tarafından bilinirken biz bunun paylaşımı için şimdiden kavgaya başladık.
Rum tarafı “biz tanınmış devletiz, bu kaynak devletindir, öyleyse bizimdir. Türklerin de payı elbette vardır, ama günü gelince, yani çözüm olunca biz onların payını vereceğiz” diyor.
Türk tarafı ise “biz hakkımızı size yedirmeyiz, Türkiye bizim hamimiz olarak bunun bekçisidir, çözümden önce bu kaynaklara dokunursanız, Türkiye de bizim adımıza dokunur” demektedir.
Ekim ayı başında başlayan bu karşılıklı atışmalar, yeni yılda da devam ediyor.
Rum tarafı Ekim ayı başında 12.inci parselden sonra 9.uncu parselde de sondaj çalışmalarına başladı.
Buna karşılık Türkiye de bir Navtex yayınlayarak 30 Aralık’a kadar aynı yerlerde sismik araştırma yapacağını ve sismik araştırma gemisi Barbaros Hayrettin Paşa’yı 2 savaş gemisinin koruyacağını duyurdu.
Rum tarafı bunu tehdit olarak algıladı ve buna karşılık ağır, aksak devam eden görüşmeleri askıya aldığını duyurdu.
3o Aralık’ta Barbaros gemisi Mağusa limanına geri döndü. Bu arada Rum tarafının başlattığı sondaj çalışmasının da boş çıktığı ve sondajın durdurulduğu açıklanmıştı.
Başta BM olmak üzere ilgili taraflar bu gelişmelerin görüşmelerin yeniden başlaması için güzel bir olanak olduğunu anlattı. Ancak Rum tarafı 9.uncu parselde başka bir noktada yeni bir sondaj çalışmasını 6 Ocak’ta başlattı. Buna karşılık Türkiye de yeni bir Navtex yayınlayarak Mart sonuna kadar Barbaros gemisinin sismik araştırmalara devam edeceğini duyurdu.
Ne güzel. Herkes memnun. Zaten Anastasiadis bu gelişmelerden sonra “Barbaros gemisinin çekilmesi yetmez, Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini tanımadan görüşme masasına dönmem” diye açıklamıştı.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yalnızca kendilerine ait olduğunu düşünüyor. Daha doğrusu öyle inanıyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti iki toplumlu bir ortaklık devletidir. 1960 yılında kurulmuştur. Şu anda 54 yaşındadır. Ancak Kuruluş anlaşmaları ve Anayasa’ya uygun olarak yalnızca 3 yıl yaşadı. Tam 51 yıldır Anayasa “Zorunluluk Doktrini” gerekçesiyle askıya alınmıştır. Ve tam 51 yıldır bu şekilde Rumlar tarafından yönetilmektedir.
Yani iki toplumlu olarak kurulan Cumhuriyet 51 yıldır tek kanatlı uçmaya çalışıyor.
Tam 46 yıldır bu tek kanatlılığa son vererek yeniden iki kanatlı uçacak bir yapı kurulması için toplumlararası görüşmeler sürüyor.
Dile kolay yarım yüzyıl.
Ve bütün bunlar yokmuş gibi Anastasiadis “Türkiye egemenliğimizi tanımadan görüşme masasına dönmem” diyor.
Derviş beyin “dönmezsen dönme, dönersen görüşürüz, dönmezsen biz kendi yolumuzu yürürüz” diyor.
Adamın beş paralık da peyi var. Şimdi önünde seçim var. Çözüm zaten onu hiç ama hiç ilg ilgilendirmez.
Bu anlamda çözüme yardımcı olacağını ve çözüm sürecine ivme kazandıracağını düşündüğümüz doğalgaz kaynakları da “açgözlülük” ve “ben yaparım olur” yaklaşımlarıyla çözüme fren oluşturdu.
Halbuki şimdi bu gaz kimin kavgası yapacağımıza bu kaynak hazır olana kadar, yani 2020’ye kadar çözümü sağlayacak karşılıklı adımları atarak Kıbrıslılar olarak geleceği kazanabiliriz.
Daha ne bekliyoruz?