İddialara dayalı haber yapmak kuşkusuz mümkündür. Hatta çoğu durumda, gazeteci istese ve gayret gösterse bile karşı tarafın görüşünü alamayabilir. Bu gibi durumlarda gazeteciye yol gösterecek tek ilke, iddiaların doğru olduğuna okurları inandıracak sağlam bilgilere ve belgelere sahip olmaktır.
Geçen hafta üzerinde durmaya fırsat bulamadığım bir haber yayımlandı Yenidüzen’de. 17 Eylül tarihli ve “Çiçek Başkan (!)” başlıklı manşet haberde dile getirilen iddialara kanıt olarak bir fatura yayımlanmıştı. Haberi yapan muhabirler Ayşe Güler ve Didem Menteş, iddiaların odağındaki isme, eski Dışişleri Bakanı ve UBP’nin yeni Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün’e ulaşmaya çabalamışlar yazdıklarına göre: “Yenidüzen, iddianın odağındaki isim Hüseyin Özgürgün’e ulaşmaya çalıştı ancak Özgürgün’ün sekreteri ‘toplantıda olduğunu’ belirtti.”
Haberin dayandırıldığı kanıt zayıf olunca haberin arkasında durmak da zorlaşıyor doğal olarak. Bakanlığa gönderildiği iddia edilen çiçeklerin ödenmemiş faturalarında teslim alan kısmının boş olması daha baştan haberi zedelemiş. Muhabirler bunu da sormuşlar elbette. İddia sahibi Buket Şekerci, “Özgürgün’ün sekreteri beni arayarak, düğün ya da cenaze çelengi isterdi. Ben bunları yapardım, faturalar götürürdüm. O da faturaları alarak, bakanın emriyle alınmıştır yazardı” demiş. Ancak, sayfaya kanıt olarak konan faturada böyle bir ibare de yok. Ayrıca, imzasız olduğu sürece, bu tür bir ibare olsa da bir şey farketmezdi. Nitekim iddia sahibi Buket Şekerci, “bu yüzden olayı mahkemeye taşıyamadığını” da söylemiş.
Yenidüzen, Hüseyin Özgürgün’ün avukatı tarafından gönderilen tekzip metnini 19 Eylül tarihinde yayımladı. En azından karşı tarafın görüşü de kamuoyuyla paylaşılmış oldu.
Muhabirlerin, bu tür iddialara dayalı haber yaparken daha dikkatli olmaları, kılı kırk yarmaları, mahkemelerde kanıt olarak kabul edilmesi mümkün olmayan belgelere dayanmaktan kaçınmaları gerekir. Doğruluğu kuşkulu olan her haber, gazetenin güvenilirliğine bir çentik atar.
***
Gazetecilikte saydamlık ve bağımsızlık
Türkçe’ye “Gazeteciliğin Esasları” adıyla çevrilen önemli kitabın yazarlarından Tom Rosenstiel, poynter.org sitesinde yazdığı 16 Eylül tarihli son yazısında, etik gazeteciliğin dayanması gereken ilkeleri ele aldı.
20. yüzyılda geliştirilen gazetecilik etik ilkelerinin üç ana ilke etrafında toplandığını vurgulayan Rosenstiel, bunları şöyle sıralıyor: Gerçeği aramak ve mümkün olan en doğru biçimde aktarmak; bağımsız davranmak; zararı en aza indirmek.
İlk ilkenin 21. yüzyılda da en önemli gazetecilik ilkesi olmaya devam edeceğini savunan Rosenstiel, ikinci ilkenin sorunlu hale geldiğini belirtiyor. Kimin gazeteci olduğu sorusunun günümüz medya ortamında anlamsız hale geldiğini, büyük şirketlerden sivil toplum örgütlerine, görgü tanıklarından aktivistlere hemen herkesin gazetecilik ürünü sayılabilecek bilgileri paylaştığını dile getiriyor. Haksız da sayılmaz. Kıbrıs Türk gazetelerine bakarsanız, yayımlanan içeriğin ne kadarı profesyonel gazeteciler tarafından üretilmiştir, ne kadarı halkla ilişkiler birimlerinde kotarılmıştır, ne kadarı haber formatına bürünmüş reklamdır görürsünüz.
Tom Rosenstiel, Kelly McBride ile birlikte editörlüğünü yaptıkları “The New Ethics of Journalism: Principles for the 21st Century” (Gazeteciliğin Yeni Etiği: 21. Yüzyıl İçin İlkeler) başlıklı yeni kitaplarından da söz eder yazısında ve bağımsızlık ilkesi yerine “saydamlık” ilkesini önerirler.
Peki saydamlıktan ne anlaşılmalıdır? Yazarlar bu kavramı üç başlıkta açarlar. Saydamlığın ilk ölçüsü, gazetecinin, haberi nasıl yaptığını ve insanların yazılanlara neden inanması gerektiğini açıkça anlatmasıdır. Yani haberin dayandırıldığı kaynaklar kimlerdir, bu kaynaklar inandırıcı mıdır? Gizli kaynaklar kullanılmışsa neden kullanılmıştır, bu gerekçe haklı bir gerekçe midir? İkinci ölçü, gazetenin ve gazetecinin tavrının açıkça ortaya konmasıdır. İlkinden daha da önemli olan bu ölçüye göre, eğer bir gazete veya gazeteci bir olayı haber yaparken politik bir bakış açısından hareket ediyorsa, bunu dürüst bir biçimde okurlarına aktarmak zorundadır. Bağımsız gazetecilik kisvesi altında politik bir gündem takip etmek gazeteci dürüstlüğünü zedeler. Üçüncüsü, niyetin açık biçimde ortaya konmasıdır. Gazeteci, yaptığı haberi niye yaptığını, bu haberi yapmakla neyi amaçladığını saydam biçimde ortaya koyduğu ölçüde toplumun güvenini hak edecektir.
Peki gazeteci bağımsızlığı önemini yitiyor mu? Kanaatimce, bağımsızlık, sadece gerçeğin peşinde koşan haberciliğin değil, aynı zamanda saydamlığın da güvencesidir. Bağımsız olamayan gazete ve gazeteci saydam olmakta da zorlanır diye düşünüyorum.
Bütün bunları neden yazma gereği duydum. Sadece Tom Rosenstiel’in değerli bulduğum görüşlerini aktarmak için mi? Tabii ki hayır. Cumartesi günkü Yenidüzen’de Sinan Dirlik’in veda yazısını okuyunca böyle bir uyarı yazısı yazma gereği duydum. Sinan Dirlik, “Allah taksiratınızı affetsin” başlıklı yazısının sonuna iliştirdiği notta şu ifadeleri kullanmıştı: “Yenidüzen, sevgili Cenk’in sonsuz saygı duyduğum ‘gazeteci namusuna’ rağmen CTP tarafından kurulmuştur. Bu yazıyı yazmamış olmayı dilerdim. Ama yazmamak da benim namus anlayışıma sığmazdı. Kimseyi zor durumda bırakmak, hiçbir şeyi kırıp dökmek istemiyorum… Onun için ‘bana müsaade’ diyorum…” Sinan Dirlik o yazısında, Hala Sultan İlahiyat Koleji konusunda CTP’deki tutum değişikliğini eleştiriyordu.
Beni ilgilendiren elbette Yenidüzen’in tutumudur. Gazetecilik özünde muhalif ve eleştirel bir meslektir. Yenidüzen de, en azından benim okur temsilciliği yaptığım son bir yılda bu nitelemeye uygun davranmıştır. Gazete, sahip olduğu bu muhalif ve eleştirel gazetecilik tavrını sürdürebildiği ölçüde topluma karşı sorumluluğunu yerine getirecektir. Aksi, üzerine yapışıp kalan “parti gazetesi” imajını güçlendirmekten başka bir işe yaramaz. İzleyip göreceğiz.