20 Kasım 1991’de SHP’nin koalisyon ortağı olduğu 7. Demirel Hükümeti’nin kurulmasıyla birlikte Türkiye kaynaklı anti-demokratik uygulamalardan bunalan toplumumuz rahat bir nefes almıştı. Özker Hoca bu durumu şöyle açıklıyordu: “Türkiye’de esen demokrasi rüzgârları Kuzey Kıbrıs’ı da etkileyecektir” (21 Aralık 1991).
Nitekim Erdal İnönü’nün ziyareti sonrasında Kıbrıs’ta erken seçime gidilerek muhalefetin Meclis’te yer almadığı o karanlık dönem sonlandırılmış, CTP 3 yıllık aranın ardından Meclis’e hükümet ortağı olarak girmişti. Demokratik gelişimimiz açısından önemli aşamalar kaydedilmişti o dönemde. Türkiye hapşırdığında nezle olan Kıbrıslı Türkler, Türkiye iyileşirken bundan nasibini alıyordu karınca kararınca. Temel etken ise Kıbrıs’ta her daim demokrasi ilkesinden ödün vermeyen CTP’nin kararlı duruşuydu. Kıbrıs’a demokrasi ithal edilmedi. Demokrasiyi talep eden Kıbrıslı Türkler demokratikleşme sürecimizi olumsuz yönde etkileyen dış dinamiklerin değişime uğramasıyla birlikte içteki mücadelenin meyvelerini toplamaya başlamıştı.
CTP, 2000’li yıllarda hükümetin büyük ortağı da oldu. Birikimlerini etkin biçimde kullanarak demokrasimizi daha iyi bir noktaya taşımak için önemli girişimlerde bulundu. Sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına son verildi. Siyasi düşünceleri ve gazetede yayımlanan bir makalesi (Şişedeki Mektup) nedeniyle görevinden alınan Nilgün öğretmen görevine iade edildi. Öğretmenler aleyhine açılan bütün davalar geri çekildi.
CTP’nin 2009 Seçim Bildirgesi’nde demokratikleşmenin gereği olarak Anayasa değişikliği üzerinde durulsa da seçim sonrasında oluşan iktidar yapılanması eski zihniyeti hortlattı ve halkımız demokratik kazanımların kalıcılaştırılmasından çok mevcut koşullarda ekonomik olarak nasıl ayakta kalınabileceği endişesi ile hareket etmeye başladı. UBP iktidarı, iğneyle kazılan kuyuyu kürekle örterek demokrasimizi dış müdahalelere açık, kendi doğrularını düşünce zenginliği içerisinde tartışarak bulabilen bir noktadan çok gerilere götürdü. Bu süreçte Eroğlu-UBP ikilisi bilerek veya bilmeyerek zihinlerdeki entegrasyon sürecinde dev adımlar atılmasına hizmet etmiştir. Toplumumuz Türkiye iktidarını bile rahatsız edici boyutlara varan bir edilgenlik, sorunlarını sahiplenememe ve yaşanan her olguyu Türkiye ile bağdaştırma noktasına hapsolmuştur. Yürek burkan bir durumla karşı karşıyayız. Bu psiko-politik şartlanmışlıkla toplumumuz kendi kendini yok etmek üzeredir.
Acilen Anayasa değişikliği konusuna yoğunlaşmamız gerekir. Demokratikleşme ve sivilleşme konularındaki değişimlerin kalıcı olabilmesinin koşuludur bu. Kendi irademizle demokrasimize sahip çıkıp dış faktörlerden olumlu yönde etkilenecek bir mekanizma geliştirebilmeliyiz. Özker Hoca’nın tespit ettiği üzere bölgemizdeki demokrasi rüzgârlarından biz de etkilenmeli ancak orantısız güç kullanımı gibi kazaların tarafımıza uğramaması için de demokrasimizi güçlendirecek radikal adımları atabilmeliyiz. AB normlarına göre düzenlenecek yeni bir demokratik yapılanma gerçekten istememiz halinde yaşam bulabilir. CTP buna öncülük edebilir.
Son 35 yıllık demokrasi mücadelemizin yakın tanığı olarak Türkiye’de halkla polisi karşı karşıya getiren ve tüm dünya tarafından kınanan hadiseleri değerlendirirken burada kurulan ve gerek görüldüğünde Türkiye’deki sivilleşme karşıtı çabaların payandası olarak da kullanılabilen mekanizmanın varlığını göz önünde bulundurmamız gerektiği düşüncesindeyim. İyi niyetli eleştirilerimizin Türkiye’deki sivilleşme sürecini yıpratmak isteyenlerce kullanılmasını engellemenin yöntemi ise her durumda kendimizi gerçek manada özne hissetmemiz ve kendi demokratikleşme sürecimize dair düşünce üretimine yoğunlaşmamızdır. Doğruya doğru yanlışa yanlış demenin hiçbir mahsuru yoktur ancak sözü edilen temel noktayı göz ardı edip Kıbrıslı Türkleri, “Kim AK Parti’yi eleştiriyor, kim eleştirmiyor?” noktasına hapsedersek, o mekanizmadan ve tüm iyi niyetimize rağmen Türkiye’deki süreçlerde kullanılan pozisyonunda olmaktan kendimizi koruyamayız. Kimse göz ardı etmemelidir: Burada bu kez statükoyu kökünden kazıyacaksak, bunun odağında Türkiye’deki gelişmelere de paralel olarak Anayasa’daki Geçici 10. Madde’nin kaldırılması ve tam bir sivilleşme yer alacaktır.