Doğu Akdeniz’de Türkiye ve Yunanistan arasında gerilen ilişkiler ve Türkiye’nin taraf olduğu diğer sorunlar Rusya’nın tutumunun önemini artırmıştır.
Rusya’nın bu tür gerilimlerde takınacağı tutum belirleyici olmasa bile, ciddi etkilemelere yol açacağı için önemlidir.
Rusya, hem BM GK’nin daimi bir üyesi olarak hem de bölgedeki siyasi ilişkileri ve askeri varlığı nedeniyle doğrudan ve dolaylı yollarla bu gerilimi etkileme kapasitesine sahiptir.
Bu nedenlerden ötürü Batı (bunun içine en başta ABD, Fransa, Almanya, İsrail, Yunanistan ve bütünüyle AB’ni koymalıyız) Rusya’nın kendileri açısından olumsuz bir etkilemede bulunmaması yönünde önlem alırken, Türkiye, deyim yerindeyse, bir tür ‘Rus kartı’nı kullanmak istemektedir.
Türkiye, Batı ile olan ilişkilerinde Rusya’yı artık bir denge unsuru olarak görmektedir. Bu yaklaşım, Türkiye’nin geçmişte izlediği veya izlemeye çalıştığı çok-yönlü dış politika anlayışından farklı olarak, Rusya’yla stratejik ortaklıklar kurma şekline bürünmüştür. Türkiye’nin Rusya’yla stratejik ortaklık girişimi artık somut olarak izlenebilen bir niteliğe bürünmüştür.
S400 hava savunma sisteminin satın alınması, silah sanayiinde daha kapsamlı işbirliklerine girişileceğinin ilan edilmesi, Suriye krizinde Batı’ya herhangi bir rol vermeyecek şekilde bir Rus-Türk-İran mekanizmasının oluşturulmaya çalışılması ve nükleer enerji alanında yapılan işbirliği ve benzeri konular Türkiye’nin çeşitli güvenlik ve dış politika yönelimlerinde Rusya boyutunun derinleşmekte olduğunu göstermektedir.
Öte yandan her ne kadar da aralarında bazı söylem, yöntem ve diplomatik tavır farklılıkları olsa da ABD, Fransa ve Almanya gibi Batılı devletlerin Türkiye’nin bölge içinde ‘kabul edilemez’ gördükleri askeri eylemlerine karşı bir blok şeklinde tepki vermeye hazırlandıkları açıktır.
Bu nedenle Rusya’nın, Türkiye’ye karşı oluşmuş görünen bu bölgesel bloklaşmaya müdahale etmeyi deneyebileceği elbette söylenebilir.
Rusya’nın bu çabası Kıbrıs sorunu açısından da önemli sonuçlar doğurabilecek niteliktedir.
Bölgede daha aktif bir rol üstlenmeyi denemeye çok arzulu olduğu anlaşılan Rusya’nın, Doğu Akdeniz’de yaşanan kriz bağlamında izleyebileceği başlıca iki yol vardır:
Bunların birincisi, tarihsel ve kültürel olarak yakın durduğu Yunanistan’ı terketmeyi öngörmeyen ama Türkiye’yi de incitmeyecek bir yaklaşım izleyerek durumu idare etmektir. Her ne kadar da bölgedeki askeri varlığını Suriye üzerinden sağlama almış görünse de, Rusya, bu bölgede, şimdilik sadece Esad rejimini ayakta tutmaya yetecek derecede bir etkinlik alanına sahip görünmektedir. Bu nedenle, hem Türkiye hem de Yunanistan’ı idare etmeyi öngören bir yaklaşım, Rusya’nın hem bölgedeki varlığının meşrulaştırılması hem de diplomatik etkisinin sürdürülmesi açısından daha anlamlı görünmektedir. Ayrıca, her ne kadar da Rusya’yı stratejik bir ortak olarak görmek istese de, Türkiye’nin henüz NATO üyeliğini sonlandırmaya dönük somut bir adım atmaması da Rusya’yı her tarafı idare etmeyi öngören bir yaklaşıma yönlendirmektedir.
Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki gerilimler çerçevesinde izleyebileceği ikinci yol ise, ABD’nin bölgede oluşan yeni ittifaklar aracılığıyla etkinliğini artırmasına bir tepki olarak, Türkiye’nin yanında, zımnen veya açıkça yer alması ve bu yolla Türkiye-Batı karşıtlaşmasını derinleştirerek mümkünse NATO’nun güney kanadını çökertmesidir.
Aslında Rusya, geçmişte böyle bir davranış içinde yer alabileceği yönünde düşük tonda bazı mesajlar vermişti. Örneğin, Rusya Dışişleri Bakanlığı Aralık 2018’de, ABD’nin Kıbrıs’taki askeri varlığını artırma çabası içinde olduğunu ifade ederek, Kıbrıs’ın istikrarsızlığa sürüklenebileceği yolunda KıbrıslıRum liderliğine ve Batı’ya mesaj vermekten çekinmemişti.
Rusya’nın bu tutumu, Türkiye’ye bir ‘Rus kartı’nı oynama olanağı verdiği şeklinde yorumlanabilir.
Ama Rus Dışişleri bakanı’nın son Kıbrıs ziyaretinde KıbrıslıRum yetkililerle görüşmesi sonunda yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin şimdilik bu ‘Rus kartı’nı kullanmaktan mahrum bırakıldığını göstermektedir.
Bilindiği gibi, Rus dışişleri bakanı S. Lavrov’un ani Kıbrıs ziyareti, Kıbrıs üzerinde uygulanan Amerikan silah ambargosunun kısmen ve bir yıllığına kaldırıldığının ABD tarafından ilan edilmesinin hemen ardından gerçekleşmişti.
Elbette Rusya, bu ‘ambargo kaldırma’ kararının askeri bakımdan bölgedeki dengeyi etkilemeyeceğini çok iyi bilmekteydi. Ama, ambargonun askıya alınmasının bir şartı olarak ABD’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nden bir beklentisi vardı. O da Kıbrıs’ın, Akdeniz’deki Rus donanmasına sağladığı bazı liman kolaylıklarına artık son verilmesiydi. Bu beklenti üzerinde ABD’nin ne kadar ısrarlı olacağı henüz belli olmamasına rağmen, Rusya açısından tatsız bir durum ortaya çıkmıştır. Rusya’yı endişelendiren konu, ABD’nin, Rusya’yı ve Rusya’nın bölgedeki askeri varlığını da etkilemesi kaçınılmaz olan, Kıbrıs’a dönük planlarıydı.
KıbrıslıRum liderliği bu planlara nasıl bir tepki vermektedi?
KıbrıslıRum liderliği Rus donanmasına sağlanan kolaylıkların devam edeceğini açıklayarak bir ölçüde Rusya’yı rahatlatmış ve Türkiye’nin olası bir ‘Rus kartı’ hamlesini şimdilik engellemiş görünüyor.
Türkiye de zaten mevcut koşullarda, çok arzu etse bile, Doğu Akdeniz’de ‘Rus Kartı’nı oynamanın pek de kolay olmadığını değerlendirdiği için Yunanistan’la yaşanan krizde NATO’nun ya da AB’nin arabuluculuk yapması dışında başka bir alternatifin kalmadığını anlamıştır.
Yunanistan’ın masaya oturmak için birtakım şartlar ileri sürmesine rağmen,Türkiye’nin konunun NATO çerçevesinde ele alınmasında gösterdiği ısrar Rus Kart’nın önemini azaltmaktadır.