Doğu Akdeniz’de Sondaj, Ayasofya’da Namaz, Paris’le Son Tango, Maraş’ta Piknik… Ankara’da?

Kutlay Erk

TC Cumhurbaşkanı Erdoğan uzun zamandan beri uluslararası ilişkilerde oyun kurucu siyaseti gütmektedir. Özellikle Türkiye’nin enerji vizyonuna ulaşmasına engel olmak isteyen kıyıdaş ülkelerlerin ve onların gerisindeki emperyal petrol şirketlerinin ait olduğu devletlerin Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon projelerinde Türkiye’yi yalnızlaştırma stratejisine karşın Türkiye’nin sondaj gemileri alıp filo oluşturması, Erdoğan’ın oyun kurucu olma siyasetinin sonucudur.

Ne Türkiye ne de kıyıdaş ülkeler ve destekçileri, Doğu Akdeniz’de suları ısıtıp kaynatmalarına ve dolayısıyla inişli-çıkışlı ilerleyen sismik ve sondaj çalışmalarına rağmen, henüz bir barışçıl sonuca varamadılar; nimetlerinden henüz yararlanamıyorlar. Taraflar barışık süreç izlemezse, kim ne zaman ne kadar yararlanacak belli değil… Yani, şu ana kadar sıfıra-sıfır, elde var sıfır… Oyun kurucunun oyunu henüz başka oyunları bozamadı; tüm tarafları şimdilik sıfır noktasında kilitlemekten başka…

Her ne kadar da İstanbul’da Ayasofya Kilisesi’nin cami olarak ibadete açılması Türkiye’nin iç işleri olarak görülse de, kilisenin Hristiyan dünyasındaki ruhani ve tarihi değeri konuyu uluslararası siyaset kapsamına sokmuştur. Ayasofya Kilisesi İstanbul’un Osmanllar tarafından fethinin sembolü olmuştur; Fatih Sultan Mehmet bu kiliseye girince Konstantinopoli’nin işgalini tamamlamış, ardından da kiliseyi camiye çevirmiştir. Gel zaman – git zaman, özellikle 19. Yüzyıl’da Osmanlı İmparatorluğu’nu yönetenler, yani, Mustafa Kemal’in deyişi ile “Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler… şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler”oldu… Oyun kurucu Mustafa Kemal emperyalist müstevlilere karşı tarihin ilk kurtuluş savaşını verip de Türkiye Cumhuriyeti’ni (TC) kuruduktan sonra Ayasofya’yı 1934 yılında dünya tarihi kültürel mirası ve dünya Ortodoks Hristiyanlığının da dini mirası olarak müzeye dönüştürmştür. Savaşta yendiği emperyalistlerin halklarının dinine saygı göstererek, halklarla barışık bir siyasetin oyun kurucusu olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun “dahilinde iktidara sahip olanlar”ın ve özellikle payitaht Abdülhamit’in muhibbi olanlar da kısa süre önce Mustafa Kemal’in verdiği statüyü iptal edip Ayasofya’yı Müslüman cemaatlerin ibadetine açtılar. Uluslararası siyaset kınadı ama “Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar” oyun kurucu olma stratejisi için Ayasofya’yı seçmişti artık… Ayasofya’da alayla-valayla, dünyaya reklamlarla namazlar kılındı, bir oyun kurucu senaryosu oynandı… Ne kazanıldı ve ne değişti bu oyunda?! Dünya tarihi kültür mirası ve başka bir dinin TC’ye emaneti olan ruhani mirası Türkiye turizm envanterinden eksiltilmiş olmaktan başka?!

Ve Fransa’yı yönetenler İslamofobi ile kendi Müslüman vatandaşlarına aşağılama ve baskı yapıyormuş diye TC’de “iktidara sahip olanlar” Fransa’da “iktidara sahip olanlar”a karşı demeç saldırısına girişti, yetmedi Fransız ürünlerinin boykotunu başlattı… Sorunlar yaşayan Türkiye ekonomisinin dış ticaret fazlalığı olan tek ülke Fransa; Fransa’nın da Türk ürünlerini boykotu karşısında, seyreyleyin TC ekonomisinin dibe gidişatını… Paris’le bu tango kime ne kazandırdı, neyi ispatladı?! Oyun kurucunun stratejisi, başkalarının dinine saygısızlık eden “Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar”a karşı önder olmak ise, Ayasofya’da namaz neyin nesi idi?!

Sıra geldi Kıbrıs’ta Maraş’ta piknik yapmaya… Kapalı Maraş… Kıbrıs sorununun çözüm görüşmelerinde Kıbrıs Türk tarafı için değerli bir pazarlık unsuru… BM kararları ile mevcut koşullarda statüsü belirlenmiş, statüsünü değiştirmenin tanımı da yapılmış… Olsun… Oyun kurucu yeni bir oyun kuracak ve başka oyunları bozacak ve başka oyuncuları hizaya dizecek… Ve bunun için KKTC’nin kuruluş törenlerine katılıp, Maraş’ta da piknik yapacak… Amiyane tabirler, laga-lugaya gerek yok, iş yapmak daha iyi olur… Maraş, görüşme süreçleri olduğunda önemli bir pazarlık unsurudur ama görüşme süreci uzun vadeli askıda kalacaksa da uluslararası hukuku kırıp dökmeden, BM kararlarını hiçe saymadan da Kıbrıslı Türklerin yönetimi altında açmak mümkün… CTP Başkanı Erhurman bunu anlatıyor, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kuruluş hikayesini de başarı hikayesi örneği olarak gösteriyor. İşadamları Derneği (İŞAD) uzun süreli araştırma ve çalışma yaptıktan sonra 2005 yılında Maraş’ın uluslararası hukuka ve BM kararlarına saygılı kalarak Kıbrıs Türk yönetiminde açılabilmesinin yöntemini ve eylem planını bir proje olarak yapmış, siyasetle paylaşmıştı… Bugün hala daha bu proje uygulama için yararlanılabilecek durumdır. Ve Kıbrıs sorunu görüşme sürecinin askıda kalacağı anlaşılan bu dönemde iş yapmak isteyen oyun kurucular Maraş’ta piknik değil, Maraş’ı Kıbrıs Türk yönetiminde açıp Kıbrıslı Rumların geri dönüş hakkını kullanabilmesinin işini yapsınlar… Piknik kime ne kazandırır, neyi nereye vardırır ki?! Amaç iş yapmaksa, yolu da vardır…

Evet, Doğu Akdeniz’de sondaj, Ayasofya’da namaz, Paris’le tango, Maraş’ta piknik derken, yol Ankara’ya çıktı… Kısa ve kestirmeden, TL’nin önemli oranda değer kaybı ekonominin hızla çöküşte olduğunun göstergesidir; Ankara’da deniz yok ama battı balık yan gider. Oyun kurucu seyreder, henüz oyun kurar mı, ne der – ne eyler bilinmez; oyunun sonu nereye varır, o da bilinmez… Bir bilinmez de Kıbrıslı Türklerin talihinin “makus”luk boyutu…

Umut?! O işte en son ölürmüş… Kim önlermiş onun ölümünü?! Halkın ‘o yarısı, %48’i yani” ve onlar bir çatıda toplanıp, yirmi yıl önce olduğu gibi sokağa dökülürse… Bunun oyun kurucusu uzun süre münhal olmasa bari…