Bölgemizdeki enerji oyununun hareketlenmesiyle birlikte istikrarın önemi de yeniden tartışılır oldu. Enerji kaynaklarının varlığı ve ciddi yatırım gerektiren boru hattı projeleri gündemde iken bizim de büyük güçlerin çıkarlarını, güvenlik tehditlerini ve farklı ülkelerdeki gelişmeleri yakından izlememiz ve toplumsal çıkarlarımız doğrultusunda siyasi irade sergilememiz şart görünüyor.
ABD bölgede istikrarı ve İsrail’in enerji güvenliğini önemsiyor. Rusya’nın etkisini dengelemek istiyor. Enerji konusunda bölge ülkelerinin işbirliğini artırmasını güvenlik risklerini azaltabilecek etkili bir yöntem olarak algılıyor.
Rusya Akdeniz’deki enerji piyasasını uhdesinde tutmak istiyor. Avrupa pazarının doğal gaz ihtiyacının yüzde 34’ünü sağlıyor ve pazardaki en büyük oyuncu konumunda. Gelirlerinin büyük bir kısmı enerji ihracatından elde ettiği vergilerden oluşuyor.
Çin’in 2040’ta ABD’nin iki katı enerji tüketeceği öngörülüyor. Dünyadaki ispatlanmış petrol rezervlerinin yüzde 60’ının ve doğal gaz rezervlerinin yüzde 40’ının bulunduğu Orta Doğu’yu göz ardı edebilecek konumda değil. Enerjiye aç bir ülke olarak bölgemizdeki istikrarı ve güvenliği önemsiyor.
AB’nin çıkarı da bölgedeki güvenliği ve istikrarı artırma politikasının başarısından geçiyor. AB, enerji ithal ettiği kaynakları artırmayı ve belli kaynaklara bağımlılığını azaltmayı, yenilebilir enerji kullanımını yaygınlaştırmayı ve yerli enerji kaynaklarını geliştirmeyi öngörerek enerji güvenliğini artırmayı hedefliyor.
Bölgemizde güvenliği tehdit eden unsurların başında terör veya doğal afetlerden de önce siyasi istikrarsızlık geliyor. Bölgedeki enerji kaynaklarına erişimi engelleyebilecek veyahut fiyatlarda ciddi artışlara sebep olabilecek siyasi istikrarsızlıklar en önemli tehdit unsurları olarak kabul ediliyor.
Türkiye’nin enerji kullanımı 2020’ye kadar yüzde 40 artacak. Rusya ve İran’a bağımlılığını azaltmak istiyor. Avrupa için enerji köprüsü olmayı ve bu arada da kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmeyi öngörüyor. Kürt sorununa rağmen Bağdat ve Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Hükümeti ile ilişkilerini geliştiriyor, Kıbrıs’ta barışçıl tavır takınıyor.
İsrail uzun yıllar enerji ithal eden bir ülke iken 2013 itibarıyla kendi kaynakları ile yerel ihtiyacını karşılayabilecek konuma erişmiş bulunuyor. 2017’den itibaren Leviathan’dan enerji ihraç etmeye başlayacak. Hedefi doğal gaz kaynaklarının yüzde 40’ını bölgeye ve komşu ülkelere ihraç etmek…
Kıbrıs bir yandan kendi enerji potansiyeli diğer yandan İsrail gazının Türkiye’ye taşınması ihtimali nedeniyle enerji oyununda ciddi bir potansiyel role sahip oluyor. İsrail-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı ya Kıbrıs’tan ya da Lübnan ve Suriye’den geçecek. Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölgesi’nden geçmesi çok daha güvenilir ve akla yatkın görünmekle birlikte bunun için Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulması gerekmekte. Kıbrıs’ın enerji oyunundaki rolü 2014-2015 döneminde netleşebilecek. Müzakerelerin başlamış olması önemli ancak henüz somut ilerleme kaydedilebilmiş değil.
Bölgede Yunanistan, Mısır, Cezayir, Ürdün, Libya ve Lübnan da çeşitli siyasi ve ekonomik çalkantılar yaşadılar son dönemde. Enerji ithalatı ve ihracatı onlar için de hayati meseleler. Koşulları farklılıklar arz etse de bölgedeki tüm ülkeler kaynaklarını çeşitlendirmenin ve piyasalarını genişletmenin derdine düşmüş durumda. Son zamanlarda tespit edilen kaynakların neredeyse tamamının doğal gaz olması ve doğal gaz ticaretinin ciddi altyapı yatırımları gerektirmesi ise ülkeler arasında uzun erimli işbirliklerini zorunlu kılıyor.
Bizim de siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik yönden varlığımızı sürdürebilmemiz için güçlü bir ekonomiye, istikrara, hukuka ve demokrasiye ihtiyacımız var. Burnumuzun dibinde enerji nedeniyle ciddi bir hareketlilik yaşanıyor. Bunu bir fırsata dönüştürebilecek miyiz? Kıbrıs sorununun çözümünün sadece bize bağlı olmadığını bilsek dahi bu dönemde olumsuzlukları ballandırarak anlatmayı marifet gören Sayın Eroğlu ve dar ekibinin toplumsal beklentilerimizi karşılayamıyor olduğunu tespit ederek işe koyulmalıyız.