Doğuştan biçilen şeyler…

Tayfun Çağra

 

İlkokula başlarken Aralık doğumlu yazılmışım… Aralığın son günlerinde doğduğum söylenmiş 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin son günlerinde… Şubat doğumlu olduğum yazılsa bir yıl kayıp olacağını düşünmüş annem-babam ve okula bir yaş küçük başlamış, bazı arkadaşlardan 2 ay, bazılarından 12 ay küçük olarak okumuşum okul yıllarını…

Bu yüzden de kapılar açıldıktan sonra güneyden kimlik çıkarmaya gittiğimde 63 Şubat olarak aradığım doğum günümü bulamamış ve Kuran’a el basarak ‘vallahi’ derken gerçek doğum günümü yeniden onaylatmıştım.

İlginçtir; sözünüze güvenin teminatı olarak kimliğinizde yazan dine uygun olarak Kuran’a veya İncil’e el basarak yemin etmek devletin aldığı güvence oluyor.

Ancak bu cümleyi yazarken aklıma geldi, baktım ne KKTC kimliğinde, ne de Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğinde ‘din’ diye bir belirti yok.

Kaldı ki ben doğum günümü ispatlamaya çalışırken herhangi bir din bile belirtmemişken neden bana Kuran’a el bastırdılar… Türk olan, Kıbrıslıtürk olan Müslüman, Kıbrıslırum, Yunan olan veya İngiliz olan bir kişi Hıristiyan olmak durumunda mıdır?

***

Genel algı böyle… Sorma gereği bile duyulmuyor… Milliyetinin durumuna göre din de biçiliyor insana…

Şuna gelmek istiyorum; Bu günlerde ne yazık ki sıralı veya sırasız canlar gidiyor… Cenaze namazları kılınıyor sonra da toprağa veriliyor… Başsağlığı, sabır dilekleri arkada kalanlara… Gidene rahmet dilekleri… Veya Hıristiyanlıkta ne deniyorsa, nasıl defnediliyorsa… Orada da soran yok. Sağlığında veya sağlığı bozulduğunda, gitmeyi beklerken… “Nasıl defnedilmek istersin” diye sorulma gereği duyulmuyor…

Prosedürdür; İslamiyette böyle, Hıristiyanlıkta şöyle veya diğer dinlerde şu şekilde diye toprağa veriliyor insanlar…

Farklı bir ‘gidiş’ düşünenler bile bu düşüncelerini dillendiremiyorlar çünkü kendi nasıl olsa gitmiş olacak ama arkada kalanlar soruların muhatabı olacaklar… O yüzden bu dünyadan giderken bile hiç olmazsa bir kez de olsa kendi isteklerini kalanlar için hayata geçiremiyorlar veya kendi için de alıp götüremiyorlar…

***

Nereden çıktı şimdi bu düşünceler diye sorabilirsiniz elbette…. Belki de bu son günlerde aile, yakınlar, arkadaşlar çevresinden fazlaca sayıda kayıplar yaşandığındandır… Bu durum böyle şeyleri de düşündürüyor elde olmadan… Doğumdan başlayan ve ölüme kadar size biçilen kendi dışınızda bazı roller, biçimler, yaşam ve ölüm tarzları…

***

“Memnun değil misin yani içinde olduğun durumdan” gibi bir soru akla gelebilir… Benim için çok farketmiyor aslında, hatta hiç. İlle de bir dine bağlı olmak da çok umurumda değil. Önemli olan iyi bir insan olmak. O iyi insanı ‘iyi’ yapan ne şu din ne de öbür din bana göre… Hatta bazı kalıplardan uzak yaşamak o iyiliği çok daha kolay biçimlendirecektir diye düşünüyorum.

 

-----------

Papağan kadar olamamak!..

Bir papağanın işkence çekerek ölmesi özellikle magazin programlarının gündemi oldu. Hatta haber kanallarının ve ana haberlerin de gündemiydi papağanın ölümü Türkiye tv kanallarında… Popüler olmaktan aklını kaybetmiş bir zat, bir kez daha “nasıl gündemde kalırım” diye papağanının boynunu sıkarken sosya medyada paylaşıyor görüntüyü… Papağan çığlıklar atıyor, o aklını yitirmiş tip de bundan zevk alıyor gibi… İhbar edilen, polis tarafından tutuklanan ve daha sonra akıl hastanesine gönderilen tipin papağanı da tedavi görürken kurtarılamıyor… Türkiye magazin çevreleri, hatta ciddi sayılan kişileri de papağana karşı işkenceye karşı adeta bayrak açtılar. İyi, güzel tabii, sadece papağana değil, bütün hayvanların çektiklerine karşı tepki gösterilsin de bugünler Türkiye’de sadece hayvanlar işkence görmüyor ki!.. İnsanlar ne olacak? Sebepsiz yere hayatlarını cezaevinde geçirenler, konuşturulmayanlar, konuşanların işsiz kaldıkları, sürgün yedikleri, ülkeden kaçtıkları, bütün medyanın tek tip olduğu bir ülkede işkence sadece papağana yapılmıyor ne yazık ki! O papağana yapılana karşı gösterilen tepkiden birazcığının diğer şeylere de gösterilmesi olasığı var mıdır acaba!

 

///////////////

 

Para-milliyetçilik ikilemi

 

Daha önce de yazdığımı hatırlıyorum ama bir kez daha yazmakta yarar var; Kermiya kontrol noktasında uzayan araba kuyrukları devam ediyor… Bu kuyruklar TL’nin erimesinden sonra başladı, artarak devam ediyor. Bu durumu kuyruğa girerseniz görürsünüz çünkü her on arabadan neredeyse dokuzu güney plakalı arabalar… Yani daha önce (genelleme yapmadan) Kıbrıs’ın kuzeyine geçmemelerine gösterilen gerekçeler çok da doğru değilmiş demek ki!..

 

-----------------

“KKTC Türkiye’nin en iyileri”!

Türkiye’de ‘KKTC Türkiye’nin en iyi ödülleri’ gibi tuhaf bir isim altında bazı ödüller verilmiş. Buradan da ödül almaları için gidenler olmuş… Orada karşılaştıkları muamele zaten bu ismin tuhaflığını ispatlar nitelikte idi… Ödüllere de, oradaki muameleye de ama ödül aldıkları söylenen buradan dostların o duruma gösterdikleri tepkilere ve gerekçelerine de başka söyleyecek şeyler de var ama belki başka sefere…

 

-------------

 

Bir insanın görünüşte birtakım şeyleri özgürce seçtiğini sandığı şeyler, aslında yaşantısındaki deneyimleri tarafından zorunlu kılındığını anlamadan yaptığı seçimlerdir.

Voltaire