DÖKÜM SAÇIM BİR YERDE!
Bir arkadaşım aradı, panikle...
Lefkoşa’da bir apartman dairesinde yaşıyor, yalnız.
“Hemen yanımdaki dairenin kapısı bir haftadır açık duruyor, kırılmış gibi. Yerlerde kıyafetler döküm saçım, laptop açık, ev darmadağın.”
Sanki eve birileri girmiş, dağıtmış gibi.
“Kimseler yok mu” diyorum.
“Korktum” diyor, “Eve girmedim ancak zili çaldım. Kimse yanıt vermedi.”
“Koku var mı” diyorum.
Aklıma, birilerini öldürmüşlerse falan geliyor, gazetecilik travmaları.
“Yok” diyor arkadaşım, “kokmuyor...”
Adli Şube Polis Müdürü’nü arıyorum, anlatıyorum.
“Birisini göndereyim, baksın” diyor.
Polis, tabancasını çekiyor, evin içerisine dalıyor.
Kimseler yok.
Evde insan yok.
Birisi “telaşla kaçmış” gibi.
Polis notlar alıyor, ayrılıyor.
* * *
“Geldiler” diyor arkadaşım, birkaç hafta sonra...
“Kim?”
“Öğrenciler!”
“Ne olmuş peki?”
“Hiç, anahtarı kaybetmişler, kapıyı kırıp girmişler, öyle de bırakmışlar. Sonra tatile gitmişler... Halen öyle yaşıyorlar.”
“Peki o döküm saçım haller...”
“Öğrenci evi işte. Polis tahmin etmişti.”
* * *
Apartman yasası var mı bizde?
Şimdi, her yere deli gibi apartmanlar yapılıyor, kiralanıyor.
Daireler kiraya veriliyor da apartmanın sahibi yok.
Çoğu apartman “korku filmi” gibi.
Lağımlar taşıyor, depolar deliniyor, kapılar kırılıyor.
Ama her “daire”de kiracı var, parası var, apartmanın bütün olarak sahibi yok.
- “Denetleyen” mi dediniz?
Nerede yaşadığımızı unutuyoruz bazen.
Kapısı kırık bir yer...
Döküm saçım!
Senfoni'nin "yurt dışı"ndan oyuncuları
Çok zor bir konu!
Müzik evrensel ve meseleye “etnik kimlik” ya da “yurttaşlık” temelli bakmamak gerekiyor.
Bilincim bunu söylüyor.
Ama duygular araya girince zorlanıyorum.
“Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası” yeni dönemin iyi projelerinden biri. Kültür Dairesi’nin “atıl” bir “Senfoni”si varken üstelik...
“Müzakereler” sonuçsuz bir ezber üzerinden ilerliyor ve yeterince liderlik, cesaret, yüzleşme göremiyoruz.
Suçlama oyunlarının yarattığı hayal kırıklığı üzerinden, “Senfoni” gibi projelerle teselli buluyoruz.
Senfoni için sınav yapıldı, 32 başvuru vardı, tümü TC yurttaşı 5 kişi istihdam edildi.
Kıbrıs’ta dahi yaşamıyorlar, sanırım.
Sıkıntımız şu! Kıbrıs’ın kuzeyine sıkışmış insanlar, tutunacak bir dal arıyor. Gelecek kaygısı çok fazla. Ve Kıbrıslı Türklerin önünde, onlarca alternatif yok.
Evet, rekabete çok fazla hazır değiliz henüz...
Şöyle bir isyan var. “Eğer Kıbrıs’taki bir orkestra için dahi istihdam edilmeyeceksek... Ve 80 milyonluk coğrafyadan insanlar gelecek, işimizi de alacaksa, biz ne yapacağız?”
Haklı haksız bir yana. Bu isyan var. Üstelik, eğitimlerini de ada dışında yapmışlar, mezun olmuşlar.
Bence şöyle bir “formül” üretilebilirdi.
Senfoni’ye yapılacak istihdamların en azından yarısına “yurttaş olmak” koşulu getirilirdi.
Böylece hem yurt dışından gelen yetenekler, kim olursa olsun kuruma hizmet verirdi, hem de Kıbrıs’ın değerleri dışarıda kalmazdı.
Umarım, yeniden düşünülür üzerinde...
Taştan usandık
Şimdi “sen de çok mızmız oldun” diyeceksiniz.
Daha önce “Çin Malı” vazolar, saksılar konmuştu yolun ortasına, yine eleştirmiştim.
Lefkoşa’nın ana caddesine, orta yere, bu kez “taş” döşüyorlar.
Refüjler “taş yığını”na dönüştü!
En fazla kullanılan yol bu, Mağusa’dan Lefkoşa’ya Girne’ye...
Taştan, betondan bıktık.
Toprağı özlüyoruz.
Ve bu toprakta yeşerecek çiçeği...
Toprağı ortadan kaldırarak taş döşemenin alemi nedir peki?
Umarım, beni yanıltacak farklı ve yaratıcı bir çevre düzenlemesi olur.
Şaşırır, utanırım... Umarım!
Bizi ne kurtarır?
Işık Kitap Fuarı’nda yine çok doğru bir ‘ONUR ÖDÜLÜ’...
Sinemada fark yaratan bir Kıbrıslı değer, güzel bir insan Derviş Zaim...
Işık’lı gecelerde sohbetine katıldım.
Derviş Zaim sinemasıyla gururlandık yeniden...
“Rüya” filminde farklı bir denemesi vardı.
Yedi Uyuyanlar Menkıbesi'nden esinlenerek filmini çekmişti.
Ama filmin asıl odağı “konut” üzerine yaşanan kirli ranttı...
Derviş hocamıza Girne’yi sordum, “Gördüğünüz zaman ne hissediyorsunuz” diye.
“Geleceğin hayaletlerini çağırıyoruz” dedi Derviş Zaim, “Utanıyorum...”
“Gelecek nesiller bizi hiç affetmeyecek” diye de ekledi.
Ve düşünmemiz gereken şu sözle nokta koydu: “Bizi ancak büyük bir utanç kurtaracak...”
Yaşanmaz!
O güzelim evleri sattılar, dört beş daire aldılar karşılığında... O bahçesinde limon ağaçlı, incirli, yeni dünyalı evleri... Çatısında kiremit, çevresinde çit evleri... Ve “birer daire bize, bir de kira geliri” falan... Nasıl da bir keyif olacaktı ! Şimdi hep bir ağızdan bağırıyor ahali: “Bu Girne’de yaşanmaz.” Yaşanmaz ya! “Sahip olduğun asıl zenginliğin” farkına varmazsan eğer... Bu hırsla yaşanmaz elbette.
NOTCUKLAR
‘Kaçış şeridi’ de törenle açılmışken, kaçsalar gitseler ne iyi olurdu..
:::
Bu kadar çok ‘boktan’ espri zaman oldu anımsamıyorum.
:::
Plakasında ‘CY’ özentisi duyanlar cezayı yemiş!
BEDELİNİ ödemeden, nerede öyle bolluk...
Nasıl da alışmışız “ganimete...”