Tam bir futbol terimi olsa da aslında hayatımızın gel-gitlerini çok güzel anlatıyor.
Plansızlığı ve yüzeyselliği, sıradanlığı ve ilkelliği simgeleyen harika bir deyim bence.
Çünkü karambol ya da kaos içerisinde, tümüyle rastlantıya bırakılmış bir “başarı” hedefliyor.
***
“Doldur Boşalt”ın futbol sahasındaki karşılığı şu anlamlara gelir:
Oyuncular yardımlaşmaz.
Ortak mücadele etmez ve aslında ortada bir “takım ruhu” ya da “takım dayanışması” yoktur.
Bireycilik ve bencillik öne çıkmıştır.
Bir taktik belirlenmemiş, bir strateji çizilmemiş, akıl yani us devreye girmemiştir.
Dünyaya gözler kapatılarak, evrensel anlayışlar ya da yenilikçi akımlar unutulmuştur.
Biri kendi alanında topu alır, tüm takım oyuncuları ileriye koşarak rakip kale önünde toplanır ve top havaya doğru şişirilir.
Sürekli ve rastgele, yüksekten rakip alana gönderilen top, o kalabalık ve kaos arasında çoğu zaman yeniden geri döner.
Oyuncular birbiriyle çarpışır, tokuşur, bakışır ama sonuç almaz!
Yine de beklenti, top nasılsa birine çarpacak, eğrisi doğrusu denkleşecek, bir vesile gol olacaktır.
***
“Kazanmak” adına hiçbir stratejisi olmayan takımlar bu sistemi uygularken, çoğu zaman kendi yeteneklerine de ihanet ederler.
Çünkü bilgiyle, beceriyle, derinlikle ilgilenmezler.
“Yürü aslanım kim tutar seni” tadında duyguları hareketlendirmek üzerinden köpürtülen hayatın sonuç vermesi çok daha ihtimal dahilinde görülür.
Akıl yoksa slogan vardır, plan yoksa dolduruş, bilinç yoksa efkâr!
***
Yıllar önce Nasrettin Hoca’nın göle maya çalarak “ya tutarsa” diye özetlediği mesele aslında tam da budur!
***
Nereden aklıma geldi derseniz?
Doğan - Ocak maçına gittim.
Yeryüzünün tek “mülteci derbisi” sanırım!
Harika bir kalabalık vardı ve bu kadar çok Kıbrıslıyı bir arada görmenin hazzı yüzlere yansıyordu.
“Bir stada sığacağız hepimiz, çok yakında” dedi bir dostum...
Bu söz belki bir gerçeği değil ama toplumdaki psikolojiyi anlatıyordu.
***
Tam bir doldur boşalt maçıydı.
O güzel atmosfere, yakışmadı.
Bu bana aynı zamanda hayatımızı anlatıyordu.
Siyaseti, toplumsal öfkeyi ve yurt/suz, parıltısız, ışıksız yarını yansıtıyordu.
Hemen her alanda derinliğin giderek kaybolduğu, amaçsız kalabalıkların çoğaldığı, takım ruhunun ve dayanışmanın yitirildiği, plansızlığın kurumsallaştığı çürümüşlüğümüz dile geliyordu.
***
Düşündüm de...
Bir başkasıymış gibi hayatı yaşayanların doldurup boşalttığı bu sahnede “karambol” içinde umut arıyoruz.
Doluyu ya da boşu ayırmadan...
Stratejimiz, hedefimiz, bilincimiz olmadan koşarken, takım dayanışmasını çoktan unutarak...
Birileri “çözüm”ü olabildiğince havaya vuruyor ve binlerce insan, gözlerimizi yumarak ha bire sıçrıyoruz.
Çarpışa çarpışa kazanacağız (!)