Kendime eve kapatmak istediğim bir gün bu… Depresif olduğumdan ya da yaşama sevincimi yitirdiğimden filan değil. Şehrin çeşitli köşelerinde etkinlikler, buluşup dağa, denize gitmek isteyen arkadaşlar var. Hayat akıp gidiyor bir biçimde ve biz fanilere keyifler, hazlar sunmaya da hazır. Eylül sıkıntısı desem tam o da değil. Uzun süre evden uzak kalmanın getirdiği kopukluğu tamir etme çabası belki biraz da… Evin odaları, eşyalar bana yabancılaşmışlar sanki. Yaz boyu canları sıkılıp durmuşmuş da tam umutlarını kestikleri anda yeniden beliriveren beni yeniden hatırlamaya çalışıyormuş gibiler. Ben de kendimi yolculuklarda unutmuşum. Geriye o yolculuklardan zenginleşmiş olarak dönmüşüm ama içime çarpıp duran bu dalgalar da ne?
Hatıra bazen öylesine işgal eder ki zamanı, günü kaçırırsın onun yüzünden. Yol bitse de yolculuk sürermiş anladım bunu. Hatıra ne kadar güzel ne kadar sevinçli olursa olsun hep melankolik bir müzik eşlik ediyor ona. Hatta güzel olan daha bir hüzün veriyor. Geçip gitmiş olması içini acıtıyor insanın.
Eylül belki de yazın hatırasını taşıdığından böyle hüzünlü. Dökülen yapraklar geçmiş bir yazın solgun sayfaları gibi. Eylülde bir varoluş sızısı sarar hep içimi… Nedense böyledir. Oysa başlangıçtır Eylül. Bir veda bir kavuşmadır aynı zamanda. Veda diye bir şey de yoktur aslına bakılırsa… Fiziksel anlamda veda ettiğin senin içinde daha güçlü biçimde yaşamaya başlayabilir.
Çocukken yeni bir sınıfa geçince hissederdik büyüdüğümüzü. “Teyzeler, amcalar beşinci sınıf olmuş kızımız”. Yaş günleri gibi bir göstergedir hep bu… Ben de her Eylül daha bir yaş almış hissediyorum kendimi. Eylül ayrıca olgunluk demektir; ekinler, meyveler olgunlaşır ya… Belki de içi saran bu burukluk, bu sancı bir dönüşüm sürecinin uğultularıyla ilgilidir.
Rutine dönüştür Eylül ama yeni baştan inşa edilmesi gereken bir rutindir bu. Hayat kim bilir neler getirmiş neler götürmüştür. Geriye döndüğün yer aynı yer değil, sen aynı sen değilsindir artık. Arkadaşların eski yerlerindedir belki ama onlar da koca bir yaz yaşayıp dönüşümler geçirmişlerdir. Yeniden tanışmak gerekir her biriyle. Kendinle de yeniden tanışman gerekir aslında. Onca deneyimden sonra yeni bir senle baş başasındır çünkü. Toplum da dünya da değişmiştir. Kaygı duyacağın politik, ekonomik alanlar çoğalıvermiştir birden… İçini saran sıkıntıda önemli bir etkisi vardır bunun. Birileri bizlere hiç de istemeyeceğimiz gelecekler çizmekle meşguldürler hep.
Ne geçmiş ne gelecek, hayatın sahibi bu andır ama. Hoyratça heba ettiğimiz bir andır bu çoğu zaman. Değerini geçip gittikten sonra fark ettiğimiz anlarla doludur hayat.
Kafamda yakın geçmişin hüzne bulanmış hatırası, önümde ise geleceğin uğultusu var. Hızla giden bu trende bir yerlere tutunmazsam düşebilirim. Hangi pencereden baksam diğer penceredeki hayatı kaçırabilirim. Belleğimde de bir yolculuk sürüyor aynı zamanda. İmdat düğmesine basmak geliyor bazen içimden.
İnsan ah biçare insan en çok da aşka tutunmak istiyor. Sımsıkı sarmalanmak, nisyana sığınmak istiyor. Aşk yüceltiyor bu sefaleti. Karşı çıkıyor, sarsıyor, dönüştürüyor aşk.
Eylül kalbini tutuyor hep. Ağrısını hissediyor ve sürükleniyor peşi sıra.
Yaz bitti… Sonbahar da biter. Sonra kış gelir paltosuna bürünerek. Birden çiçeklenir ilkbahar ve yeniden varılır yaza…
Aslolan içimizdeki mevsimlerdir. Yıl boyu güneşi vardır kimilerinin… Bazen okşayan, yakan kavuran bazen. Hayat daha neler getirecektir kim bilir? Bu ana sımsıkı sarılmaktan, birbirimizin elini tutup fırtınalara karşı durmaktan başka çaremiz yoktur.
Hayatlar da değişir mevsimler gibi… Bugün gülen yarın ağlar; bugün ağlayan yarın güler. Hayatın yasası değişimdir. Güzel bir geleceği hayal etmekten ve bugün onu usulca dokumaya başlamaktan başka çaremiz yoktur.
Her yeni gün bir armağandır kapımızın önüne bırakılan… Beğensek de beğenmesek de teşekkür borçluyuzdur. Bizim boyayarak, ekleyerek, parçalara ayırıp yeniden kurarak sevince dönüştürebileceğimiz bir armağandır bu. Elimizdeki malzeme ne olursa olsun onu bir güzelliğe dönüştürme şansımız vardır.
Ne duruyoruz o zaman?