Özellikle mültecilerin haklarını savunmakla tanınan KISA adlı örgütün liderlerinden, uzun yıllardan bu yana çeşitli tehditlerle ve tacizlerle uğraşan değerli arkadaşımız Doros Polikarpu, Avrupa’da bir insan hakları ödülüne layık görüldü...
“Tehlike Altında olan İnsan Hakları Savunucuları’na Ön-Cepheyi Koruyanlar Ödülü” verilenler arasında Kıbrıslırum arkadaşımız Doros Polikarpu da bulunuyor. Kendisini kutluyoruz ve başarılarının devamını diliyoruz.
“Front Line Defenders” (“Ön-Cepheyi Koruyanlar”) adlı örgüt, 2001 yılında İrlanda’nın Dublin kentinde dünya çapında insan haklarının savunulması için barışçıl çabalar gösteren insan hakları savunucularının korunması için kurulmuştu. Bu uluslararası örgüt, zor koşullar altında insan haklarını savunan atkivistlere yönelik seminerler, kapasite arttırma, görünürlük, tehditlere yönelik koruma, ağ geliştirme ve hukuki destek sağlıyor. Örgüt, 2018 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ödülü’nü kazanmıştı... Örgütün merkezi Dublin’de ve Brüksel’de de AB ofisi bulunuyor, ayrıca bölgesel düzeyde Amerika kıtasının kuzeyinde ve güneyinde, Asya’da, Afrika’da, Avrupa ve Orta Asya ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da da ofisleri faaliyet gösteriyor... 2018’den bu yana örgüt, her bölge için bir ödül veriyor. Kıbrıs’tan Doros Polikarpu’nun yanısıra, bu yıl ödül verilen diğer kişiler ve örgütler şöyle: Mozambik’ten Barış İçin Gençlik Örgütü lideri Gamito Dos Santos Carlos, Honduras’tan “Trans Kadınlar Kollektifi”, Pakistan’ın Balucistan bölgesinden Baloç Kayıplarının Sesi örgütü lideri Sami Deen Baloç ve Gazze Şeridi’nden gençlerin önderliğinde yürütülen “We are not numbers” (“Biz bir Rakam Değiliz”) başlıklı Filistinliler’in öykülerini anlatan örgüte ödül verildi.
Doros Polikarpu, sosyal medya sayfasında yer verdiği paylaşımında, kendisine dair verilen bilgileri paylaştı. Ödülü veren Dublin ve Brüksel merkezli uluslararası insan hakları örgütünün broşüründe, Doros Polikarpu için yazılanları, okurlarımız için özetle Türkçeleştirdik... Yazıda şöyle deniliyor:
*** Doros, Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın toplumlararası çatışmaların yaşandığı dönemde dahi barış içinde birlikte yaşamayı sürdüren karma bir köy olan Siliku’da (Silifke) dünyaya geldi. 1970’li yılların başlarında küçük yaşına karşın Doros ve ailesi, paramiliter aşırı sağcı EOKA-B’nin elinde çok acı çekti – bu örgüt, Yunan cuntasının desteğiyle hükümeti 1974’te şiddet kullanarak devirmişti... Doros, yetiştirilme tarzının çevresindeki gerçeklikleri algılama ve her bir bireyin farklılıklarını ve kimliklerini anlamasına yol açtığını, bunun da hayatında yaptığı tercihleri etkilediğini anlatıyor.
*** Doros Polikarpu, kısa adı KISA olan Irkçılığa Karşı Eşitlik ve Destek Örgütü’nün önde gelen liderlerindendir. Kıbrıs’ta mülteciler, iltica, ayırımcılık, ırkçılık ve insan kaçakçılığı konularında uzmandır. 27 yıldan beridir hareket halindeki insanların haklarını savunmakta ve Kıbrıs’ta ayırımcılık ve ksenofobiye karşı (yabancı düşmanlığı) oldukça muhafazakar kesimlerin bulunduğu bir toplumda mücadele vermektedir.
*** 27 yıllık aktivistlik hayatı boyunca ölüm tehditleri dahil çeşitli tacizlere, karalama kampanyalarına ve mahkeme süreçlerine maruz bırakılmıştır. Bu ölüm tehditlerinden sonuncusu 5 Ocak 2024’te meydana gelmiş ve KISA merkezinde Doros’un çalışma odasının karşısına patlayıcı yerleştirilerek merkez bombalanmıştır.
*** 1980’li yıllarda yüksek öğrenimi için Almanya’ya giden Doros Polikarpu, burada Avrupa Barış Hareketi'nin parçası olmuş ve birkaç yıl boyunca da Almanya üniversitelerindeki yabancı öğrencilerin lideri olarak seçilmişti... 1990’lı yıllarda adaya dönüşüyle birlikte barış ve yeniden uzlaşma hareketinin parçası olan Doros, o dönemde aile içi şiddete karşı kadın ve çocukları korumaya yönelik çalışmalara katılmıştı... Kıbrıs mültecilere dair ilk yasa çalışmasını 1996’da yapmış ve güçlü bir sağcı ve muhafazakar tutum sonucunda, mültecilere geçici ikamet izni verme ve istenmeyen işleri onlara yaptırma şeklinde gelişmiştir bu yasanın uygulanması. Mülteci sayısı hızla artarken, ırkçılık ve ayırımcılık da güçlenmiştir.
*** Buna karşılık diğer aktivist arkadaşlarıyla birlikte Doros, KISA’yı kurmuş ve mülteciler ile sığınmacılara karşı ayırımcılıkla mücadeleye girişmiş, aynı zamanda adadaki insan kaçakçılığını da ele almaya başlamıştır.
2010’lara gelindiğinde mülteci sayısı artarken, mültecilere karşı söylemler de tırmanmış ve KISA’nın görev yapması giderek daha zor koşullar altında gerçekleşmeye başlamıştır. Nefret söylemi, nefret suçları ve ırkçı şiddet giderek tırmanmış, Hloraka ve Leymosun’da ırkçı pogromlara dönüşmüştür. Böylece KISA’nın faaliyetleri yalnızca zor olmakla kalmıyor, aynı zamanda tehlike de içeriyordu.
*** Ne yazık ki KISA ve Doros’un faaliyetleri, onları hedef haline getirmiş, çeşitli saldırıların yanısıra cezai kovuşturmalara da tabi tutulmuşlar ve sahte şekilde yolsuzlukla da suçlanmışlardır. Hükümet mültecileri ve göçmenleri, ulusal güvenliğie yönelik tehditler olarak tanımlayınca ve insan hakları savunucularının “hain” olduklarını belirtince, bu saldırılar da artmıştır. Yapılan en son saldırı 5 Ocak 2024’te KISA merkezinin bombalanması ve doğrudan Doros’un hayatının hedef alınması olmuştur. Kamuoyu önünde tacizlere maruz kalması, halka açık tuvaletlerde Doros’un telefonlarının ve nasıl bulunabileceğinin yazılmasına karşın polis, herhangi bir önlem almamaktadır.
*** Bunun da ötesinde hükümet de KISA’yı hedef almış ve bir sivil toplum örgütü olarak kaydını düşürerek banka hesaplarına da el koymuştur. Bu saldırılar, karalama kampanyaları ve tehditler yalnızca kaynaklarını kurutmakla kalmıyor, aynı zamanda yaptıkları işin etkisini azaltıyor. Sonradan yasa önündeki statülerini kar amacı gütmeyen sivil toplum örgütü olarak kayıt yaptırarak yeniden kazanmış olmalarına karşın, devam etmekte olan tehditler, insan haklarını savunma kapasitelerini zorlamaktadır...
*** Tüm bu zorluklara ve tehditlere karşın Doros yaptığı işi seviyor ve insan hakları temeline dayalı bir yaklaşımla pek çok insanla temasta bulunuyor, onların hayatlarını iyileştiriyor. En büyük mutluluklarından birisi de, KISA’nın yardımları ardından insanların güçlenmesi ve daha bağımsız olabilmeleri, böylece geleceğe daha büyük umutla bakabilmeleridir. Doros Polikarpu’nun karma bir köyde başlayan ve önde gelen bir insan hakları savunucusuna evrilen hayat yolculuğu, dayanıklılığını ve adanmışlığını gösteriyor... Doros, “Neden böyle yapıyorum? Çünkü adaletsizliğe ve baskıya karşı çıkmak gerektiğine inanıyorum” diyor.
(FRONTLINE DEFENDERS broşüründen özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
“Ölüler bir kez, kayıplar her gün ölür...”
Andreas Paraskos/FİLELEFTHEROS
Attika’ya bağlı Nea Halkidona’dan, Konstantinos oğlu Yedek Subay (Piyade) Kukullaris Hristos, kalıntıları 2000 yılında tespit edildiği ve aynı yılın Mayıs ayında ailesine iade edildiği için bana bir şekilde tatmin duygusu veren kayıp şahıs vakalarından biriydi. Kayıp şahıslar trajedisinin çeşitli yönleriyle ilgili yürüttüğüm ve halen de devam ettiğim araştırmanın bir parçası olarak aileyle temas halindeydim.
Hristos, 16 Ağustos tarihinde Yerolakko’daki (Alayköy) ELDİK [Kıbrıs Yunan Alayı] kampında, 318 ELDİK askerinin Türk işgal ordusuna karşı mücadele verdiği ve hepsinin kahramanca çarpışarak şehit düştüğü o üç günlük şiddetli savaş sırasında öldürüldü. Hristos, Lakadamya askeri mezarlığına kimliği meçhul bir ölü olarak gömülmüştü ve ben onun adını, orada gömülü toplam 180 kişinin bulunduğu bir Sivil Savunma listesinde bulmuştum. Daha sonra Atina’daki Kukullaris ailesine ulaşmaya çalıştım ancak buradaki yetkililerden hiçbiri bilgi vermedi.
Bunu reddettiler çünkü kayıp şahıslar meselesinden yalnızca Kayıp Şahıslar Komitesi’nin sorumlu olduğuna inanıyorlardı ve hem 1997’de Glafkos Kliridis ile Rauf Denktaş arasında kararlaştırılan kazılara, hem de kayıp şahıslar hakkında kendilerini rahatsız edecek ve kariyerlerini mahvedecek kanıtları ortaya çıkaracak herhangi bir girişime karşı çıkıyorlardı. Atina’daki dostlarım aracılığıyla çabaladım ve sonunda Kukullaris ailesinin izini sürdüm; onlardan Hristos’un anne ve babasının her yıl 20 Temmuz’da Lakadamya mezarlığında düzenlenen anma törenine katıldıklarını ve çocuklarının orada gömülü olduğundan şüphelenmediklerini öğrendim.
Hristos’un kalıntıları 2000 yılının ilkbaharında DNA testiyle tespit edildiğinde, kahramanın anne ve babası çoktan vefat etmişti ve bu nedenle Atina gazetesi “Ta Nea”nın 7 Mayıs 2000 tarihinde yayınladığı gibi, “dün öğleden sonra Astsubay Hristos Kukullaris’in kalıntıları Kıbrıs’tan askeri uçakla Elefsina havaalanına geldi ve Kukullaris burada şehit bir asker olarak onurlandırıldı. Kardeşi Petros ve diğer akrabaları karşılamada hazır bulunurken, astsubayın anne ve babası artık hayatta değil”.
30.5.2024 Perşembe akşamı televizyonda haberleri izlerken, Türk işgali döneminde ve bazıları 1963-1964 yıllarında ölen 15 Yunanlının cenaze töreni sırasında ilk küçük tabutun üzerinde Hristos Kukullaris’in fotoğrafını görünce neredeyse felç geçiriyordum!
Hemen arşivime döndüm ve o dönem Politis’te yer alan günlük köşemde 11.5.2000 tarihli “Hristos, sana teşekkür ediyoruz” başlıklı yazımı buldum: “1974 ihaneti ve trajedisi, Kıbrıslırumlar’ın ruhunda savaş yaralarının yanı sıra, Yunanistan’ın Albaylar Rejimi’nin [Editörün notu: 1967-1974 yılları arasında Yunanistan’ı yöneten askeri diktatörlük] Kıbrıs’ın tahribatında oynadığı rolden ötürü de derin bir yara bırakmıştır. Ancak bize göre haklı nedenlerle var olan güvensizlik ve önyargı, o yıllarda yalnızca Kıbrıs’ta aktif olan Cunta subaylarına karşı değildi.
Devam eden yıllardaki damgalama süreci, bize göre haksızca da olsa, dürüst ve günahkâr Yunanlıların da peşini bırakmadı. Ölen akrabalarımız, kayıplarımız, ve kaybettiğimiz kasaba ile köylerimizin siyah örtüsüyle kaplanmış kolektif hafızamızda ince çizgileri ayırt etmek zordu. Yine de, Kıbrıs trajedisinin kahramanları ve şehitlerinin büyük ikonostazında, Kıbrıslırumlar arasında Yunan askerleri dimdik ve eşit ölçüde büyük bir gururla duruyor çünkü onlar yıllar boyunca ıstırap çekmiş bu ada için hayatlarından vazgeçtiler [Editörün notu: Doğu Hıristiyan Kiliselerinde, kutsal alanı kilisenin geri kalanından ayıran ikonlar ve dini resimlerden oluşan duvar]. Bizler, belki ağlamaklı gözlerimizin bulanıklığı, belki de acı ve kederle zedelenmiş zihinlerimiz nedeniyle bir süre boyunca onların ayrımına varamadık ve onları tanıdığımızı yüksek sesle ifade edemedik. Aralarında, Türk işgalinden yalnızca birkaç saat önce ELDİK’nin yerini almak üzere Kıbrıs’a gelen, ve ertesi gün Kıbrıs’ta karşılaşacakları ilk sabah ışıklarını son defa görecek insanlar da vardı. Lefkoşa’daki Yunan Kuvvetleri’ne ait kamp dışında işgalci birliklerle yaşanan çatışmaların orantısız da olsa şiddetli geçtiği artık bilinmektedir. Yunanlıların çok azının bu çarpışmalardan sağ kurtulduğu da bilinmektedir. Türk işgalinin birinci ve ikinci aşamalarında hayatını kaybeden Yunanlıların birçoğu Lakadamya askeri mezarlığına gömülmüştür. Bazıları ise Aziz Konstantinos ve Eleni mezarlığına gömülürken, diğerleri de kayıpların uzun listesine eklenmiştir.
İki mezarlıkta yapılan kazılar, ve kalıntıların DNA testi ile tanımlanma süreci, Atina’daki ailesine bilgi verilen ilk Yunanlı kayıp kişinin ismini gün yüzüne çıkardı.
Bu kişi, 16 Ağustos’ta Lefkoşa’nın Ayios Pavlos bölgesinde ikinci işgal sırasında öldürülen ELDİK mensubu astsubay, Konstantinos oğlu Kukullaris Hristos’tur. Kıbrıs için hayatını feda eden 22 yaşında bir genç, 25 yıl boyunca hatırlanmadan ve yası tutulmadan Lakadamya’da gömüldü, ve ailesi bunca yıl boyunca çocuklarının akıbetini bilmemenin acı ıstırabını yaşadı. Bu tür vakalarda doğru prosedürleri izlemeden insanları gömdükleri için özür dilemesi gerekenler ve Kıbrıs trajedisinin kahramanlarının kayıp listelerinde kaybolmasına izin verenler “benim hatam” deme ve Hristos’un bahtsız ebeveynlerinden özür dileme cesaretini gösteremedilerse, toplum olarak sessiz kalmamamız gerektiğine inanıyoruz. Sembolik de olsa bize eşsiz bir fırsat sunan bu olayı görmezlikten gelmemeliyiz. Kardeşimiz Hristo, bu küçük ıstıraplı ülkeyi en büyük fedakârlığınla onurlandırdığın için sana teşekkür ediyoruz. Senin için 25 yıldır bir mum bile yakamamış olmamız çok üzücü. Minnettarlığımızın ateşi dün hafızamız ve ruhumuzda yandı; tarihimizin Kahramanlar Geçidi’nden sönmez bir ışık gibi varlığınızı aydınlatacak.”
Ne yazık ki, 24 yıl sonra, Hristos ve 1964 yılına dek uzanan diğer şehitler için ikinci bir cenaze töreni görmek varmış, ki bu da bize yolsuzluk ve sahtekarlık ülkesinde kayıpların kalıntılarının onlarca yıl kutularda saklanabileceğini, ve işgalin 50. yılını imleyen bugünlerde bolca düzenlenen törenler ve anmalar bağlamında “ortaya çıkarılabileceğini” gösterecekti. Hristos Kukullaris’in trajik öyküsü, Arjantinli yazar Ernesto Sabato’nun şu sözünü doğruluyor: “Ölüler bir kez, kayıplar her gün ölür”…
(FİLELEFTHEROS’ta 2.6.2024’te yayımlanan Andreas Paraskos’un yazısını Türkçeleştiren: PENNA).