Kıbrıs Rum toplumunda 2013 seçimlerinin galibi şimdiden belli oldu. Bütün kamuoyu yoklamaları aynı ve tek yöne işaret ediyor: 17 Şubat günü yapılacak seçimleri -belki de birinci turdan- Nikos Anastasiadis kazanacak. Buna artık kesin gözüyle bakıldığı için herkes Anastasiadis’in Kıbrıs Sorununda ne yapacağını merak ediyor. 2004 referandumunda siyasi kariyerini riske atarak “evet” oyu kullanan ve bu yüzden partisi bölünen Nikos Anastasidis şimdi cumhurbaşkanlığı seçimlerini kolayca kazanarak iktidara gelmeye hazırlanıyor. Bu durum aslında Kıbrıs Rum siyaset sahnesinin ne kadar karmaşık ve paradokslarla dolu olduğunu gösteriyor. 2004 yılında Annan Planına %76 gibi yüksek bir oranla “hayır” diyen ve bugün de Kıbrıs Sorununun çözümü konusunda ortaya bir irade koyamayan toplum Anastasiadis’i cumhurbaşkanı yapıyorsa bunun üzerinde biraz düşünmek gerekiyor. İlk söylenmesi gereken şey, Anastasiadis’in seçimi Kıbrıs Sorunu ile ilgili görüşlerinden ötürü kazanmayacağıdır. Tam aksine, 2013 seçimlerinde Kıbrıs Sorunu en az konuşulan sorundur. Kıbrıs Rum toplumunun büyük çoğunluğu federal çözüme inanmadığı gibi, Ankara’nın çözüm doğrultusunda adım atacağını da düşünmemektedir. Nedenleri tarihsel ve karmaşıktır ama sonuç sarih ve kesindir: içinden geçtiğimiz dönemde Kıbrıslı Rumların büyük çoğunluğu çözüm olabileceğine inanmıyor ve bu yüzden de önceliği ekonomik krizden çıkışa veriyor. Buna bir de Dimitris Hristofyas’ın başarısızlıklarını eklersek, Anastasiadis’i iktidara taşıyan ortamı daha iyi anlayabiliriz. Kısacası Anastasiadis seçimi kazanıyor ama Kıbrıs Sorununda elini kolunu bağlayan siyasi bir yapıyla karşı karşıyayız. Kendi partisi DİSİ’nin yarısı, ittifak kurduğu DİKO’nun neredeyse bütün üyeleri, EDEK, Avrupa Partisi ve Çevreci Hareket federal çözüme karşı çıkmaktadırlar. AKEL ise içine sürüklendiği zor durumdan çıkabilmek için ekonomiden Kıbrıs Sorununa kadar hayatın her alanında Anastasiadis’e karşı sert eleştiriler yönlendirmeye hazırlanıyor. Açıkçası, çok rahat bir seçim kazanacak olan Anastasiadis Kıbrıs Rum siyaset yapısının paradokslarına takılıp Kıbrıs Sorununda “yalnız adam” konumunda olacaktır. Bu durumu yakından bilen herkes haklı olarak Anastasiadis’in neler yapıp neler yapamayacağını konuşuyor. Kıbrıs Sorununda mesai yapan yabancı diplomatlar bu sorulara yanıt arıyor. İşte bu noktada dikkatler Türk tarafına çevriliyor. Çünkü Anastasiadis’in ne yapıp ne yapmayacağı biraz da Türk tarafının tavrına bağlı olacaktır. Yabancı diplomatlar Anastasidadis’in icraatı konusunda “diplomatik kumar” oynayabilir, farklı farklı öngörülerde bulunarak fikir sahibi olmaya çalışabilirler ama Türk tarafı pasif bir izleyici olmanın ötesine geçebilir. Geçmelidir de… Kıbrıs Sorunu konusunda ilerleme isteniyorsa “Yalnız Adam” olarak görünen Anastasiadis’in elini güçlendirmek ve çözüm umutlarını yeşertmek için bazı adımlar atılması gerekiyor. Örneğin Maraş’ın kapalı bölgesinin Kıbrıslı Rumlara iade edilmesi hüküm sürmekte olan kasvetli ve olumsuz havayı bir anda değiştirebilir. Türk tarafının böyle bir jestten kaybedecek hiç bir şeyi yoktur ama Kıbrıs’ın ve Türk-AB ilişkilerinin bundan kazanacağı çok şey vardır. Bu süreçte pasif bir izleyici olmaması gereken Kıbrıs Türk soluna da önemli görevler düşüyor. Bir yandan Ankara’yı Maraş veya başka jestler konusunda adım atmaya teşvik etmeli, diğer yandan da AKEL’in çözüm konusunda Anastasiadis’i desteklemesi için girişimlerde bulunmalıdır. Kıbrıs Sorunu hiç bir toplumun “iç” meselesi değildir. İki toplumu doğrudan ilgilendiren bir konudur. Bu yüzden çözümü savunan güçler siyasi taktik ve stratejilerini diğer topluma da yaymalıdırlar. Bu “iç işlerine karışma” gibi gösterilemez. Özellikle CTP AKEL’in Anastasiadis’e karşı çok sert bir tavır takınarak çözüm karşıtı güçlerle flörtleşme eğilimine karşı uyanık olmalı ve yeri geldiğinde bu tür manevralara karşı çıkabilmelidir.
Evet, seçimi Nikos Anastasiadis kazanıyor ama yeni cumhurbaşkanı Kıbrıs Sorunu konusunda “yalnız” bir adamdır. Onun “yalnızlığını” azaltmak biraz da Türk tarafına düşmektedir.