TL'nin ABD Doları karşısında son 24 ayda %55 ve son altı ayda %24 değer kaybetmesi, yaşamı, insan ve ekonomiyi son derece olumsuz etkiledi.
Gazetelerin manşetlerinde," dövizle borçlanan insanların hali zor" yazıları yer alıyor.
Bu arada yine gazetelerde bazı ekonomistlerin tavsiyeleri yayınlanıyor.
Bunlarda yurttaşa " geliriniz olan para ile borçlanın, TL kazanıyorsunuz, bu nedenle TL ile borçlanın " tavsiyeleri yapıyorlar.
KAZANÇ TL, BORÇLANMA TL'den OLSUN, PEKİ FİYAT?
Ama bir başka gerçek ise ele alınmıyor. Evet mantık, kazanılan para biriminden borçlanmayı gerekli kılar. Ama bu aklı satanlara bir soru sormak lazım.
Madem kazanılan para birimi ile borçlanmak en mantıklı olanıdır, yaşamda kullandığımız tüm mal ve hizmetlerin fiyatlarının ise dövizle belirlendiği gerçeğini o zaman ne yapalım?
Bu ülkede TL ekonomide dolaşımın anapara birimidir. Ama mal ve hizmetlerin fiyatlarının belirlenmesinin esası ise dövizdir.
Yani mal ve hizmetlerin fiyatları, kazandığımız para birimi üzerinden olmamaktadır. O zaman yalnız borçlanma ile ilgili bu bilgiç tavsiye yavan kalmıyor mu?
Bakın, 2014 yılı Ticaret Dairesi istatistiklerine göre ithalatımız, 1,5 milyar doları aşmıştır...
TÜRKİYE’den YAPILAN İTHALAT NE ÜZERİNDENDİR? ENFLASYON VERGİSİ…
2014'teki bu ithalatın 1 milyar 185 milyon dolarlık kısmını da Türkiye'den yaptık.
Türkiye'den yaptığımız bu ithalat ise ağırlıklı olarak ABD Doları temellidir.
Vatandaşa , "kazancın TL’dir, bu yüzden Dolarla borçlanma" diye tavsiye yapan ekonomistler, uzmanlar buna ne der?
Geçerli para birimi TL olan ülkemizde, Türkiye'den yaptığımız ithalatımız da dolar üzerindendir. Bunun iki açıdan etkisi var insan ve ekonomi üzerinde.
Bunlardan birincisi şudur.
TL'nin dolar karşısında değer kaybetmesinin etkileri, er geç Türkiye iç piyasasında, mal ve hizmet üretimi maliyetlerine yansıyacaktır.
Nitekim Türkiye'deki istatistik verilerine göre işlenmemiş gıda enflasyonu % 18 'e yükselirken, tarımda üretici fiyatları son beş ayda % 13 arttı.
Ayrıca sanayi ve diğer mal ve hizmet alanlarında da artışlar yaşanıyor. Önümüzdeki günlerde, TL'nin dolar karşısındaki bu değer yitirmesinin sonuçları, özellikle sanayi ürünleri fiyatlarına daha da fazla yansıyacaktır Bütün bu etkiler ve daha da yaşanacak olanlar, ithalatımızın büyük kısmını yaptığımız yer olan Türkiye'den hali ile buraya, fiyatlar üzerinden yansıyacaktır.
İkinci yan ise birincisi kadar etkilidir.
2014'te yaptığımız ithalat kadar, 2015’te yine Türkiye'den aynen, 1 milyar 185 milyon dolarlık ithalat yapacaksak, bu çok başka etkileri bize yaşatacaktır.
Çünkü son beş ayda, dolar karşısında % 24 değer kaybeden ve daha kaybetme ihtimali olan TL nedeni ile dolarla yaptığımız bu ithalata dayalı mal ve hizmet üretim ve sunumunu yeniden yapmak için, hali ile kullandığımız TL üzerinden bunları zamlı fiyatlandırıp, halka, her alanda satılıp, karşılığının yine, 1 milyar 185 milyon dolar olarak sağlanması gerekecek...
Bu ise içten daha fazla kaynak çekip, dışa aktarılma demek olacaktır. Bunu sağlamanın tek yolu da bu farkın, fiyatlar üzerinden zamla şekillenmesi, yani pahalılıkla karşılanması olacaktır.
Bunun zamlarla yapacağı baskı, yükselen enflasyon ve benzeri olaylar, insan, ekonomi ve devlet bütçesi üzerinde daha da büyük yük oluşturması demek olacaktır...
Yani bir başka şekilde ifade edersek, dolaşımdaki para birimi TL olan ülkemizde üretim ve tüketim için ihtiyaç duyduğumuz tüm ham ve yarı mamul maddeler ile temel tüketim malları, dolarla ithal edildiği için, deyim yerinde ise yine 1 milyar 500 milyon dolarlık ithalat için bir nevi görünmeyen enflasyon vergisini de artan ölçüde toplum olarak dışa öder olmaktayız...
Ayrıca bazı devlet vergileri de dolar bazlıdır. Devlet Bütçe gelirlerini erozyona uğratmamak içinde bazı kalemlerde vergiyi dolar üzerinden alıyor. Bu da bir nevi ekstra enflasyon vergisini de yurttaşın devlete ödemesi sonucuna geliyor.
ÇIKANIN YERİNE GİREN NE?
Peki, dışa ve devlete dönük bu kaynak çıkışını genel ekonomik dengeler içinde bu ekonomi ne ile telafi edecek?
İhracatımız 100 milyon dolardır. Bunun getireceği pek az şey olduğu açıktır.
Ekonominin en önemli sektörlerinden olan üniversitelerde de artık gelirler, ağırlıkla, TL üzerindendir. Bir tek turizm kalır geriye.
Bu sektöre kur farkının bir avantaj sağlamasına karşın, genel olarak mal ve hizmetlerdeki artış ve pahalılaşma ile özellikle evrensel rekabet altında olan Turizmde bunun da arzulanan katkıyı sağlaması uzak olmaktadır.
Dolayısı ile bu gelişmeleri karşılayacak ana kaynak, iç ekonomik temelidir.
Yani toplumsal kazançtan daha fazla kaynağı, mevcudun sürmesi için dışa yollayacağız.
Bu kaynak tüketimi demektir. Bu yüzden ülke ekonomisinin büyümesi de duracaktır. Bunun bir başka etkisi işsizliğin daha da artması olacaktır.
Yani bu gelişmeler ile ekonomideki iç pazar daralmasının daha da artması kaçınılmaz olmaktadır.
Özellikle çalışan ve emekçi kesimlerin zaten sıkıntı içinde olan yaşamları, TL'nin dolar karşısındaki bu gerilemesi ve bunun fiyatlarda yol açtığı ve açacağı zamlanma ile daha da zora girecektir.
Hem onların yaşamları çok zorlaşacak, hem de onların piyasaya yapacakları harcamalar daha da azalacaktır. Bu da esnaf ve zanaatkârı daha da zora sokacaktır.
Özellikle esnafın ve üreticinin çok zor olan koşulları daha da artacaktır.
SIRADA FAİZ ARTIŞI DA VAR
Türkiye'deki bu gelişmeler, eğer siyasi istikrarsızlık sürerse, daha da zorlanacak ve özellikle TC Merkez Bankasının, TL 'nin dolar karşısındaki bugünkü konumunu korumak için Merkez baskısı ile sağladığı kaynaklarla bunun devamını sürdürmesi de zor olacaktır. Bunun için en sonunda, TL'nin faizlerini yükseltmesi zorunluluğu gelecektir.
O zamanda bugün, "dövizle borçlanmayın" tavsiyesi yapanlar ne diyecek? İnzivaya girin mi diyecekler?
Çünkü zaten yurttaşı dövizle borçlanmaya yönelten de TL kredilerinin faizinin daha yüksek olmasıydı. TL'nin kredi faizinin yüksekliğinden ötürü zaten sıkıntı yaşadığımız bu alanda, böyle bir olayın sıkıntıları daha da artıracağı açıktır.
Tüm bunları esaslı tartışmamız gerekmektedir.
1975 yılında bir Kıbrıs Lirasının 36 TL'ye sabitlenip, TL kullanımının başladığı zamandan beri, her 10 yıl, hata beş yıl içinde bu olayı tekrar tekrar yaşamak, Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan insanların kaderi oldu.
Bu döviz krizleri ile yıkılan yaşamlar ve çekilen acılar, TL 'nin belli bir istikrarı ile duruluyor. Ama sonra bunu yeniden başka türlü, ancak ayni özde bu kez de daha geniş ve etkili acılarla, yine yaşamaya başlıyoruz.
Bu ise insanı ezmekte, ayni zamanda ekonomide önemli kayıplara yol açmaktadır ve istikrarı sarsmaktadır.
Evet, bu dalgalanma bazı dar kesimlere kazandıracaktır. Paradan para kazananlar bu kur farkları ile de oynayarak para kazanacaktır. Ama emekçi kesimlerle, esnaf ve iş dünyasının çoğu kaybedecektir.
Evet, artık bunları tartışmak gerekiyor.
TL kullanıyoruz, ama Türkiye'den yaptığımız tüm ithalat dolar bazında.
Enflasyonu da ithal ediyoruz.
Memlekette Uygulanan ekonomi politika, dar maliye politikası. Ücretler baskılanmış, dolaylı vergiler yüksek.
Ama yaşamın bir başka gerçeği de ortadadır.
TL'nin dolar karşısındaki bu gerilemesi, zamlara ve spekülatörlere çok geniş bir alan sağlıyor. Bu sağlanan alanda insanı ve toplum ekonomisini zora sokuyor, yaşamı sıkıntı içinde bırakıyor...
Dolayısı ile artık bu gerçeği bu temelde, ama farklı bakış açıları ile tartışmak kaçınılmaz. Öyle,"dövizle borçlanmayın" demekle, ya da "bankalara olan döviz borçlarının yeniden yapılanması" tavsiyeleri ile yalnız bunlarla, bu gelişmelerin etkilerini ne okuyabiliriz, ne de bunların yol açtığı yıkımı en aza düşürtecek ve zaman içinde bunları aşabilecek çareler üretebiliriz.
Evet, tartışmak ve düşünmek. Ama tartışırken de birbirimizi anlamak gerekir. Emek ile iş dünyası ve siyaset kurumu, bunu, toplumsal tam yıkıma düşmeden ele almalıdır…