Türkiye ekonomisi uzunca bir süreden beri ekonomi bilimi uyarınca ve mahir kişiler tarafından yönetilmemektedir. Hele ki TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanlarına ve para politikalarına müdahalesi, ekonomide çöküntüyü ve doğal olarak da ekonomi yönetimine güvensizliği yarattı. Erdoğan’ın ‘Siyasi İslam İdeolojisi’ni daha ileri götürme gayretlerinden olan faiz karşıtlığı ise ekonominin kemiğine dayanan bıçak oldu.
Dolayısıyla da yabancı paralar karşısında TL’nin süratle erimesi önlenemeyen bir sürece girdi.
Elbette bir yerlerde duracak, ekonomi orta vadede toparlama sürecine girecek ama hem genel ekonomi hem de yurttaş çok ağır yaralar almış olacak. TL’nin bugünkü değeri Türkiye’nin mal ve hizmet üretiminde maliyetleri uluslararası pazarda kolay rekabet edebilecek duruma getirmiş oluyor ve dolayısıyla Türkiye’nin ihracatı ve turizm gelirleri artacak. Halkın satın alma gücü erimiş olduğu nedeniyle Türkiye’de iç tüketim çok gerileyecek ve dolayısıyla ihracata daha fazla mal sunumu olanağı da doğacak.
Ayrıca, TL’nin bu uluslararası değerine rağmen Türkiye ihraç mallarının fabrika çıkış maliyetleri Çin’in ihraç malları fabrika çıkış maliyetleri kadar düşük olmasa bile, örneğin Avrupa pazarlarının mal ithalat ve intikal maliyeti açısından Türk malları Çin malları ile de rekabet edebilecektir çünkü küresel olarak yükselen akaryakıt maliyetleri nedeniyle Avrupa’ya taşımacılık maliyetleri Türkiye ihraç malları için daha düşük olacaktır. Turizm sektöründe de Türkiye dünya pazarından daha büyük pay alacak. Ancak gerek ihracatın gerekse turizmin hacmi Covid19 Pandemisinin dünya ekonomisinde yarattığı daralmadan etkilenmeye devam edeceği nedeniyle Türkiye ekonomisi Pandemi freninin aşınması ile dış pazarlar bağlamında daha rahat büyüyebilecektir.
Dolayısıyla ve eğer Erdoğan ‘Siyasi İslam İdeolojisi’ nedeniyle faizi haram kabul edip ekonomiye yanlış ayarlar vermeye devam etmezse, orta vadede Türkiye ekonomisi toparlama sürecine girebilir. Ancak, yurttaşların yaraları uzun vadede sarılmaya başlanabilecek; krizin başladığı noktaya gelebilmesi ise hoş bir sürpriz olacak… Bunlar Türkiye’nin yaşayacağı süreçlere dair öngörüler…
Ya KKTC’ye dair öngörüler?! İhracat, ithalatla kıyaslandığında, kayda değer bir hacimde değil. KKTC ekonomisine yabancı para girişi esas olarak turizm ve yükseköğrenim sektörlerinden oluyor. Bu iki sektör de dış pazarlara döviz fiyatlar verdiği için TL’nin değer kaybı pek bir hacim yüksekliği yaratmayacaktır. İç pazarda ise özellikle Kıbrıslı Türk gençlerin üniversite masraflarını ailelerinin karşılayabilmesi çok zor olacaktır; yerel öğrenci sayısı yerinde sayarsa başarıdır… Satın alma gücü çok büyük oranda gerilemiş olan yurttaşlar, bir de ekonomideki belirsizlik ve istikrarsızlık nedeniyle pazar faaliyetlerine katılamayacaktır. Pazara mal ve hizmet sunan işletmeler ve esnaf dar boğaza girecek, pazara mal ve hizmet sunum faaliyetleri önemli oranda azalacaktır. Çöken ekonomiden devlet de nasibini alacak, gelirleri giderlerini karşılayamayacağı gibi, açık da bayağı açılacak… Çare Türkiye kapısına dayanmak… Ama o kapının ev sahipleri de uluslararası borçlanmalar için başkalarının kapısında olacak; KKTC tarafına “Bende de yok, al bir serum paketi de idare et ve başının çaresine bakmaya çalış” diyecekler. Hep söylenir, “KKTC’nin ihtiyacı TC için devede kulak bile değil” diye ama devede değil kulak tüy bile kalmamış ki…
Çare?! Kendi ayakları üzerinde duran ekonomi, bunu ilke edinmiş ve ısrarla ilkesini uygulamak isteyecek bir siyasi parti hükümeti… Çare bu projenin içindedir. Akılcı gelir yönetimi – akıllı gider yönetimi yapılırsa, devlet gelirleri toplanır ve kara delikler de kapatılır, tasarruflar yaygınlaştırılırsa doğru yola çıkılmış olur… Yolun devamında KKTC’nin TL kullanması nedeniyle oluşan kayıplarının para sahibi tarafından telafi edilmesini istemek var; eriyen TL nedeniyle KKTC’den TC’ye giden kaynak var ve bu kaynak KKTC’ye iade edilmelidir. Bu aşamada ayrıca, TL KKTC’de sadece piyasada dolaşan para olarak kalabilir, yurttaş cebinde ve banka hesabında hangi parayı isterse bulundursun. Ancak, ekonominin ve pazar faaliyetlerinin kaydi parası istikrarlı para birimi olmalıdır; çalışanların özlük hakları da istikrarlı para birimi olarak belirlenmelidir. KKTC-TC Mali ve Ekonomik İşbirliği Protokollerinde de yabancı bir para birimi kullanılmalı; zaten, halen, TC’nin KKTC’ye vermeyi taahhüt ettiği krediler döviz bazlıdır.
KKTC toparlar mı?! Kısa vadede istikrarlı para birimine geçilirse, orta vadede toparlanma, iyileşme ve ayağa kalkma aşamaları başarılabilir. Kilit, ‘Kendi ayakları üzerinde duracak ekonomi’dir, anahtar da bunu ilke edinmiş dürüst, şeffaf, adil ve demokrat siyaset. Ne zaman başlanabilir?! 23 Ocak seçimlerinde seçmen ‘Anahtara’ görev verirse, hemen başlanır; yok eğer “TC’den parayı sadece ben alırım” diyenler seçimden galip çıkarsa makus fakirleşme talihi berdevam…