BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Aleksander Downer, Kıbrıs müzakere sürecinde “taraflarından birinin bir uçta, ötekinin diğer uçta kımıldamadan durduğunu” belirtti ve önümüzdeki haftalarda çıkmazın devamı halinde Kıbrıs sorunundaki çabanın çökebileceğini, Greentree’deki görüşmenin son olabileceğini belirtti. Anlaşma için niyetin önemini vurgulayan Downer, “Bir akşamüzeri çözüme ulaşabilirler, tamamen irade meselesi” dedi.
Downer, Rum toplumundaki bazı çevrelerin BM’ye sistemli tepkisi konusunda da “Saldırılarınızdan bıktık ve gidiyoruz desek ne diyecekler..!” ifadelerini kullandı.
Downer, haftalık Kathimerini gazetesine özel demecinde, Greentree’deki yeni üçlü görüşmeye kadar olan birkaç haftanın Kıbrıs sorununda anlaşmaya varılması çabasının sonucunu belirleyeceğini söyledi.
Anlaşmazlıkların kolayca aşılabilecek olduğunu ancak iki liderin çözüm yönündeki siyasi iradesinden kuşku duyduğunu belirten Downer, “asla çözülmeyecek bir şey için BM’nin büyük kaynak, enerji, siyasi sermaye harcaması için neden olmadığına” işaret etti.
Son haftalarda hayal kırıklığını saklayamadığı ve iki liderin son görüşmesini başarısız olarak nitelediği hatırlatılan Downer’a bu noktaya nasıl gelindiği soruldu. Sözlerine “Sadece iki taraf çıkmaza vardı” ifadesiyle başlayan Downer, özetle şunları söyledi:
“Greentree üçlü görüşmesi sonrasındaki dönem maalesef verimli değildi, en azından öngördüğümüz ölçüde verimli değildi. Özellikle pazartesi günkü görüşmeden arzu edilen sonuç çıkmadı. Bu da bizi çok kaygılandıran bir şey... Bütün hafta çok sıkı çalıştık ve olguları tersine çevirebilir miyiz, bakacağız. İki liderin durumun ciddiyetini kavraması ve yöneldikleri çıkmazdan çıkma yollarını bulması gerek. Aksi halde prosedür kesin batağa saplanacak ve bütün çaba yıkılacak. Kıbrıs’taki insanların müzakerelerin başarısızlığa uğrayacağına inandıklarını biliyorum. Ben, başarısız olmak zorunda olduğunu düşünmüyorum. Henüz bütün olanaklar tükenmedi. Halen çıkmazın aşılması olanağı var, yeter ki iki lider doğru kararlar alarak bu fırsatı değerlendirmek için gerekli siyasi cesareti göstersin.”
Bu değişikliğin, liderlerin çözüm çabasına yönelik tavırlarını değiştirmesinden mi yoksa zor konulara girilmesinden mi kaynaklandığı sorusuna karşılık Downer, “İki liderin prosedüre bağlı olmadığını söyleyemem. Bağlılık dereceleri aynıdır. Teşvik de, coşku da değişmedi. Ancak bana göre bir şey değiştiyse o da çözmemiz, bir sonraki Greentree görüşmesi öncesinde çözmemiz gereken bir dizi önemli meselede çıkmaza varmamızdır” dedi.
Downer, bunun, önümüzdeki birkaç hafta içerisinde başarılabileceğini, meselenin zaman meselesi olmadığını belirterek, “Bir akşamüzeri çözüme ulaşabilirler. Tamamen irade meselesidir. İki tarafın, çıkmazın ortadan kalkmasına ve prosedürün devamına olanak tanıyacak gerekli uzlaşıları yapmaya ne kadar niyetli olduklarıyla alakalıdır” dedi, şöyle devam etti:
“Anlaşmazlık bulunan meselelerle ilgili detay vermek istemiyorum ancak taraflardan biri bir uçta, öteki diğer uçta kımıldamadan duruyor. Görüş birliği noktasına varmaya çabalamıyorlar. Ancak Kıbrıs sorununu çözmek istiyorlarsa, daha önce hiç kimsenin başaramadığı bir anlaşmaya vararak tarih yazmak istiyorlarsa ortak zemin bulmak, görüş birliklerine varmak için uzlaşılara gitmeye çalışmaları gerekir. Bu, bugüne kadar olmadı. Ancak her şey de kara değil. İki lider sürekli müzakere içerisinde, bu çıkmazın aşılması yöntemlerini arıyorlar ve bunu başarabilecekleri konusunda iyimserim.”
İki liderin bugünkü şartlar altında kapsamlı bir anlaşmaya varabileceklerine inandığını da belirten Downer, fakat bunun öncelikler meselesi olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Burada, Kıbrıs’ta insanlar için en önemli şey nedir? Ada’nın iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon zemininde yeniden birleşmesi mi; yoksa başka bir şey mi? Bununla alakasız bir şey mi yoksa sadece belirli bir yönüyle mi ilgili? Kendilerine kalmış... Kıbrıslıların önceliğinin Ada’nın yeniden birleşmesi olduğunu varsayarsak, uzlaşıya varmamaları için bir neden yoktur. Çünkü taraflar arasında, temel öneme sahip diye nitelendirilebilecek anlaşmazlıklar yoktur. Bu nedenle bugünkü anlaşmazlıkların siyasi irade ve karşılıklı tavizlerle kolayca aşılabileceğine inanıyorum. Mesela her iki taraf da iki bölgeli iki toplumlu federasyon temelinde çözümü savunuyor…”
“Taraflar iki bölgeli iki toplumlu federasyon temelinde çözümü terminolojik açıdan savunuyor ancak içeriğine itiraz ediyor görünüyor…” yönündeki soru üzerine Downer, “İtiraz etmiyorlar ki... İtiraz ettiklerini söylüyorlar. Tamamen güven eksikliği. Bunun sonucunda da tarafların her biri, öteki tarafın tezlerine kuşkuyla yaklaşıyor ve tavrını olumsuz şekilde yorumluyor” dedi.
Downer, özetle şunları ekledi:
“Kıbrıslı Rumlar Kıbrıslı Türklerin istediğinin aslında konfederasyon veya iki ayrı devlet olmasından korkuyor. Kıbrıslı Türkler de Rumların istediğinin üniter bir devlet zemininde çözüm, yani 1960 anayasasına dönüş olduğuna inanıyor. Bu bir noktaya kadar anlaşılabilirdir. Ancak gerçek her iki tarafın isteklerinin de aynı olduğu ve aynı vizyonu paylaştığıdır. Sadece anlayamıyorlar veya anlamak istemiyorlar. Bazı başlıklarda tezleri, kendilerinin algıladıklarından çok daha yakındır. Büyük bir çabaya ve çokça cesarete ihtiyaç var, çünkü samimi olmamız gerekir. Nihayetinde -nihayet derken de önümüzdeki birkaç haftayı kastediyorum- bu anlaşmazlıklar aşılmazsa –aşılmaması için de bir neden yok- kendilerine yardım için yapabileceğimiz çok da şey yok. Liderlerin Genel Sekreter’le Greentree’de yapacakları görüşmeye kadarki dönemde arzu edilen sonuca ulaşamazsak bu prosedürün sonu olabilir. Bu nedenle önümüzdeki dönemin ve üçlü görüşmenin bütün prosedür açısından özellikle belirleyici olacağına inanıyorum.”
Aynı şeyin önceki görüşmeler için de söylendiğinin hatırlatılarak, iki tarafın yürütülmekte olan prosedürle rahat oldukları ve zaman kazanmaya çalıştıkları, Genel Sekreter’in de buna uyduğu görüşünün belirtilmesi üzerine Downer “Genel Sekreter’in liderlerle 100 görüşme daha yapacağını sanıyorsanız, size bunun olmayacağını kesinlikle söyleyebilirim” dedi, şöyle devam etti:
“Son görüşme, bir önceki görüşmeden çok farklıydı ve gelecek görüşme de son görüşmeden çok farklı olacak. Son görüşmede, Greentree’de bir ilerleme ve prosedürün hızlandırılması anlaşması olmasından dolayı Genel Sekreter liderlere ana meselelerde bir anlaşmaya varabilmeleri için 2-3 ay daha verdi. Onlara sadece ‘geri dönüp bugüne kadar yaptığınız şeyi yapmaya devam edin’ demedi. ‘Tamam, bu prosedüre bağlılığımızı sürdürüyoruz, size 2-3 ay daha veriyorum, geri döndüğünüzde son değerlendirmeyi yapalım’ dedi. Mevcut dönemi, bu prosedürün başladığı Eylül 2008’den beri en önemli dönem olarak niteleyebilirim. Genel Sekreter çözüm için fırsat penceresinin kapanmakta olduğu mesajını verdi. BM’nin, çözülmesi asla söz konusu olmayan bir şey için büyük kaynaklar, enerji ve siyasi sermaye harcamasına neden yoktur. Netleştirmek ve ona göre Güvenlik Konseyi’ne a- geç olsa da (geçmişte hiç anlaşma olmadığından bu normaldir) bu prosedürde başarı olduğu ve her iki liderin bize kuşku götürmez bir şekilde Kıbrıs’ın yeniden birleşebileceğini gösterip göstermediğini, b- iki taraf arasındaki güvenin çok düşük seviyede olduğunu dikkate alarak bunun iki bölgeli iki toplumlu federasyon zemininde olup olamayacağı tavsiyesinde bulunacağız.”
Downer’e, iki liderin, bunun son fırsatları olduğunu anlayıp anlamadıkları konusundaki izlenimi de soruldu. “Anladıklarına eminim” diye söze başlayan Downer, “Ben iki liderin bir anlaşmaya varabileceğine inanıyorum. Yapamayacaklarına inansaydık burada olmazdık. Nihayetinde bunu başarırlar mı başaramazlar mı bilmiyorum, bu kendilerine kalmış...” diye ekledi.
Mari’deki (Tatlısu) patlamadan sonra Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas’ın, uzlaşıları ileri götürmek ve bir anlaşma durumunda Rumları ikna etmek için kamuoyu üzerindeki etkisini büyük ölçüde yitirdiğinin hatırlatılması üzerine de Downer, şunları söyledi:
“Sayın Hristofyas Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi için Sayın Eroğlu ile kapsamlı bir anlaşmaya varmayı başarırsa halk bu ülkenin bir daha asla bulamayacağı bu en iyi son fırsatı yakalayıp yakalamayacağına karar vermeye çağrılacak. Bu nedenle, kişinin vereceği kararın Hristofyas’la ilgili görüşünün ne olduğuna veya onu sevip sevmediğine bağlı olmayacağına inanıyorum. Çünkü bu karar Hristofyas’la değil, Kıbrıs’la ilgili olacak. Yine, böyle bir anlaşmanın Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türkler, Yunanistan, Türkiye, BM tarafından destekleneceğini; AB’nin tamamının desteğini alacağını da dikkate almalıyız. Hristofyas’la değil, bu ülkenin geleceğiyle ilgili olacak. Bugün Hristofyas’ın halkı, kendisini takibe ikna edemeyeceğini söyleyebiliriz ancak anlaşma olması halinde her şey değişebilir.”
Downer’a kısa süre önce RİK’e yaptığı açıklamada, Kıbrıs sorununa çözüm bulunmaması halinde doğalgazın Kıbrıs için bir lanet haline de dönüşebileceğini söylediği ve bu sözü ile çözüm prosedürüyle alakalı olmayan ve misyonu çerçevesinde bulunmayan bir meseleye müdahale etmekle suçlandığı da hatırlatıldı.
Doğalgazın (çözüme) yardımcı da olabileceğini, lanet haline de gelebileceğini söylediğine dikkat çeken Downer, şöyle devam etti:
“Halen, Kıbrıs ile Türkiye arasında şifahi çatışmalar görüldü. Ben her zaman, mantıklı ve dikkatli davranmamız gerektiğini söylerim. Doğalgaz varsa ve önemli ölçüde değerlendirilebilir doğalgaz varsa –bunu söylüyorum çünkü Kıbrıs’ta halen tahminler yapılmaya ve gerçek dışı rakamlar verilmeye başlandı ancak kimse var olan doğalgaz miktarını bilmiyor, Noble bile- o zaman ülkeye önemli ekonomik çıkarlar sağlayacak. Para da çoğu zaman önemli unsur olarak görülür. Kıbrıs açısından, halkın tamamı açısından doğal zenginlik bulunması bir uzlaşı halinde çeyiz olabilir. Çünkü halen doğal kaynakların federal hükümetin yetkisinde olduğu konusunda anlaşmaya varıldı. Ancak burada büyük bir ama var: Kıbrıs sorununda anlaşma olmazsa ne olacak? Türkiye ülkenin ulusal zenginliğinden Kıbrıslı Rumların tek başına yararlanmalarına müsaade edecek mi? Böyle bir durumda Kıbrıs ile Türkiye arasındaki gerilimin tırmanacağına kesin gözüyle bakıyorum. Ve gerçekten ciddi boyutlar kazanabilir. Saldırılara gelince, ne dersek diyelim, her zaman saldırıya uğruyoruz.”
Downer’a, o müdahalesi ile Rum yönetiminin yaptıklarının doğruluğunu sorgulamakla suçlandığı hatırlatıldı ve Güney Kıbrıs’ın doğal zenginliği değerlendirmesi gerekip gerekmediği soruldu. Rum yönetiminin ne yapması gerektiğini asla söylemediğine vurgu yapan Downer Rumların zenginliklerinden faydalanmak istemelerinin mantıklı ve insani olduğunu, bu yöndeki kararın doğruluğunu sorgulamanın da kendisine kalmadığını anlattı.
Downer, şunları ekledi:
“Benim tek dediğim, nihayetinde doğalgaz varsa, çözüm olması halinde bunun ülke için büyük bir lütuf olacağıdır. Ancak dediğim gibi bu noktada her zaman saldırıya uğruyoruz. Kıbrıs Türk tarafı değil Rum tarafı saldırıyor. BM 1974’ten, daha doğrusu 1963’ten beri Kıbrıs Rum toplumundaki bazı unsurların ve bazı siyasi partilerin sistemli saldırısına hedef oluyor. Ancak gidersek, saldırılarınızdan bıktık ve gidiyoruz desek ne diyecekler? Ben onlara ‘bir köprü inşa edin’ diyorum…”