Pek tabii CTP’nin önceki akşam aldığı son PM kararı siyasette yeninden dengeleri değiştirdi.
UBP, krizin başlamasından hemen sonra CTP tarafından yapılan “seçim hükümetini de kurun” açıklamasına sırtını dayamış, DP ve bağımsızlarla hükümet kurmak için kolları sıvamıştı.
Belki de UBP-DP işi bitirmiş, hükümet de kurulmuştur perde gerisinde, kim bilir.
Ancak perde önünde olanlara bakacak olursak, CTP önceki akşam “Göreve talibiz” deyince bu kez UBP’de işler sarpa sardı.
Bu nedenle perde önünde yaşananları yorumlamak zorundayız, tarihe not düşmek adına.
Şimdi maç berabere!..
En azından perde önünde!..
En fazla merak edilen adına ne isterseniz deyin kurulacak olan seçim hükümetinin Başbakan’ının kim olacağı…
Yani kimi “büyük ortak” olacağı…
CTP ana faktör olarak devrede…
Çok aktif bir şekilde.
CTP’nin Kıbrıs Türkünü koruma ve kollama görevi vardır.
En başından beri uyguladığı siyaseti ileriye taşıyor, yani bırakıp gitmiyor!
Genel seçimde halkın en fazla oy vererek seçtiği parti olmanın sorumluluğuyla böylesi kritik bir dönemde çok da doğru yapıyor.
Altını çiziyorum, bırakıp gitmiyor.
Tezlerinde diretiyor.
Ekonomik Program konusundaki temel konularda görüşünü daha da ileriye taşıyor.
Yani bir nevi diretiyor, direniyor.
Dikkatinizi çekerim dostlar, çok önemli çok kritik tarihe mal olacak günlerden geçiyoruz.
İç ve dış odakların siyasette Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığını korumakla direnen CTP’yi yok etmek gibi kirli bir planı var.
Ve bu kirli plan şu anda devrede, uygulamada…
Bunu bozmanın yolu da bu tarihi direnişte CTP’ye sahip çıkmaktan, destek olmaktan geçiyor.
Aklı başında birçok kesimim sosyal medyadaki duruşlarında değişiklik olduğunu, daha önceleri CTP’ye muhalif duran ciddi kalemlerin şimdi CTP’ye destek çağırısı yaptığını da not etmek istiyorum.
***
Peki bu direnişte ne diyor özetle CTP?
• Elektrik Kurumu özerkleşmeli diyor. Bir ayrım olacaksa bu KIB-TEK şemsiyesi altında olmalı diyor.
• Yargı sistemine dokunulmamalı diyor, tıpkı Yüksek Mahkeme’nin söylediği gibi…
• Özelleştirmelerde hassasiyet ortaya koyuyor, kamu odaklı kamu-özel ortaklığı dışındaki katı özelleştirmelere karşı çıkıyor, öz varlıklarımızın sermayeye peşkeş çekilmesine olanak sağlayacak adımlara “olmaz” diyor.
Başka ne diyor?
• Polise yani dolaylı olarak TSK’ya Kuzey Kıbrıs’ın sivil yaşamında çok aşırı insan haklarına aykırı yetki veren 7 yasaya da “olmaz” diyor, güvenlik insan hakları gözetilerek yeniden ele alınmalı diyor.
• Meslek odalarının ihale süreçlerinde belge vermeyecek olmasına yani ihalelerin dışa açılmasına hayır diyor.
• Türkiye’nin hukuk sistemi KKTC’de de uygulanmasına itiraz ediyor.
• Kamu arazilerinin turizm amaçlı yabancı yatırımcıya verilmesinin kolaylaştırılması sürecine itiraz ediyor.
• Limanlarda işletme hakkı özele devredilmesine hayır diyor, çok daha sağlıklı koşullarda kamu-özel ortaklığı konuşulabilir diyor.
• Aynı şeyi Telekomünikasyon için de söylüyor.
• DPÖ’nün lağvedilecek olduğu bir programa imza atmak istemiyor.
• 26 bin yeni vatandaşlığa onay vermiyor.
Kısacası toplumsal varoluş kavgası veriyor.
***
Elbette Kıbrıs’ın kuzeyinde her alanda reform ihtiyacı olduğunu kabul ediyor ancak dayatma paketin uygulamada krize neden olacağını çok iyi biliyor ve revizyon-müzakere istiyor.
Bu nedenle de direniyor, diretiyor, kabul etmiyor.
Şimdi bu görüşleri içine sindiren ve yeni bir mücadele alanı yaratacak olan bir “Ekonomik Programı değiştirecek müzakere hükümetine” ihtiyaç vardır.
Dikkatinizi çekerim, kurulacak olan hükümet Ekonomik Program adına bir ‘yeniden müzakere hükümeti’ olmalıdır.
Topyekun toplumsal bir müzakere ve dönüşüm hükümeti…
Her şeyin halkla-sivil toplumla paylaşılarak uygulanacağı halkın da değişimlere ortak olacağı bir dönüşüm sürecini başlatacak hükümet olmalı bu…
TDP ve DP’yi çok ağır bir sorumluluk bekliyor şimdi.
Ya bu direnişe CTP ile ortak olacaklar, ya da UBP-DP ve bağımsızların oluşturacağı “peşkeş hükümetine” yol açacaklar.
İşte şimdi o yol ayrımındayız.
TDP’nin “erken seçim” diye direterek süreci tıkaması da, peşkeş hükümetinin işini kolaylaştıracaktır, DP’nin CTP’ye burun kıvırması da…
Siyaset asıl şimdi başlıyor, göreceğiz bakalım, kim direnecek, kim peşkeşin önünü açacak?
Hep birlikte göreceğiz.
Aritmetik aslında basit!
Ya ülkeyi seçime götürecek ve ekonomik protokol konusunda diretecek, müzakere edecek, değişmesini sağlayacak CTP-DP-TDP’nin kuracağı “Yeniden Müzakere Hükümeti”.
Ya da “UBP-DP-Bağımsızlar”ın kuracağı, Ekonomik Protokol’e olduğu gibi onay verecek “Peşkeş Hükümeti”…
Böylesi bir kavşaktayız şimdi.
Çok ağır sorumlulukları olan bir kavşak bu.
Ve bu sorumluluk, son yılların en ağır sorumluluğu olma özelliğini taşıyor.
---------------------------------------------------------------
Çok destekli-işbirlikli ve intikamlı bir denklem
Siyaset biraz da iç politikadaki karşılıklı ilişkilerde de ilerliyor, ya da tıkanıyor.
İşbirlikleri de var geçmişte, intikam gereken karşıtlıkları da…
• Mesela UBP.
2010’da işbirliği yaptığı ve birlikte kendi lideri Eroğlu’nu Cumhurbaşkanı yaptıkları DP’den destek istemesi normal.
Ama 2012-2013 sürecinde kendi adamlarını çalan DP’den hoşlanmaması da normal.
• Mesela CTP.
2013’te DP ve TDP ile birlikte düşürdükleri “UBP hükümetine” ve UBP’ye karşı yeniden DP ve TDP ile işbirliği yapması, işbirliği talep etmesi normal.
Ancak DP’nin yıllar yılı beslediği “CTP karşıtlığından” çekinmesi da normal.
• Mesela DP…
Kendisini atıp, UBP ile koalisyon kuran CTP’ye kızıp uzak durması ve UBP’ye yanaşması normal.
Ancak siyasal rakibi olması açısından UBP’den ürküp CTP ile işbirliğine gitme güdüsünde olması da normal.
• Mesela TDP…
CTP'nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde işbirliği yaparak TKP kökenli Akıncı’ya destek veren TDP’den destek istemesi normal.
Ancak TDP’nin siyasi geçmişinde aynı çizgide olmanın getirdiği rekabet güdüsüyle CTP’ye karşı olan öfkeyle işbirliğinden kaçınması da “kendince” normal.
İşte böyle çok destekli-işbirlikli ve intikamlı bir denklem.
Ne olacak göreceğiz.