Dr. Mehmet İnan
Sağlık Sistemi Bozukluğu Tıbbi Hataların Gerçek Nedeni midir?
Ülkemizdeki Bozuk Sağlık Sisteminin Sorumluları Kimlerdir?
Sağlıkta örgütlü yapılar, sendika ve birlikler ülkeyi yönetenlere sesleniyorlar ve birikmiş sorunlarla bu sistemi revize etmek için “daha ne bekliyorsunuz” diye soruyorlar.
Bu haykırış çok yerinde, ben de katılıyorum.
Nihayetinde halkında günlük diline doladığı gibi Meclis’in yarısı doktor ama sağlık sistemi bir türlü düzeltilemiyor serzenişleri ile paralel bir durum oluşturuyor.
Sağlıkta güncel bu tartışma tekrardan nasıl hortladı?
Kamu Hizmetleri Komisyonu geçen hafta aldığı bir kararla bir meslektaşımızı kamu hizmeti sırasında görevini meslek etiğine aykırı davranarak terk etmesi, çalışma saatleri içinde özel bir hastanede çalışması ve kamu sağlık yasasına aykırı olarak ikinci bir iş yapması nedeni ile meslekten men etmiştir. Yaşanan bu olay tartışmaların temelini oluşturmaktadır.
Özellikle hiç beklenmedik bir şekilde “ikinci iş yapma yasağı”nın kararda belirtilmesi hararetli tartışmalara yol açmıştır.
Gerek Kamu Hizmeti Komisyonu’nun aldığı karar, gerekse Serbest Çalışan Hekimler Birliği’nin açtığı dava, sağlıkta tam güne geçilmesi yönünde yeni bir hava yaratmıştır.
İşte bu havadır ki kamuda çalışan hekimlerin şikayet ve serzenişlerine zemin yaratmaktadır.
Sistemin açmazı nedir?
Pekala sağlık sisteminin nesi var, bu sistemin en büyük açmazı nedir?
Bunu bazıları doktor ücretlerinin yetersizliği veya devlet hastanesindeki doktor eksikliği olarak tanımlayabilir ama bu gerçek midir?
Bence değildir.
Sağlıkta sistem tartışmaları çok önemlidir.
Çünkü güvenli sağlık hizmeti vermenin esasını bu teşkil etmektedir.
Sistemle güvenli hizmet vermek arasındaki ilişki nedir?
Institute of Medicine dergisinde Kasım 1999‘da ―To Err Is Human raporu yayınlanmış ve bu rapor dünyayı altüst etmişti.
Bu raporda, Amerika‘da yılda 44 bin ile 98 bin kişinin tıbbi hatalara bağlı öldüğü ve bu sayının meme kanserine ya da motorlu taşıt kazalarına bağlı ölümlerden daha yüksek olduğu araştırma verilerine dayandırılarak belirtiliyordu.
İngiltere‘de hastaneye yatanların %10‘undan fazlasında ya da yılda yaklaşık 850.000 hastada tıbbi hata görüldüğü, Avustralya‘da hastaneye yatan hastalar arasında ise bu oranın %16,6 olduğu daha sonra yayınlanarak, dünyanın birçok yerinde tıbbi hataların boyutu göz önüne serildi.
Bu hataların altta yatan esas nedenleri irdelendiğinde, eğitim ve oryantasyon eksiklikleri, iletişim yetersizlikleri, yorgunluk, güç ve kontrol çatışmaları gibi faktörler ortaya çıksa da bunların kök nedenleri olarak sistem tasarımındaki eksiklikler gösterilmektedir.
‘Kızmak ve suçlamak yetmez’
Tıbbi bir hataya - aslında herhalde her türlü hataya - geleneksel bakış açısı ve yaklaşım suçlama ve hesap sorma biçimindedir. Bu ülkemizde de böyledir. Bunun bir yarar sağlamadığı, özellikle de yeni bir hatanın ortaya çıkmasını önlemediği açıktır. Daha da kötüsü, hataların çoğunlukla çok çalışan ve işini iyi yapmak için uğraşan, eğitimli, profesyonel insanlar tarafından yapıldığı göz önünde tutulursa, ne suçlamanın ve ceza vermenin; ne de daha çok ya da daha dikkatli çalış demenin bir yararı olacağı çok açıktır. Kızmak ve suçlamak yerine hataya bir sistem sorunu olarak bakmak, hataların altında yatan sebepleri bulmak ve onları düzeltmek gerekmektedir.
Unutulmamalıdır ki sağlık personeli de bir insandır ve her insan gibi o da hata yapabilir.
Beklenmedik, istenmeyen olaylar ile karşılandığında sağlık sisteminde son uygulayıcı olan hekim veya diğer sağlık personelini acımasızca suçlamak bizi bir yerlere götüremez.
Sistem derken bunun mutlaka makro düzeyde devletin uyguladığı bir sağlık politikası olarak da değerlendirilmemesi gerekir.
Mikro düzeyde bir hastane veya kliniğin sağlık hizmeti sunumu sırasında ilke ve politikaları da birçok soruna yol açabilir.
Ben, bugün ülkemizde tedavi edici sağlık hizmeti verilirken makro düzeyde devletin sağlık politikasını ortaya koyacak ve bunu tartışacağım.
“Kamu-Özel”
Kişi olarak sistemsizliğin ana unsurlarından birinin de kamuda çalışan hekimlerin yasalara aykırı olarak özelde de çalışması olduğunu düşünüyorum.
Hastalara ücretsiz olarak hizmet vermesi gereken, hepimizin önemsediği, sosyal devletin önemli bir kurumu olan devlet hastanelerinde çalışan sağlık personelinin bir ayağı dışarıda olduğu için kamuda vermeleri gereken görevleri yeterince önemsemiyorlar.
Kamu hastanelerinde çalışmalarını motive eden hiçbir unsur bulunmamaktadır.
Vicdani ve etik değerler sonucu kamu hastanelerinde yoğun çalışan arkadaşlarımız, bunun ne manevi ne de maddi karşılığını hiçbir şekilde alamıyorlar. Dolayısı ile bir süre sonra çoğu özel çalışma alanındaki hastalara daha fazla yoğunlaşıyorlar. Bu, beraberinde daha çok yorulma ve yıpranmayı getiriyor. Sonuçta çoğunlukla ihmal edilen kamusal alan oluyor. Çalıştığı devlet hastanesi ile kendi hastanesi veya kliniği birbirine rakipse, yani eğer devlette daha çok hasta bakınca kliniğine daha az hasta geliyorsa, neden hekimler devlet hastanelerinde yoğunlaşsın ki. Bu neden ile özellikle Lefkoşa Devlet Hastanesi’nde birçok dalda hekimler haftada bir, o da kısıtlı bir zaman diliminde çoğu zaman dört saatten az poliklinik yapıyorlar. Bu anomalinin düzeltilmesine kamu hekimleri birçoğu, en azından yüksek ses çıkaranlar, hiçbir şekilde sıcak bakmıyor.
Çünkü önerilen hiçbir sistem mevcut koşulda elde edilen kazançlara yakın bir miktarı sağlamıyor. Dolayısı ile üzerinde uzlaşılan bir sağlık modeli oluşturulamıyor.
Sistemsizlik devam ediyor. Bazı arkadaşlar Anayasa mahkemesinin kamu hekimlerinin özelde çalışamaz kararından sonra, sağlık bakanı yetkililerinin zafiyetlerini dile getirmiş ve yeniden sağlık yasası tadil edilerek kamuda çalışan hekimlerin özelde de çalışmasının sağlanmasını istemişti.
Kısacası mevcut bozuk düzenden elbette ilk başta yönetenler sorumludur ama uzlaşmayı rehber olarak görmeyen, özeleştiri yapmayan, verili koşulları hiçbir şekilde kaybetmek istemeyenlerin de bunda sorumluluğu yadsınamaz.
“Biz birbirimize düşmedik”
Hekim dostu birtakım çevreler hekimleri birliğe çağırıyor.
Nerede ise itibarsızlaşmanın gerekçelerini kamu – özel kavgasının sonucuymuş gibi göstermeye çalışılıyor,
“Bu kavgadan vazgeçiniz” diyorlar.
Buna katılmıyorum.
Hekimlik mesleği hâlâ saygın bir meslektir.
Bir miktar erozyona uğramışsa burada farklı suçlular aranmalıdır.
Sahte raporlardan tutun da, hastasını özel kliniğine çağırarak hizmet veren, bırakınız mesai saatleri dışında, mesai saatleri içinde bile özelde hasta bakan hekimleri toplumun görmediği mi sanılıyor? Tabip örgütümüz önce bunların üzerine gitmelidir.
“Biz birbirimize düştük kavgası” diye bir şey yoktur. Bizler aynı ortamda çalışan, hastanelerde ortak olan, hatta kimimizin eşi kamudayken diğer eşin özelde çalıştığı, yeri geldiğinde her türlü dayanışmanın yapıldığı et ve tırnak gibi iki unsuruz.
Sağlık Bakanlığı’na Anayasa’nın verdiği görevi yapmıyor diye açılan dava, hekimlerin birbirine düştüğü yönünde yorumlanmamalı.
Bu dava sorunları çözmek için bir engel değil bir fırsat olarak görülmelidir.
Denetim eksikliği
Sorunun diğer ayağı, Sağlık Bakanlığı’nın özel sağlık hizmeti sunumu standartlarını belirleme ve buna uygun denetleme eksikliğidir.
Böylece altyapısından tutun da personeline kadar oturmamış birçok özel sağlık kuruluşu vardır ki bu da güvensiz ortamlar yaratmaktadır.
Bölük pörçük birçok yapılaşma hem yetersiz hem de israfa yol açacak yatırımlara neden olmaktadır. Bu durum en az ilki kadar olumsuzdur.
Dolayısı ile buralarda oluşan sorunlar kamuoyu önüne daha fazla gündeme gelmektedir.
Kısacası ülkemizde gerçekten sağlık sistemsizliğini çözmek istiyorsak herkes açıkçası “hep bana” demekten vazgeçmelidir.
Sorunu mesleki sorumluluklarımızı görmemezlikten gelerek ve başkalarını suçlayarak çözemeyiz. Elbette birinci sorumlular onlardır ama bizlerin de uzlaşarak yardımcı olması gerekmektedir. Sorunların çözümünde taleplerimiz nelerdir?
Tükeniyoruz, sistem istiyoruz derken nelerin düzeltilmesini istiyoruz?
Sağlıkta örgütlü güçlü yapıların bu konuda daha net argümanlar ortaya koymaları gerektiğine inanıyorum.
Çünkü halk onların kamusal alanda istisnalar haricinde çok çalıştığını görmüyor.
Önümüzde iki alternatif vardır:
Birincisi tedavi edici sağlık hizmetlerini ağırlıklı devlet eliyle sürdürmekten geçmektedir.
Bu alternatifin sağlıklı olması için kamu hekimleri yalnızca devlet hastanesinde hizmet vereceklerdir. Bunun için hem personel ihtiyacı artırılacak, hem de alt yapı yenilenmesi gerekecektir.
Bunun maliyeti bütçeden sağlığa daha fazla pay ayırmaktan geçmektedir.
Buna halk vergiler ile katkı sağlayacaktır. Vergiler artırılacak sağlığa daha fazla pay ayrılacaktır.
Özel hastaneler ve klinikler ise sınırlı sayıda vatandaşa ve yabancı uyruklulara hizmet verecektirler.
İkinci alternatif karma modeldir. Oluşturulacak genel sağlık sigortası fonu ile hastaların hem devletten yararlanmasının hem de özelden yaralanmasının önü açılacaktır.
Hastalar devlet hastanelerinden tamamen ücretsiz yararlanacak, hizmet bedellerini fon karşılayacaktır.
Devlet hastaneleri bu fondan elde ettikleri gelirlerle çalışanlarına döner sermaye verecek, çalıştıkları yapıları tadil edeceklerdir.
Özel hastaneler ve kliniklerin verdikleri hizmet bedeli K.T Tabipleri Birliği, Sağlık Bakanlığı ve fon tarafından belirlenecektir.
Bu modelde hastalar özelden aldıkları hizmetin belli bir oranını kendileri ödeyecek, geri kalanını fon karşılayacaktır.