Siyasi tarihimizin olduğu kadar sağlık tarihimizin de en önemli insanlarından biriydi, Dr. Mustafa Erbilen. 17 Eylül 2016 tarihinde 77 yaşında yaşama veda eden Erbilen, 23.6.1985'te yapılan genel seçimlerde Toplumcu Kurtuluş Partisi’nden Milletvekili seçilmişti. TKP'den istifa edip Ulusal Birlik Partisi’ne iltihak eden Dr.Mustafa Erbilen, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı yaptı. 1990'daki genel seçimlerde Ulusal Birlik Partisi’nden milletvekili seçilmişti. Milletvekili seçilmeden önce ise Kıbrıs Türk Tabibleri Birliği’nin (KTTB) Başkanlığını da üstlenmişti.
KTTB’ne 2010 yılında yaptığım “Başkanlarımız” ve “Mesleğimizden Anılar” başlıklı toplam 18 bölümlük belgeselde Mustafa beyle o iki saatlik çekim anında bende yarattığı en önemli intiba; dürüstlüğü, insancıllığı ve sıcaklığı. Ailemi rahmetlik babamı çok yakından tanıyordu ve ben de o “yakınlığı” kendisine karşı doğal olarak hissetmiştim.
Mustafa beyle yaptığım röportajda elbette kendi yaşamından, eğitiminden, sağlık sistemine kadar birçok şeyi konuştuk. Sağlık Bakanı olduğu dönemde, önce KT Tabibleri Birliği’nin başkanlığını yaparken hekim hakları savunucu pozisyonundan bu kez işveren pozisyonua geçiyordu. Bu röportaj içerisinden bugün sizlerle paylaşmak istediğim konu; tam gün sağlık ve tam gün eğitim konusundaki düşünceleri ve yapmaya çalıştıklarıyla ilgilidir. Kendisine Allah’tan rahmet, yaslı ailesine de başsağlığı diliyorum...
“Ben 1985 yılında Milletvekili seçilir seçilmez zaten o zaman girdiğim parti koalisyona girdi. Koalisyonda da benim partinin (UBP) Sağlık Bakanlığı’ı görevi bana düştü. Ben direkt olarak zaten politikada Sağlık Bakanı olarak esas sağlığa müdahale edebilecek pozisyona geldim. Orda birşeyler yapabilmek için elimden gelen çalışmayı gerçekleştirdim. Bazı kanunlar bazı değişiklikler muhakkak ki yapıldı...bir tarafta hekim hakları vardır bir tarafta hasta hakları ve sorunları vardır.
Anayasamızda ücretsiz sağlık, ücretsiz eğitim yazıyor. Şimdi burada toplum küçük, sağlık problemleri fazla gürültülü olarak basına yansımaktadır. Onun için özellikle halkın yoğunluğu nedir, tedavi oldukları için ücret verdiklerine dairdi. Tabii ben full-time’ı (tam gün) yani ya devlet memurusunuz ya serbest hekimsiniz. Devlet bir ücret verir ama elbette ücretler tartışılır. Ama hem özel hekimlikteki gibi hem para alacaksınız hem ameliyat edeceksiniz hem hastayı tedavi edeceksiniz olmaz. Bu yanlış politika.
Zaten Kamu Görevlileri Yasası; bir memurun ikinci bir iş yapmasını, yani serbest çalışmasını yasaklar. Yani full-time (tam gün) yasalarda var. Ben onu uygulamak istedim. Tabii hekim arkadaşlar hemen grev yaptılar, hükümet içerisinde anlaşmazlığa gidildi. Her ne kadar hükümet başkanı yanımda yer aldıysa da doktor olarak sn.Eroğlu, hükümetin bütünü yanımda yer almadı.
Özellikle Devlet Başkanı (R.R.Denktaş), Bakanlar Kurulu’na gelerek, “kebapçı dükkânı mı kapatıyorsun” dedi bana. Yani kolay değildi bunu değiştirmek. Orda halbuki, o esnada Eğitim Bakanı da canlansaydı ve özel dersleri ve bu mesai saatlerinde bir düzenleme yapaydı... bugün düşünün sekizde çocuk okula gider, saat bir’den sonra da sokaktadır. Halbuki bizim nesil dört’e kadar okuldaydı, öğleden sonra sosyal etkinlikler vardı. Şimdi bizim çocukları ne yapıyoruz, sokağa atıyoruz. Sokakta büyüsünler. Aynı anda iki büyük kuruluş zaten, öğretmenler ve doktorlar kontrol altına alınabilseydi şimdiki bürokratik zorluklarla karşılaşmazdık...”