Simge Çerkezoğlu
İki toplumlu kültür komitesinin öncülüğünde Kıbrıs Tiyatro Kurumu (THOK) ve Mağusa Suriçi Derneği (MASDER) unutulmaz bir geceye imza attı. Mitolojik bir hikâyenin anlatıldığı Euripides’in Hippolytus isimli oyunu Salamis Antik Tiyatro’da Cuma akşamı sahnelendi. İzleyenleri büyüledi. İki Toplumlu Kültür Komitesi’nin çalışmalarını daha iyi anlamak adına komitenin Kıbrıslı Rum üyesi, THOK Başkanı akademisyen, sanatçı Dr. Yiannis Toumazis ve Kıbrıslı Türk üye, tiyatro sanatçısı Yaşar Ersoy’la röportaj gerçekleştirdik. Böylece bir kez daha sanatla ve barışla ne çok yol alınabileceğine şahitlik ettik.
Dr. Yiannis Toumazis sadece bu proje değil hayatının farklı alanlarında yaptığı çalışmalarla da barışa ve barışın inşasına gönül veren bir isim.
“Kıbrıs kültürü son yirmi yılda çok yol aldı. Ben akademik ve kültür komitesindeki çalışmalarım yanında Lefkoşa Belediyesi Sanat Merkezi olarak da (www.nimac.org.cy) Güney Kıbrıs’ta pek çok sergi organize ediyoruz. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’tan meslektaşımız olan pek çok sanatçıyı da sergi açmaya davet ediyoruz. Tabii bu apayrı bir röportaj konusu ama iki toplumlu çalışmalar yanında bu yönde adımlar atmaya da devam ediyoruz. Ben aslında sanat tarihçiyim. Lefkoşa’da bulunan en eski özel üniversite olan Frederick Üniversitesi’nde sanat tarihi dersi veriyorum. Kreatörlük yapıyorum ve tiyatroda dekor tasarımcısıyım.”
“HİPPOLYTUS, İMKÂNSIZ AŞKTAN ÖTE BİR OYUN”
Oyun hakkında bilgi veren Dr. Toumazis, Hippolytus’un mitolojik, duygusal bir aşk hikâyesi olmaktan öte din ve milliyetçilikten soyutlanan dünyanın hikâyesini anlatan bir eser olduğunu söylüyor.
“Hippolytus her ne kadar da yasak bir aşk hikâyesi gibi görünüyor olsa da aslında bundan çok daha fazlasını anlatmaktadır. Oyun ilk kez M.Ö. 428’de sahnelendi ancak oyundan üç yıl önce Peloponez Savaşı başlamıştı. Hiç kimse savaşın sonucunu kestiremediği için de insanlar bugünkü gibi depresyona girmişti. Euripides bu trajedisinde dönemin değerler sistemini tartışmaya açıyor. Toplumsal kurumların ve değerlerin günümüzde sorgulandığı gibi, çağdaş insanın hayal kırıklığı karşısında, kahramanlık dışı bir yol izleyerek tutkular ve yalnızlık içerisinde nasıl yaşadığını gözler önüne seriyor. Hippolytus aslında günümüzün haksızlığa uğrayan gençlerinden biri olarak da kabul edilebilir. Her ne kadar trajik bir sonu olsa da oyunun eski rejimleri, eski güç odaklarını ve mekanizmaları reddeden bir yapısı var.”
İki toplumlu kültür komitesi ve projesinde yer alma nedenini de açıklayan Toumazis, sanatsal projeler sayesinde toplumların birbirini daha iyi anlayacağı ve yakınlaşacağı kanısında.
“Biliyorsunuz İki Toplumlu Kültür Komitesi, İki toplumlu Kültürel Miras Teknik Komite’si bünyesinde oluşturulan Kıbrıslı Rum Lider Anastasiadis ve Kıbrıslı Türk lider Akıncı inisiyatifinde kurulan bir komite. Amaç kültürel etkinliklerin yapılmasına olanak sağlamak, çözüm için görüşmelerin yapıldığı bu ortamda güven inşa etmek ve iki toplumu yaklaştırmak olarak özetlenebilir. Kişisel olarak benim bu komitede yer alma nedenim ise Kıbrıslı Rum ve Türklerin kültür ürünlerini birbirlerine tanıtmalarına ve göstermelerine olanak sağlamak. Her ne kadar Lefkoşa Türk Belediye Tiyatrosunun bazı oyunları Güney Kıbrıs’ta sahnelenmiş olsa da bizim birbirimizin kültürel çalışmalarına ilişkin yeterince bilgimiz yok. Bu nedenle bu çerçevede Salamis’te oyun sergiliyor oluşumuzun nedeni ve benim şahsi arzum her iki toplumdan insanların birbirinin performansını görmesi. Böylece birbirimizi daha iyi anlayacağımıza inanıyorum. Çünkü kültür ve medeniyet insanları bir araya getiren, birbirlerini anlamalarına olanak sağlayan ve her ne kadar sembolik olarak da olsa iki toplumun yeniden bir araya gelmesi, birlikte bir şeyler üretmesi ve birleşik Kıbrıs için çalışması anlamına gelmektedir. Böylece insanlar yeniden birlikte ortak bir şeyler üretebileceklerini görerek aralarındaki mesafeleri ortadan kaldırabilecektir. İki toplum olarak günlük hayatta yeterince iletişim kuramıyoruz. Hepimizin kendi hayatları ve yapmak zorunda oldukları sorumlulukları var. Tüm bu telaşlar içinde birbirimizin sanatsal faaliyetlerini takip etmemiz çok zor. O yüzden bu tip etkinliklerle bunları duyurmaya ihtiyacımız var.
“THOK’DA TÜM OYUNLAR TÜRKÇE ÜST YAZIYLA SAHNELENECEK”
İki toplumun dil farklılığından dolayı iletişimdeki zorluklara da değinen Dr. Toumazis bizlerle çok güzel bir haber de paylaşıyor. Kıbrıs Tiyatro Kurumu yeni sezonda tüm oyunlarını Türkçe üst yazı ile sahnelemeye hazırlanıyor.
“Tabii dil farklılığımız birbirimizin sanatsal etkinliklerini takip etmemizde ve katılmamızda zorluklar yaratıyor. Örneğin tiyatroda benim Kıbrıslı Türklerin oyunlarını anlamam için İngilizce ya da Yunanca çeviriye ihtiyacım var. Mesela şu anda devam eden Lefkoşa Tiyatro Festivali’ni takip etmeyi çok istiyorum ama mümkün değil. Bu nedenle biz Kıbrıs Tiyatro Kurumu (THOK) olarak bu sezonda oynayacağımız tüm oyunlara Türkçe ve İngilizce üst yazı geçmeye karar verdik. İstiyoruz ki Kıbrıslı Türkler de bizim oyunlarımızı takip edebilsin. Ayrıca Kıbrıslı Türk sanatçılarla da işbirliği yapmayı planlıyoruz. Birlikte bazı projeler de organize etmeyi düşünüyoruz. Bunlar elbette komiteden bağımsız olarak yaptığımız çalışmalar ama sizin aracılığınızla bunları da paylaşmak istedim. Tüm bunların çok gerekli olduğunu düşünmekteyim. Bugüne kadar bazı şeyler yapılmış olsa da bu denli yapıldığını düşünmüyorum. Kıbrıslı Türk meslektaşlarıma da söyledim onlardan gelmelerini ve bizim neler yaptığımızı görmelerini istedim. Sizin kurumlarınızdan da bizim için de benzer olanaklar yaratmalarını bekliyorum. Biz de sizin sanat alanında neler yaptığınızı bilmiyoruz. Bunun için birbirimize şans vermeliyiz. Ancak bu şans iki toplumlu etkinliklerle sınırlandırılmamalı. Tabii ki iki toplumlu etkinlikler çok önemli. Yine de bu projelerden bağımsız olarak da birbirimizden daha fazla haberdar olmamız gerektiği kanısındayım. Bizim aramızdaki esas mesafe psikolojik mesafedir ve bunu aşmanın en iyi yöntemlerinden biri de kültürel etkinliklerdir. Ne zaman ki iki toplumdan insanlar bu tip etkinliklere katılımı mümkün olacak zihinlerimizdeki bariyerler aniden kaybolacak. Bunun olması da hepimiz için çok iyi olacaktır diye düşünüyorum.”
“ÇÖZÜM ÖNCELİKLE DÜŞÜNCELERİMİZE OLUMLU YANSIYACAK”
Annan Planı ile çok önemli bir fırsat iki toplumun elinden kayıp gitmişti. Şimdi yeni bir süreçteyiz. Kıbrıs Rum toplumu için neler değiştiğini Toumazis’ten dinliyorum. Tahtaya vuruyor ve neyse ki artık benim gibi düşünen daha çok insan var diyor.
“Ben ‘evet’ diyen yüzdeliğin içindeydim. Önce onu söyleyim. Planı şiddetle destekleyenlerden biriydim. Elbette her iki toplumda da o dönemde farklı reaksiyonlar vardı. Ancak şu anda bizim için Kıbrıslı Rumlar için çok şeyin değiştiği kanısındayım. 41 yıl geçti. Ben Mağusa’da doğup orada büyüme fırsatı yakalayan birisi olarak 1974’ten önce Kıbrıslı Rum ve Türkler olarak birlikte nasıl yaşadığımızı çok iyi hatırlıyorum. Babam doktordu. Evimize gelen çok sayıda Kıbrıslı Türk vardı. Kendi adıma artık barış hayaliyle ölmek istemediğimi belirtmek istiyorum. İstiyorum ki barış için çalışayım ve buna ulaştığımıza şahit olayım. Elbette varılacak hiçbir anlaşma her iki taraf için de kusursuz olmayacaktır. Yine de daha iyi bir gelecek inşa etmek için bir başlangıç olacağı kanısındayım. Neyse ki artık pek çok insan güneyde de benim gibi düşünüyor. Bunu hissediyorum ve insanlar barışa desteklerini de ifade ediyor, bununla ilgili konuşuyor. Belki Annan Planı çok ani gelişmiş ve bazı insanları korkutmuştu, bilemiyorum. Sanırım toplum o zaman hazır değildi. Şimdi hepimiz finansal krizle boğuşuyoruz. Çözüm öncelikle bize düşünce olarak olumlu yansıyacak. Elbette bir anda refaha uyanmayacağız. Hepimiz çok zengin insanlar olmayacağız ama geleceği birlikte, daha canlı, daha net görebileceğiz. 1960’lı yılları hatırlıyorum da biz hepimiz birlikte yaşarken de hayatlarımızda iyi ve kötü şeyler oluyordu. Babam doktordu. Kıbrıslı Türk dostlarımız vardı. Babamın hastaları olanlar da vardı. Güzel zamanlardı. Elbette aradaki zamanda her iki toplumda trajik şeyler yaşandı ama artık aradan 41 yıl geçti. Bunca yıldan sonra bunları unutamayız belki ama birbirimizi affedebiliriz. Ben kendi profesyonel alanımda sanat tarihi ve fotoğrafçılığın geçmişiyle ilgili çok araştırma yaptım. Geçmişe dair geçmişi sergilemeye dair milliyetçi duyguları anlatmak adına Ada’nın her iki tarafında da pek çok müze bulunuyor. Bunları ziyaret ettim. Hatta Atina ve İstanbul’dakileri de. Bu duygular ve güvensizliklerin artık sonuna geldiğimiz kanısındayım. Özellikle gençlere geçmişi yaşanan kötü şeyleri anlatmak yerine daha fazla yakınlaşmalarını sağlamalıyız. Bu kolay değil tabii ama bu noktada kültürel etkinlikler önem kazanıyor.”
Bu projeyi izlemek bile bu kadar etkileyici iken projede yer almak ayrı bir gurur olmalı diye düşünüyorum.
“Salamis Antik Tiyatro’da düzenlenen gecede yer almaktan büyük onur ve gurur duyuyorum. İlk başta bu bir düşünceydi ve Mağusa’da olması benim için ayrı bir anlam ifade ediyordu. Çünkü çocukken de 1974’ten önce Salamis Antik Tiyatro’da oyunlar izlediğimi hatırlıyorum. Bu yüzden de gecenin ayrı bir önemi vardı. Böyle tarihi bir olayla, bu tarihi sahnede olmak da ayrı önemli. Oyunda da gücü, kurumları ve dini eleştiren evrensel mesajlar var. Bu yüzden de benim için önemli. Mutluyum ve izleyenlerin de eşi bulunmaz deneyim yaşadığı kanısındayım.
ERSOY: EMPATİ KURARSAK LİDERLERİN İŞİ DE KOLAYLAŞMIŞ OLUR
İki toplumlu Kültür Komitesi’nin Kıbrıslı Türk üyesi tiyatrocu Yaşar Ersoy da aslında iki toplumda kültürel yakınlaşma adına atılan adımların 1987 yılına uzandığını söylüyor.
“1987 yılında Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun, Satirigo Tiyatrosu ile imzaladığı işbirliği anlaşması sonucunda Aristofanes’in Barış oyununu güneyde sahnelemiştik. Ki o zaman kapılar kapalıydı. Ardından Satirigo da bizim tiyatromuza geldi ve karşılıklı işbirliğimiz devam etti. Aslında bizim bu çabamız ilkti. Başka derneklere ve sivil toplum örgütlerine de örnek oldu. Ardından ekonomik işbirlikleri de başladı. Bu proje Kültür Komitesi’nin desteklediği, katkı koyduğu bir çalışma. Kıbrıs Tiyatro Kurumu ve Mağusa Suriçi Derneği katkılarıyla yapılan etkinlik bu çerçevede ilk tiyatro gösterisi. Daha önce biliyorsunuz Limasol’da benim ‘Kıbrıs Rumca Küstüm Türkçe Kırıldım’ Oyunum sahnelendi. İki lider de izledi. Ardından Otello Kalesi’nde iki toplumlu konser yaptık. Benim oyunum Baf’ta tek kişilik tiyatro performanslarının sergilendiği bir festivalde 23 Eylül’de yeniden Kıbrıslı Rum ve dünyanın farklı ülkerinden gelen tiyatro severlerle buluşacak. Karşılıklı bu ilişkileri geliştirmek için çalışmalarımız devam edecek.”
Hem Kıbrıslı Türklerin hem de Kıbrıslı Rumların geçmişte birlikte sahne aldıkları oyunlar olduğunu da hatırlatan Ersoy, bu oyunda ise sadece genç Kıbrıslı Rum tiyatrocuların sahne aldığını söylüyor.
“Biz geçmişte pek çok ortak oyun da sahneledik. Mesela Haldun Taner’in ‘Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım’ oyunu iki toplumdan tiyatrocular tarafından sahneye taşınmıştı. Ardından bu çalışmalar devam etti. Bu oyunda ise tamamen genç Kıbrıslı Rum tiyatrocular sahne aldı. Üstten de Türkçe yazı geçti. Gerek kuzeyde gerekse de güneydeki tiyatro etkinlilerimizde hep bu şekilde yazılar geçmektedir. İletişimi kolaylaştırmak için bunu yapmamız lazım.”
Benim iki toplumlu projeleri desteklememin nedeni kültürel anlamda bazı tabu, önyargı ve koşullanmışlıkları yıkarsak, birbirimizle empati kurarsak liderlerin işi de kolaylaşmış olacak. Liderlerin bunu desteklemesinin yanı sıra federal kültürün oluşması yönünde de önemli bir misyon üstlenmekteyiz. Federalizm bir barış projesidir. İki farklı etnik toplumun birbirini kabul etmesi, ilişkiye girmesi, empati yapabilmesi, saygı göstermesi ve birlikte yaşaması anlamına gelmektedir. Müfredatlara da her iki toplumun ana dili girmeli, barış kültürü için daha fazla adım atılması gerekmektedir. Sadece dili öğrenmek değil, karşılıklı edebiyatlarımız da öğrenilmeli ve tarih kitaplarının yeniden yazılması sağlanmalıdır. Yakınlaşma ancak düşmanlığı kaldırarak birbirimizin kültürünü öğrenerek ve tanıyarak mümkün olacaktır.”