Yaz tatili denizsiz olmaz..Üstelik Akdeniz suları olmalı..Çocukken Girne 3. mil sonra 5.mil, Leymosun’da Ladies Mile, genç kızken Mare Monte, Yılan adası, Maraş, Salamis, son 25 yıl da Datça, Marmaris, Fethiye sahilleri..
İlginçtir, Kıbrıslılar 15 Ağustos’ta deniz mevsimini kapatıp, Trodos veya Beşparmak dağlarına akın ederler. Eski bir gelenek olsa gerek: “Ağustos’un yarısı yaz, yarısıkıştır” denir. Oysa Temmuz’da serin yerlerin tercih edilmemesi pek de akla yatkın gelmiyor.
Bu yaz Datça Aktur’a gidemedik. İyi bir karar olmuş.. Denizde değil “darbe”de boğulacaktık. Yıllardır dolaştığımız koylar, köyler haftalarca abluka altına alınmış, darbecileri yakalamak için olağanüstü durum yaratılmıştı. Hazır Trodos’a akın başlamadan sıcak Temmuz ayı günlerini Prodromos’un tepesine konumlanmış arkadaş evinde geçirdik. Yürüyüşler, sohbetler, civar köyleri gezip değişik yemekler yemek, ağaçlardan meyve toplamak, kitap okumak ve gece yorgana sarılıp uyumak..
Ağustos ayında, aile olarak dağ ve deniz zevki çıkaracağımız tatil yeri düşledik. DreamTrips üyeliğimizin sunduğu olanaklar içinden Poli’nin üst başında yüksek tepeler üzerinde kurulu Druşa Heights otelini seçtik. Akama’da geçmişte tatil yapmış, Afrodit ile haşır neşir olmuştuk.
Yolumuz uzundu. Gidişte, doğal güzelliği göze alarak Limnidi üzerinden gittik. Tabii Pomo burnunda taze balık yemek de vardı.
Poli’den Druşa köyüne ulaşmaya çalışırken yıkık dökük, terk edilmiş, hiç kimsenin yaşamadığı Androliku köyünde tur attık. Bu köyün eski sakinlerinin tümünün Kıbrıslıtürk olduğu, 74 sonrası kuzeye geçtikleri ve hiçbir Rum’un buraya yerleşmediği belliydi. Otele varınca ilk sorum bu olacaktı..
Druşa köyünün dar sokaklarından otele gitmeye çalışırken karşıdan gelen araba ile yan yana geldik. Direksiyonda Niyazi Kızılyürek vardı. Bizim otelde yer bulamamış ama oralarda kalacağını söyleyerek “akşama buluşalım” demesin mi! O kadar yorgunduk ki, Niyazi ile gece buluşmak, sabahlamak anlamını taşıyordu!
Otel doluydu ama öyle bir sessizlik vardı ki..Geçenlerde bir yerde okudum..Rum tarafı,Turizim için en güvenli ve kaliteli yermiş. Gerçekten öyle.Kaliteli servis, büyükler yanı sıra, çocukların sessizliği, Akama ve Poli’nin üst başındaki tepelerde kurulu oteli tam bir dinlenme, keyif çıkarma yeri yapıyordu. 15 dakikada, uçsuz bucaksız deniz sahiline ulaşabilir Akdeniz suları ile kucaklaşabilirsiniz..
Akşam üzeri Niyazi otele geldi. O köye yakın Pelatusa köyünde, “Duvarımız ve Akamas” filimlerinin yaratıcısı Panicos Chysanthou’nun evinde kebap partisine davet ediyordu. Domuz eti, kuzu eti tercihlerimizi sordu; mutlaka bekliyorlardı. Bu gecenin
tatil anlayışının dışına çıkma olasılığından rahatsız olsam da, Druşa köyüne sakin bir aile tatili yapmak için kaçsak da, tesadüfler sürpriz yapıp bizi; aynı duyarlılıkları taşıdığımız iki arkadaşımızla buluşturmaya karar vermişti.
Gecenin sonunda Kıbrıs gailesinin, Niyazi, Panikos ve tüm Azgın’ları denizdeki “göz” gibi çekip boğmasına, çözümsüzlüklerin bizi “öldürmesine” hazırdık sanki!
Panikos ile 1990 başında tanıştık. İlk buluşmada, B. Azgın onu 1974’te terk ettiği Değirmenlik’teki evine götürmüş, tatsız olaylar yaşamışlardı. Duvarımız filminin ilk gösteriminde vardık. Akamas ve diğerlerini de izledik. Harika bir insandır. Fotoğrafçılık ve entelektüel duyarlılıkları onu film yapmaya yöneltti.
Sessiz, insancıl, köy hayatına uyumlu, doğa düşkünü bir gezgin gibi. Pelatusa’da sürekli yaşadığı köy evi Suphi-Gürdal Hüdaoğlu ailesininmiş. Onlarla kardeş, aile gibi olmuşlar..Eski ve yeni sahipler birbirine “bu ev senin” dermiş. Bu evde hem yaşıyor hem de projelerini yapıyor. O muhteşem doğada yıldızlarla baş başa, huzurlu bir sessizlik içinde düşünce yaratmaktan başka çare yok..
Büyüklüğü ve sıklığı bahçeyi oda haline getiren Asma talvarının altında
masalar kurmuşlar, kebaplar, mezeler, içkiler gelip gidiyor.
Duvarımız filmini birlikte yapan Niyazi ve Panikos sıkı dostluklarını sürdürüyor. Niyazi çok yetenekli, neşeli, esprili hem akademisyen hem de özgür bir birey. Ondaki enerji çok az kişide var. Zaman yaratıp kitaplar, makaleler yazıyor. Güzel yaşamayı da elden bırakmıyor. Her zamanki gibi “Bodamyalılar asilzadedir bunu kabul et” diyerek bana laf atıyor. Yanıtımı biliyor! Bodamya’dan pek çok doktoralı çıktığı, genellikle sol görüşlü olduklarını bilir, takdir ederim. B.A. ve Niyazi Bodamyalı..Belki akrabadırlar. Bizim yakınlaşmamız, kültür-siyaset üzerinden.
Kıbrıs görüşmeleri, iki taraftaki iklim, hatalar, umutlar, umutsuzluklar boca ediliyor.Konu dönüp dolaşıp Duvarımız ve Akamas filimlerindeki karakterlere geliyor.Duvarımız filmindeki “bilge çoban” Hasan, Harulla ile ölüme kadar süren büyük aşkları konuşulurken, Hasan ve Harulla’nın “yasak evlilik ve aşklarını” yaşayabilmek için Akama dağlarının eteklerinde daha sonra Druşa’ya gelirken gördüğüm terk edilmiş Androliku köyünde, “Rum-Türk evliliği” saldırılarını savmak için yıkıntı köyde anımsıyorum. Dinleri ayrı bile olsa mezarları yan yana..
Duvarımız filminin unutulmayan diğer karakteri Bodamyalı Fatma Usta hakkında konuşuyoruz. Onunla birkaç kez konuşma şansım olmuştu. Firavun gibi güçlü, zeki, özgür ve korkusuz bir kadındı. Köydeki Türk, Rum faşistleri püskürtmüş, kendisine kadınlığı üzerinden eleştiri getirenlerle savaş açmış birisi. Panikos, Fatma Usta’nın filmini yapacak sanki. Teşvik ediyoruz. Sabaha doğru onlardan zar zor ayrılıyoruz..
Tatil dönüşü, Duvarımız ve Akamas filmini yeniden izliyorum…Geçtiği doğayı ve yerleri bilerek izlemek başka bir tat veriyor. İlk fırsatta, doğa daha bir güzelleşince Panicos’un evine konuk olacağız. Akama’yı adım adım gezmek kendi Kıbrıs’ımızı yaratmak için.
--------------------------------------
*Hasan ve Harulla’nın hikayesini Niyazi Kızılyürek ve Bekir Azgın’ın makalelerinden okuyabilirsiniz..
http://www.havadiskibris.com/bir-ask-hikayesi/
https://www.yeniduzen.com/Yazarlar/niyazi-kizilyurek/savas-zamaninda-ask-hasan-ve-harulla-nin-oykusu/4386