Uzak medyada “vekilin öpücüğü” kadar yer bulamadı, elinde bomba patlayan çocuk...
Kimse “garantör”ü ayıplamadı.
* * *
YOL çöktü "Nerede o müteahhit" diyemedik.
Çünkü önce "kim o müteahhit" sormamız gerekirdi.
Bilmiyoruz!
Bilsek “sözümüz” geçer mi?
Kestiremiyoruz!
* * *
Çocuk ölmüş, işçi çocuk, hurdacı...
Belki "hurda" sanmış yerdeki bomba parçasını...
Sevinmiştir, kim bilir...
Çok az insan bilir, yoksullukta, ekmeğe uzanmanın sevincini...
Çocuk öldü ya...
"Nerede o sorumlu" diyemedik.
Çünkü önce "kim" demeliydik!
Bilsek "sözümüz" geçer mi?
Kestiremiyoruz!
* * *
Trenin makasını değişmedi diye görevlinin biri, 9 kişi öldü.
Unutmuş (!)
Düşünsenize adamın biri "unutmuş" ve siz ölüyorsunuz.
Böylesi bir geri kalmışlık...
Ama bu cehaletin ortasında dahi üç tutuklu var.
Şimdi biz desek ki...
"Çocuk öldü, tutuklu var mı?"
Haddimizi aşacağız (!)
"4 genç öldü, kimseler polise dahi çağrılmadı" desek mesela...
Suçlu da olacağız.
* * *
Yaşadığımız yer bir acayip yer...
İsteyen istediğini yapıyor.
Yapanın yanına kalıyor.
Bir yaygara, bir cümbüş...
Çünkü en okumuşu, aydını, güngörmüşü dahi yasa tanımıyor, kural takmıyor, eşitlik gözetmiyor, adaleti umursamıyor.
“Gemisini kurtaran kaptan” diyorlar ya...
Gemi batıyor.
Kaptanı bilen yok (!)
Kimi “ek mesai” hesabında, kimi “viskisine” meze katıyor.
Betoncularla sanal bahisçiler yarışa tutuşmuş, sokakları arşınlıyor.
Denizden çıkması muhtemel gazın egemenlik yarışları yapılıyor.
Yağmurda korkarak petrol arıyoruz.
Kim kime, dum duma...
Yalan yalanı kovalıyor.