Kıbrıs’ta 1974 savaşının ardından, “çıkarmanın Başbakanı” Ecevit’e, adada esir düşmüş Türk gazetecilerden Adem Yavuz, sürpriz bir “armağan” götürür.
“Kıbrıslı Rum gardiyanın” ikramı olarak!..
“Sigara”dır gardiyanın yolladığı…
Uzatılan sigarayı kameralar önünde alır, yakar, bir de nefes çeker Ecevit!.
“Çok mutlu olduğunu” söyler ve askeri müdahalenin “barış” adına yapıldığını anlatır.
“Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar hep barış içerisinde yaşayacaklar” der ve ekler:
“Bu hediye, insanlığa dair umudumu güçlendirdi”
Gazeteci Cem Kar’ın “Meşhul Tutsaklar” belgeselini izleyenler, bu sahneden oldukça etkilenir…
* * *
Ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde duramayan bir toplum, bunu “demokratik” olarak da başaramaz kolay kolay!..
Bu sözcük “öylesine” değildir.
Kıbrıslı Türkler, yaşayarak öğrenmiştir sözün özünü.
* * *
“Geç öne, doğru yol göster Necati, bağrımız yanıktır, su ver Necati” tekerlemesi bugün çok fazla bilinmese de, “bağrı yanık” toplumun “su” arayışı 30’lu yıllardan bugüne sürer…
O yıllarda “silahları” besleyen paranın “hayırlı maksatlara harcanmasını” ister, M.Necati Özkan…
“İktisadi” anlamdaki ileri görüşlüğü ile anılsa da, gösterdiği yoldan, çok fazla olmaz yürüyen!
* * *
50’li senelerde genç bir gazeteci, Mısır ziyaretinin ardından Kıbrıs’a uğrar birkaç saatliğine…
Ve “Necati”yle görüşür…
Sonra şu manşeti atar, İstanbul’a dönünce:
“Kıbrıs Türkleri yardım bekliyor!..”
Yok, istenen yardım ne “silah”dır, ne de “maaş…”
Bir “banka” istenir, bir de TEKEL’in “sigara fabrikası” kurulması, Lefkoşa’ya!..
Sahi bir de “adanın İngiliz idaresinde kalması!..”
Oysa, “Necati”nin mücadelesi, çoğunlukla bu “sömürge”ye karşı olmuştur.
* * *
Mısır’dan Lefkoşa’ya, oradan İstanbul’a koşan genç gazeteci, Kıbrıslı Türkler’in en önemli endişesini ise şu iki başlıkta toplar:
- “İstikbale emniyetle bakamıyorlar!”…
- “İlhak bir gün gayesine ulaşırsa, vaziyetlerinin fena olacağını düşünüyorlar…”
Geleceğini güvenli görmeyen toplum; tüm değerlerinin, varlığının ve kimliğinin yok olması, yani “ilhak” kâbusuyla uyanmaktadır, belki her gece…
* * *
Sonraki senelerde de silahları besleyen para hayırlı maksatlara harcanmaz bir türlü…
Mısır’dan birkaç saatliğine Kıbrıs’a gelen “genç gazeteci”nin, son yazısı da “silah kaçakçılığı” üzerine olur.
Ve o silahlardan biriyle öldürülür…
“Genç gazeteci”…
Abdi İpekçi!..
* * *
“Korku”nun kaynağı değişse de, “ilhak” kâbusuyla uyanmaya devam eder yeni kuşaklar.
“İstikbale emniyetle bakmazlar” bir türlü…
* * *
Bu arada, Kıbrıs’a banka gelir, önceleri “iktisat”tan çok “teşkilat” için olsa da…
Ve sigara fabrikası da kurulur elbette…
Yine de, “İngiliz”den sonra, pek de kesmez tiryakileri!..
* * *
Kıbrıs’ın kuzeyinde bir gece anısızın kurulan “devlet”in Meclis’i bir zamanlar Kıbrıslı Rumlar’ın meşhur Diyanellos sigara fabrikası olan binada toplanır her hafta...
Kim bilir, belki Ecevit’e ikram edilen sigara da burada üretilmiştir!..